Babası Türk olan bir sanatçı ben Türk değilim demiş. Ekmeğini yine Türkiye’de arayan bu sanatçı, eminim Türklüğün ne demek olduğunu bilmiyor. Türk olmak için Orta Asya’dan Anadoluya göç-hicret etmek demek. tıpkı pamuğun içine atılan diken gibi, dikeni çıkartmak istedikçe pamuğun parçalandığı gibi sıkıntıları, ağıtları, savaşları, depremleri, salgınları yaşayarak hala geleneğiyle sağlam kalmış bir nesili görmek demek. Tıpkı somon balığının suyun tersinden denizden gelerek tatlı suyu aşarak yumurtalarını bırakıp, ölmesi gibi. o yumurtalardan çıkan yavrular denize döndüğünde hala ben somonum dediği gibi, özünü unutmadığı gibi olmak demek…
Türk olmak demek, barışı, kardeşliği, çıkarsız paylaşımı yaşamak demek. İslamı kabul etmek demek. Kendisine zalimlik yapanı, kıskıvrak yakaladığında ona işkence etmek yerine, onu bağışlayıp, insanca yaşamasına izin vermek demek. Düşmanına bile yeri geldiğinde, Çanakkale harbinde olduğu gibi katığından paylaşmak, onu ölmek yerine yaşamasına izin vermek demek. Savaşı sadece merhamet için yapan, öç ve intikam bilmeyen sağlam karakterli, mert olmak demek. Çıkarı için kardeşini satmayan demek. Kardeşinin kötü gününde acısıyla ağlaşırken, mutluluğuyla gülmek demek. Onun seçimini kendi isteğine bırakmak, yaşadığı dinine bile müdahale etmeyen hoşgörüye sahip olmak demek.
Türk olmak demek, namus ve ar nedir bilmek demek… Namusuna tecavüz edildiğinde, zalim ile karşılaştığında, onun iflah olmaz şeytan ruhuna savaş açmak demek. İnsanlıktan çıkmışsa, iflah olamayacağına inanmışsa bu yaydığı fitnenin önünü kesmek için savaşmak demek.
Orta Asyadan başlayan yolculuk, hala devam ediyor kalplerde. Fiziki hicret bitti ama ruhani hicret devam ediyor. Türklük demek vatanına sahip olmak için şehadet şerbetini içmeyi şeref bilmek demek. İşte bu şehadet şerbeti kalbe giden en ulvi hicrettir. iyi günde kötü günde beraberliğimizi gören düşman, bizi fitnelerle yok etmeye çalıştı daima. Kardeşi kardeşe düşürmek için yalan, riya, para, inanç ve ölümle korkuttu. Ancak, İslami inançla yoğrulan bu ulvi hicrette, ölüm Allah’a-aşığa kavuşmak demek olduğundan, her zaman dimdik ayakta, her acı geldiğinde kardeşliğini hatırladı ve küskünlüklerini unuttu. Bize bomba atarak korkutacaklarını sananlar, bizim acılarda birleşen temiz yüreğimizin, fıtrattan gelen özümüzü bir bahar coşkusuyla yeniden doğduğunu, bizi kendimize getirdiğini anlayamadılar.
Her acı bizi kendimize getirdi. kardeşiliğimizi perçinleştirdi. Patlattıkları bombalar, şeytanın silahı olduğunu, o silahında bizi zalime boyun eğdiremeyeceğine yeniden inandırdı. Bir Fatih olduk, askeri Ulubatlı Hasan olan, bir Yavuz olduk, İslama önder olan… Bir Süleyman olduk, Türkün gücünü, adaletini dünyaya tanıtan… Hala unutulmayan, hala o gücü bizde görenler, taşeron terör örgütleri ile kahpece üstümüze gelip bombaları atıyorlar. Bir Türk iki kez aldatılmaz. Bu kahpeliğe aldanmayacağız.Bir olacağız diri olacağız… boynumuzu büküp ağlamak yerine, acımızı içimize atıp dik duracağız, o perde arkasına gizlenmiş kahpelere karşı… Türk demek budur işte…
Ben Türküm, Türkiyeliyim, Müslümanım… Damarlarımda gezen kan, değişime uğramadı, uğramayacak da. Yalnızca ırkımdan başka, ırkı ne olursa olsun yalnızca Müslümanı kardeş bilirim. Eğer, ey artist parçası, Türklüğün ne demek olduğunu bilseydin, bunları söylemezdin. Bizim senin gibilere, bozulmuşlara ihtiyacımız yok. Senin ne iltifatına, ne takdirine, ne de doğduğum dediğin Türk düşmanı o kendini güçlü sanan ülkenin korumasına ihtiyacımız yok. Bize Allah dost olarak yeter.
Ben Müslüman bir asil Türküm, aslımı asla inkar etmem.
Saffet Kuramaz