Edebiyat, sevgi ve hoşgörümüzün emaresidir. İnsanlara ve tabiata duyduğumuz sevgiyi çeşitli şekillerde dile getirebilmemiz için köprü işlevini gören bir sanattır. Üzüntümüzü, sevincimizi ve her türlü duygumuzu birçok insana aktarabileceğimiz türleri barındıran muhteşem bir sanattır.

Kimi insanlar, edebiyatı, kitap okumayı sadece boş zamanlarında yapılacak bir uğraş olarak görürler. Oysaki yanıldıklarının ve hataya düştüklerinin farkında değildirler. Çünkü edebiyat, sadece boş zamanlarda ilgilenilecek bir uğraş değildir. Kendimize güvenimizi kazanmamızı sağlayan ve kendimizi ifade edebilme yetisini öğreten bu sanatı, sadece boş zamanlara indirgeme hakkımız bulunmamaktadır. Muhtevası boş olmayan bir sanat için, boş zamanlarda değerlendirilen bir faaliyet olarak göstermenin de doğru olmadığı kanaatindeyim.

Birçok insan şunu söyler. “İşim çok fazla, kitap okuyacak vaktim yok.”, “Roman okuyup yazar mı olacağım?” vs. gibi ifadelerle bunun gereksiz olduğuna işaret etmektedirler. Bunun pek çok sebebi vardır. Öncelikli sebebi ise, edebiyatın bütün insanlar tarafından yanlış algılanmasıdır. Olsa da olur, olmasa da olur türünden bir anlayış çok tehlikelidir. Edebiyat, sanki sadece okullarda öğretilen derslerle sınırlandırılmıştır. Sadece öğretmenlere, öğrencilere ve akademisyenlere mahsus bir faaliyetmiş gibi algılandığını görüyoruz. Bu algıları yıkıp geçmemiz gerekiyor. Yanlış olan algılamalar ve önyargılarımız bizi yanlışa yönlendirebilir.

İnsanın özünde sevgi olduğuna göre, birçok insan da bu sevgiyi yakalamak zorunda olduğundan, edebiyatı bilmek zorundadır ve bu sanatın her türüyle ilgilenmesi gerekmektedir. Kendisini bulabilmek için, “Ben neden varım?” sorusuna cevap bulabilmek için edebiyatla ilgilenmek şarttır.

Edebiyatın var olması için Matematiğe, Mimarlığa ya da bir başka bilim dalına ihtiyaç olmayabilir. Ama Matematik’teki kavramları ifade edebilmek için Edebiyata ihtiyaç duyarsınız. Ya da mimarlıktaki terimleri ifade edebilmek için birçok insana bunları yazılı ya da sözlü olarak ifade edebilmek için edebiyattan yararlanmak zorundasınız. İnsanlarla etkili ve sağlıklı iletişim kurabilmek için edebiyatın, deneme, roman, mektup; kısacası yazınsal ve sözel tüm yetilerini kazanmak ve bilmek zorundasınız. Ancak bu şekilde kendinizi insanlara anlatabilir ve bu şekilde insanlarla iletişim kurabilirsiniz.
Birine mektup yazarken daha anlamlı cümleler kurarak ona hitap etmek, bir kuruma dilekçe yazarken derdinizi daha iyi anlatabilmek için buna ihtiyacınız vardır. İnsanlar arasında iyi bir iletişim kurabilmek için ve onlarla anlaşabilmek için bunu bilmeniz gerekir. Başkalarının boyunduruğu altında ezilmemek için bu şarttır.

Kişisel gelişimciler de edebiyatla içli dışlı olmalıdırlar. Edebiyatın ve Türkçemizin güzelliklerini keşfetmeli ve yazdıkları eserlere bu güzellikleri aksettirmeliler. Ancak böylece mesajlarını en iyi şekilde iletebilirler ve ancak bu şekilde okuyucunun gönlünde yer edinebilirler.

Bazen insanların şu şekilde yakındıklarına şahit oluyorum. “Koskoca adam oldum, bu yaştan sonra roman mı okunur?” Neden okunmasın? Roman zaten yetişkinlere hitap eden bir türdür. Öğrenecek çok şeyimiz var. Öğrendikçe ne kadar cahil olduğumuzun farkına varıyoruz. Roman okumak da insana tecrübe katar, kararlarımızın daha tutarlı verilmesine zemin hazırlar. Daha hızlı ve pratik düşünmemizi sağlar. Daha zinde ve sağlıklı düşünmemizi sağlar. Dolayısıyla kendimizi ifade etme yetisini kazandırır bu özelliğiyle…

İşte bu bağlamda eğitimcilerimize düşen görev, Edebiyatımızı ve Türkçemizi gençlere ve çocuklara bu yönüyle anlatmalarıdır. Zaman zaman sıkıcı müfredatın dışında edebiyatın gülen yüzünü göstermek gerekir. Aslında çok sevimli ve insanın ruhuna akseden eserlerin olduğundan bahsetmek gerekir. Yazınsal eserleri olmayan bir toplum, cansız bir varlığa benzer. Ancak eserleriyle hayatta olduğunu gösterebilirler.
Bir Edebiyat öğretmeni olmanız için matematik ya da fizik bilme zorunluluğunuz yoktur. Ama matematik öğrenirken, Edebiyatı ve Türkçeyi bilmek zorundasınız. Kendi mesleğinizdeki terimleri en iyi şekilde ifade etmek ve anlamak için buna gereksinim duyulur. O yüzden yanlış algılardan uzak bir şekilde tüm güzelliğiyle bize gülümseyen edebiyatımıza ve Türkçemize sahip çıkmak dileğiyle…

Not: Genç Gelişim dergisi Şubat 2009 sayısında yayımlanmıştır.
( Herkesi Kucaklayan Edebiyat başlıklı yazı Erol AFŞİN tarafından 16.12.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu