Balzac İnsanlığın Komedyası demiş tarihe ithafta bulunarak. Haklı olduğu noktalar elbette var özellikle kendi içinde bulunduğu toplum ile ilgili. Bir komedya da 1800'li yılların sonundan beri bu coğrafyada oynanmakta aslında. Bir komedya ki perdelerden biri kapanıp biri başlıyor. Hakikatin peşinde olduğunu söyleyen masalcıların yazdığı bir kumpanya. Adı üstünde masalcının hakikat ile işi ne ama ısrarla vurgulamakta. Birinci perde Tanzimat ile başlayan dönemden. Acaba Batının ilerlemesi kendi dinlerini reform etmelerinden, akıllarını Rönesans etmelerinden hatta durmayıp hayatlarını sekülerize etmelerinden değil de neden diye sormakta girişte Macbeth edasıyla yürüyen Pişekâr elindeki şakşakı vurarak ve Kavuklu'nun "Efendim, kefere mi olsak?" cevabı. Eh Pişekâr akıllı her şeyin bir vakti olduğunu bilmekte, "Hele bir libastan başlayalım" der ve alkışlar kopar salonda. 

İşte ilk perde biter ve sonrasında sahnede genç oyuncular. Gençler iki tarafta durmakta. Söyledikleri, tarafını tuttukları iki kardeş aynı anneden, biri Sağ göğsünden emmiş biri soldan farkları yalnız bu. Ya işin komedyası. Solda duran yığın aynı basmakalıp cümleleri kurmakta bir de hep aynı anlamsız tonda. Hep ağızlarında sınıf eşitliği bir de proleterya gibi bir kelime. Koltuklarda oturanlar gülmekte onlar biliyor çünkü bunların söylendiği topraklarda sınıf yok ki. Önce karşı durdukları "sınıf" kavramını oluşturma çabaları trajik bana göre ama seyirci gülmekten duramıyor ki. Ya karşılarında duran topluluk, onlara ne demeli. "Muhafazakar" ama neyi muhafaza ediyorlar ondan emin değil gibiler. Muhafız hem neyi koruduğunu bilmeli hem de nasıl koruması gerektiğini. Bunlar elma koruduklarını zannede dursunlar arkalarında yalnız bir balon kırmızı ve acıdır ki bunu elma zannetmekteler. Bunların komedisi daha fazla şaşkın yüzler, anlamsız tepkiler. Şarlovari sessizlik seyircinin bunlara daha çok gülmesine neden olmakta. Tabi en can alıcı sahne; yukarıdan Mephisto çıkar sanki Faust tecessüm etmiş sahnede ve her bir gence bağladığı iplerle iki tarafı da rezil ederek komedi malzemesi haline getirir ve Perde....

Seyircilerine bakalım bu komedyanın isterseniz. Locada çok tanıdık isim var. Rousseau, Robespierre, belki biraz Voltaire ama kesinlikle Hegel. Adm Smith bir köşede bu komedyanın gelirini hesaplarken diğer yanda Marks suflörlük yapmakta. Ağlayan da var mesela Namık Kemal "Aydınlık böyle karanlık mıymış?" diye soruyor.

Bir de bir avuç adam dışarıda ellerinde dövizler seslerinin olabildiğince yüksek çıkması için çabadalar. Tüm gerçekleri anlatmaya çalışan bir yanda ince bıyıklarıyla Necip Fazıl, diğer yanda fikir abidesi Cemil Meriç ve Sezai Karakoç ve birkaç kişi belki Yedi belki on ama çok değil.

Ya şimdi işler biraz değişti sanki içeride yine bir komedya var ama yazan eski ustalığında değil oyuncular da acemi. Dışarıda daha büyük kalabalık geçen seferlerde bekleyenlerin arkasında yüzler, binler hatta on binler var. Oyun artık tatsız içeriden gülme sesleri az tedirginlik daha çok. Bu kalabalığı izliyor çoğu ve belki bir korku seansı kendileri için. En tehlikelisi bir Guy Fawkes koymak bu kalabalığa ya da fanatik bir Hassan Sabbah çıkartmak ki gaye daima bölmek. Böl, parçala, yönet; eski Çin ne ustaymış. Tehdit bütünü bölme çabası şimdi -izmlerin başına "İslami" sıfatı biraz daha yumuşak dokunuşlar ürkütmemek için hatta diyalog çağrıları. İşte bu çabaya gülmemiz gerekli, kendi başına kainatı temsil eden İSLAM bir düşünce akımına, bir gruba sıfat olur mu hiç diye?

**İlk yazdığımda buraya kadardı ve tarihler Nisan ayını gösteriyordu. Bir Guy Fawkes bulamadılar ama Haşhaşileri varmış ellerinde. Ama tutmadı bu kez oyunları doldurdular yine koltukları kimisi hatta biraz alkışladı ama tutmadı oyunları hatta sonunu bile göremediler. Bu kez dışarıdakiler on bin değil milyon olmuştu ve sadece salladılar sahnelerini. O bile yetti başlarına geçmesi için. Artık dışarıda değiliz biz oturduk o koltuklara ve şimdi bırakalım onlar oynasın artık BİZİM KURDUĞUMUZ OYUNU... 


Vesselam....

                                                                                                                                                  Mehmet Şahan...
( Perde Üstüne Perde başlıklı yazı Şahan tarafından 11.08.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu