En çok o seviniyordu
çocuğun çikolata yemesine. Hatta içinden diğer arkadaşlarına da çaktırmadan
çikolataların hepsi keşke bana gelse bana gelse diye geçirdiği de oluyordu.
Küçük zibidi ne kadar çok çikolata yerse ve ne kadar az dişlerini fırçalar ise
o da bir an önce özgürlüğüne kavuşacaktı. Eee o kadar kolay değildi bir insanın
ağzının içinde beş on sene çivi gibi çakılı durmak. Buna ne can dayanırdı ne de
canan. Kendinden önce birkaç arkadaşı çürümüş ve mekânı terk etmişler
özgürlüklerine kavuşmuşlardı...
Yıllardır yan komşusu olan diş ile buradan ne zaman kurtuluruz diye hep
düşüncelere hülyalara dalmışlardı. Yanda ki komşu dişte çok sağlam sayılmazdı.
Çocuk çikolata ve şekerleme yediği zaman az buçuk o da nasipleniyor ve çürükler
sağını solunu her tarafını onunda sarıyordu. Azı dişine içten içten sevinse de
gideceği için, kendi içinde zaman zaman ''Ben de ondan bir kaç hafta sonrası
buradan çürür de ayrılırım, sonra ver elini özgürlük'' diye düşünmeden de
edemiyordu...
Arada ufaklık babasından annesinden azar işitip de diş fırçaladığı zaman,
ağzını klorlu su ile gargara yaptığı zaman ikisinin de moralleri bayağı
bozuluyordu, teskere almamız gecikecek diye nerede ise uykuları kaçıyor kara
kara düşünüyorlardı...
Önde ki komşu dişlerde çok iyi durumda değillerdi, her ne kadar azıdişi ve
komşusu kadar olmasalar da çürüme az buçuk onlarda da hafiften hafiften
hissedilmeye başlamıştı. Onların bu ağızdan teskere alması, azı dişi ve komşusu
kadar belki erken olmayacaktı ama onlarda zaman ile akrabaları azı dişi ve yan
komşusu gibi uzak diyarlara doğru son sürat yol alacaklardı...
Bir müddet sonra düşünmek istemedikleri, akıllarının köşesinden bile geçirmek
istemedikleri şey mi geliyordu başlarına acaba? Oğlanın annesi ve babası oğlunu
dişçiye götürmeye karar vermişti. İşte bu ağızda ki bütün dişler için çok kötü,
hatta kötünün de ötesinde bir felaket haberi idi. Moralleri iyice bozulmuştu...
Babası yavrusunu alıp doğru arkadaşı olan dişçinin yanına götürdü. Ufaklık
korka korka otursa da dişçi koltuğuna dişçi Haluk Bey gayet sevecen ve samimi
bir şekilde davranınca ufaklığa, ufaklığın da bütün korkusu az önce girdiği
kapıda kaldı. Haluk bey ufaklığa döndü ''Tam zamanında gelmişsin Gökhan az daha
geç kalsaydın dişlerini zor kurtarırdık.''dedi. Yüreği pır pır etmiş her
tarafını heyecan kaplamıştı Gökhan'ın, ne güzel dişlerini kaybetmeyecek ve
Doktor Haluk beyin söylediklerini de harfiyen uygularsa sağlıklı dişlere de
sahip olacaktı. Haluk bey küçük Gökhan'ın üç beş gün içinde hem dolgu hem de
diğer diş problemlerini gidererek tedavisini tamamlamıştı...
Haber kısa bir müddet sonra dişlere de ulaştı ve hepsini bir hüzün ve burukluk
kaplamıştı. ''Ah dedi azı dişi keşke bilinçsiz bir babanın ve çocuğunun ağzında
diş olsaydım şimdiye çoktan özgürlüğüme kavuşmuştum hem de çoktan.'' diğer
dişlerde onun söylediklerine katıldılar. Dişlerden bazıları içlerinden şöyle
düşünceler geçirmeden de edemediler. ''Özgürlüğe beş kala bu geldi başımıza.
Belki unutur günde iki üç defa fırçalamayı da temizliği de bize de bir şans
yeniden doğar teskere almak için bu ağızdan, Allah'dan ümit kesilmez.''