Yüreğime Kar Yağıyor
Yüreğime kar yağıyor
Bağrın gibi delik deşik
Kanın vatanı kutsuyor
Rahat uyu can Mehmetçik
Tokat-Reşadiye-Sazak köyündeki kancıkça saldırıdan beri yüreğime kar yağıyor, ama üşümüyorum… İçim İstanbul-Küçükçekmece’de molotof kurbanı Serap’ın yanışı gibi cayır cayır… Adana, Adıyaman, İstanbul, Muş, Ordu’ya bağlı köylerde; anaların, yavukluların yükselen Kürtçe-Türkçe ağıtları beynimde yankılanıyor… Omuzlar üzerinde yükselen albayrağa sarılı şehitlere gözyaşları içinde dilimden dizeler, dualar dökülüyor, ama boğazım düğüm düğüm…
İzmir’deki provokasyonun ardında yazdığım önceki makalemin sonunu duayla bağlamamın nedeni, bu gelişmeleri hissetmemdi. Öngörüm güçlü, ama geçmişi unutmamam da etkili oldu.
Cengiz Sarıbaş, Fatih Yonca, Ferit Demir, Kemal Bide, Onur Boztemir, Yakup Mutlu adlı kınalı kuzular, Uz.Çvş.Harun Arslanbay yönetiminde erzak alımından dönerken, sis nedeniyle 2 metreye inen görüş nedeniyle kalleşçe, kancıkça şehit edildiler. Onların yanı sıra İstanbul’da büyük büyük hayalleri olan 17 yaşındaki taze fidan Serap Eser, Diyarbakır’daki taşkın gösteriler sırasında yoldan geçerken vurulan Üniversite (Matematik-2) öğrencisi Mardin’li Aydın Erdem’in ateşleri sadece ailelerinin değil, tüm Türkiye’nin yüreğine düştü.
Bu olayın suçlusu kim?.. Görünürdeki ilk suçlunun ardına baktığımızda, gerçek suçluları görebiliriz… Aylardır gündemi işgal eden açılımda çabaları yokuşa süren DTP, bir türlü orta yolu tutturamayan iktidar, anaların gözyaşına aldırmayan ve hep kaçan muhalefet, kirli savaşta gençlerin kanı üzerinde nemalananlar ve mikser gibi ortalığı karıştırıp palazlanan maşa basın…
İmralı buyruğundaki milletvekillerinin tüm halkı, -müebbedlik olduğunu unutarak yerinin darlığından, havalandırmanın yetersizliğinden şikayet eden- tek kişinin kaprislerine feda etmeleri, gerçeği göz önüne seriyor. O ki, yakalandığında Akdeniz üzerinde uçarken, canına kıydığı 30 bin canın dehşetiyle; Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile her türlü işbirliğine hazır olduğunu belirtmişti. Yaptığı işbirliği ortada…
Açılım başladığında DTP genel Başkanı Ahmet Türk, Demokratik açılımın sonucunda Türkiye'nin bölünebileceği iddiaları için, basına büyük bir iyimserlikle şöyle demişti:
“Amacımız Türkiye'yi çözmek değil, sorunu çözmektir. Etnik milliyetçiliğin ne kadar tehlikeli olduğunu bilen insanlarız.”
“30 yıldan beri silahlı sürecin yaşadığı bir Türkiye'deyiz. Bu konuda etkili rol alması gereken insanlara hiç yokmuş gibi davranmak sıkıntı doğuracak. Ben burada hem TSK'yı, hem de PKK'yı kastediyorum.”, ,
“Bin yıldır birlikte yaşamış iki halkı birbirinden ayrıştırmak ne Türk'ün ne de Kürt'ün yararınadır.”
“Kürt kelimesinin anayasaya geçirilmesini doğru bulmuyoruz. Çünkü, Kürt'ü geçirdiğimiz zaman Çerkez'i, Laz'ı görmezlikten gelmiş oluruz. Anayasa'nın 66. maddesi tüm farklılıkları inkâr etmektedir, bu madde değiştirilmelidir.” dedi.(15.08.2009 tarihli AA)
Açılımın başlangıcında iyimser olanları bile bezdiren kışkırtıcı istekler; dağdan gelenleri muzaffer gibi karşılamalar(teslim olanın zafer kazanmış gibi karşılandığı nerde görülmüş?);
Toplumu gerecek kışkırtma ve sataşmalara İzmir’de verilen karşılığın Faşistlikle nitelenip, linç şayialarının kasıtlı yayılması, çocukların her yerde saldırtılması ve sonunda Reşadiye-Sazak’ta yedi Mehmetçiğe haince kıyılması… Bunlar kimin işine yarar acaba? Provokasyon deniyor!.. Peki diğer taşkınlıkları kim yapıyor? Kitlenize siz hakim olmazsanız, kim olacak? Barzani mi, İsrail mi, ABD mi?
Bu olaylar 1970, 1980’li yılları hatırlattı. O zamanlar da siyasi parti liderleri birbirleriyle anlaşamıyorlardı… İnsan hakları genişletildikçe, ülke adım adım uçuruma sürükleniyor, darbelerle çözülme durduruluyordu. Liberal her hükümet döneminde ülke biraz toparlandı mı, kargaşaya sürükleniyor. Bu durum Atatürk Döneminde de oldu, sonraki dönemlerde de… İyi bir liberal olan Özal’ın döneminde doğan bölücü örgüt önemsenmedi, gerekli önlemler alınmadı. 12 Eylül’ün toplumun her kesimini etkileyen travmaları tedavi edilmedi. İş yine orduya havale edildi. Oysa siyasi-sosyal önlemlerle palazlanması önlenseydi, 30 yıldır bu kadar kan dökülmezdi. Açalım gözlerimizi, olan bir kesime değil, hepimize oluyor.
Açılımla barış sağlanacağına, eski defterler açılarak aleni ve sinsi bir şekilde kin ve nefret aşılandı. Özellikle devlete bağlı, Atatürkçü Zazalar, en duyarlı oldukları konularda kışkırtıldı. Sonuçta Pandora’nın Kutusu* açıldı…
Daha dağdakiler inmeden, şehirlerdeki uzantıları harekete geçirildi. 97 Belediye başkanı, İmralı için kışkırtıcı demeçler verdi. Anayasa Mahkemesi’nde DTP’yi kapatma davası görüşülürken, eşbaşkan, tabanın tekrar dağa çıkmak istediğini söyledi. Mahkemenin kararı ne olursa olsun, bundan sonrasında belli mihrakların değil, tüm Kürtler’in ve Türkiye’nin partisi olmayı başarırlarsa, gerekli açılımlarla gerçek demokrasiye kavuşabiliriz… O zaman tek yavrularını kaybeden anaların acıları ve gözyaşları diner…
Çerkezler de seslerini yükseltmeye, Türk olmadıklarını söylemeye, İlk Kurşunu atarak Kurtuluş Savaşı’nı başlattıklarını, kazanılmasındaki önemli rollerini; -Anzavur-Biga isyanlarını, Çerkez Ethem’in Yunanlılara sığınıp, Atina’ya gittiğini unutarak- vurgulamaya, isimlerini, dillerini geri istemeye başladılar.(7.12.2009 tarihli basına bakılabilir.)
Lazlara da dokunduruldu, Karadeniz uşaklarının cevabını biliyorum…
Boşnaklar da kışkırtıldı, onlar da aşağıdaki bildiriyi yayınladılar:
---------------------------------------------------------------------------------------------
1-BİZLER TÜRK MİLLETİNİN BİR PARÇASIYIZ VE SÖZDE DEĞİL, ÖZDE TÜRKÜZ.
2-BİZE ÖZEL BOŞNAKÇA YAYIN YAPAN TRT KANALI İSTEMİYORUZ.
3-BOŞNAK MAHALLE VE SEMTLERİNDE TÜRKÇE’NİN DAHA DÜZGÜN KONUŞULABİLMESİ İÇİN TÜRKÇE KURSLARININ YAYGINLAŞTIRILMASINI İSTİYORUZ.
4-BİZE YARANMAK İÇİN BAŞBAKAN VE BAKANLARIN BİZE BOŞNAKÇA SESLENMELERİNİ İSTEMİYORUZ.
5-BİZLER KENDİ İÇİMİZDE KÜLTÜRÜMÜZÜ, GELENEKLERİMİZİ, DİLİMİZİ –HER MİLLET GİBİ- YAŞIYOR VE YAŞATIYORUZ.BİZİ SANKİ FARKLI BİR AZINLIK UNSURU GİBİ GÖSTERECEK OLAN SAMİMİYETSİZ YAKIŞTIRMALAR VE SÖZÜMONA ÖZEL HAKLAR İSTEMİYOR VE BUNLARI REDDEDİYORUZ.
BİZLER BÜYÜK TÜRK MİLLETİNİN AYRILMAZ BİR PARÇASI OLAN VE ATATÜRK’ÜN KURDUĞU BU DEVLETİ CANIMIZ PAHASINA KORUYUP KOLLAYACAK OLAN TÜRK MİLLETİNİN BİRER FERTLERİYİZ.
BİZLER BU OYUNA GELMEYİZ! ÇÜNKÜ BİZLER BU ÜLKEYE VE ŞEREFİMİZE
ÇOK DÜŞKÜNÜZ. LÜTFEN BİZİ BU MEŞHUR DEMOKRATİK AÇILIM SAFSATASINA BULAŞTIRMAYINIZ.
TÜRKİYE BOŞNAKLARI
---------------------------------------------------------------------------------------
Helâl olsun size Boşnaklar, helâl olsun size soydaşlar.
*
Çözüm için öncelikle Pandora kutusunu kapatalım, bu toprakları karan anaların gözyaşını dindirelim. Çocuğu olmayanlar, askere gitmeyenler bu sorunu çözemez… Yeter artık çektiklerimiz. Çözüm itidalli düşünme, fedakârlıktadır. Açılım öncelikle, bu topraklarda gerçekleşmesi güç bir ütopya uğruna; ailesi birkaç bölüme ayrılan, sevgisini, lokmasını, çocuğunu başkalarıyla paylaşma mecburiyetinde bırakılan kadınların haklarında olmalıdır. “Bin yıldır birlikte yaşamış iki halkı birbirinden ayrıştırmak ne Türk'ün ne de Kürt'ün yararınadır.” Ayrıştırmaya kalkışanın aileleri parçalamaya gücü yetmez. Hoyratça ayırsa bile, iflah olmaz. AİHM’nin şu içtihadı unutulmamalıdır: “Demokrasilerin de kendilerini koruma hakları vardır.”
Herkes haddini bilmeli, yoksa an gelir, bu günler çoooook aranır…
***
*Pandora’nın Kutusu:
Haberci Tanrı Hermes, Olimposa giderken sırtında çok uzaklara götürmesi gereken sandığı Prometheus’u kardeşi Eimetheus’un(aklı sonra başına geşen, geç uyanan), Zeus tarafından balçıktan yapılmış tanrısal güzellik ve zekâya sahip eşi Pandora’ya bırakır ve açmamasını tembihler. Pandora merakına yenilerek kutuyu açar. Ailesinin üzerine geçimsizlik, huzursuzluk,sıkıntı, gurur, bencillik, hastalık gibi kötü özellikler çöker. Bu kötülükler hemen yakınlarındaki ormana, oradan da Dünyaya yayılır. Son anda Epimetheus sandığı kapatır. Sandığın içinden gelen cılız bir ses; “Lütfen beni çıkarın. Dışardaki kötülüklerle ancak ben baş edebilirim” der. Sandığı eşiyle birlikte çekinerek açan Pandora dibinde bir kelebek bulur. Sandığın içindeki bu kelebek aslında insanları avutan umuttur.
Ayten DİRİER
(
Yüreğime Kar Yağıyor başlıklı yazı
AytenDirier tarafından
10.12.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.