Siz hiç kilise nikâhında bulundunuz mu? Ben hiç bulunmadım ama yabancı filmlerde gördüm.
Papaz, evlenmekte olan gelin ile damadı almış karşısına, nikahtan sonra onlara:
-İyi günde, kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta, her türlü koşullarda birlik olarak el ele sevgi ile ömür yolunuzu beraber yürüyeceksiniz.
Dedikten sonra da onların tebessüm eden bakışlarıyla ve hafiften eğdikleri başlarıyla onaylarını alır.
Neden evlenir insanlar?
Bu sorunun cevabı basit bir deneyde...İki elma alalım elimize. Birini masaya koyalım bütün olarak, diğerini de ortadan ikiye bölerek bir bütün halinde koymaya çalışalım. Duramıyorlar, dengeyi kaybedip iki parça halinde ayrı ayrı düşüyorlar.
İnsanlar da böyle tek iken yarım gibi ama evlenince birbirini tamamlayan bir bütün oluyorlar, uyum içinde sevgi ile devam eden evliliklerde elma misali denge oluyor, anne-baba olunuyor hatta büyük anne ve büyük baba da...
Eğri otursak da doğru konuşalım biz toplum olarak yabancı hayranıyız, yabancı insanlar, yabancı ürünler, yabancıların kılık-kıyafetleri, örf ve adetleri, kısaca yaşam tarzları.
İyi de, kilisede onay verdikleri "iyi günde, kötü günde, hastalık ve sağlıkta" sözlerini neden benimsemiyoruz?
Bizde;
Yeni evliler, heyecan var, aşk var...Bir süre sonra heyecan kayboluyor, sözüm ona aşk da bitiyor,
Haydi, aşk bitti, tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna...
Damadın durumu iyi, seyahatler, dışarıda yenen yemekler, sık değiştirilen araba ve mobilyalar...Gün gelir işlerde bir terslik olur, araba patinaj yapar, yol alamaz hale gelir yani maddi durum bozulmuştur,
Haydi para bitti, kocacığım tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna...
Bu kadar basit olmamalı evlilik kurumunun ana felsefesi. Evlilik mevsimler gibi, baharı da vardır kışı da.
Bazen tartışmalar da olabilir, nihayetinde farklı kültürlerle yetişmiş iki insan. Tartışmayı ikisi de başlangıçta, uzlaşıya bağlamak niyetinde olmalılar.
Çalıştığım bankanın Kültür müşaviri vardı rahmetli Şevket Rado beyefendi. O, "evlilik bir güreş minderidir, ama yeneni ve yenileni olmayan, hep berabere kalınan" derdi.
Tatlı tartışmalar sofranın baharatları gibidir bence, yaşantının tadını getiren...
Unutmamalı ki, yağmurdan sonra gökyüzü açılır sonrasında güneş kendisini daha bir güzel gösterir. :-)
Evlilik, her iki tarafınca "ben bu evliliği yürüteceğim" diyerek ön yargı ile karara bağlayan bir niyet ve yürek işidir.Bu niyet ve yürek kararıyla iyi gün ve kötü gün uygulaması otomatikman devreye girmiştir...
Sevgi, saygı ve sadakat esastır konunun özünde...
Ama bazı yüreksizler ile arızalı kişilikler bu üçlü kavramdan uzaklaşırlar.
Yaşanmış bir öyküyü paylaşmak istiyorum:
İki delikanlı birbirlerinin kankası, orta öğrenimden okul arkadaşı, birinin ailesi komşu ilin bir ilçesinde ikamet ediyor.
Aradan 25 yıl geçmiştir. Her iki arkadaş da evlenmişler ve iş sahibi olmuşlardır. Hem ziyaret hem ticaret denilir ya, iş için o ilçeye gidildiğinde eski kanka ziyaret edilir. Mutlu bir yuvası, hanım hanımcık bir eşi ve üç kızı vardır eski okul arkadaşının.
Çok zaman geçmez kankanın hanımı evin damında çamaşır asarken gelen epilepsi (sara) krizi ile ikinci kattan yere düşer ama bu düşüş kötü bir düşüştür. Kadıncağız beldeki kalıcı hasar ile felç olmuş ve yatağa bağımlı hale gelmiştir.
Kanka, sevgi, saygı ve sadakat kavramlarından uzaklaşarak böyle bir yaşantının devam edemeyeceğini düşünüp boşanmayı tercih etmiştir.
Hemen de evlenir.
Balayı günlerinde kankasını arar, yeni eşiyle gelmek istediğini bildirir.
Peki kankası ne yapar, artık kendi düşünce paralelinde olmayan eski kankasına kapılarını açar mı? Ruhundan da silmiştir, telefon rehberinden de...
O gün, bu gündür iletişimleri yok...
Madalyonun tersini okuyalım, adam bir trafik kazasında felç olsaydı kadın kocasını boşar mıydı? Hayır...
Kadınlarımız kadercidir, çilekeştirler, evimin erkeği çocuklarımın babası diyerek ömrünün sonuna kadar kocasına bakmaya rıza gösterirler.
Yani iyi günde-kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta diyen gönül yeminine bağlı kalarak...
Sizlere de sağlıklı bir yaşam ve mutluluk dilerim,
Selam ve sevgiler...
Yurdagül Alkan.