-
Oğlum bundan sonra inşallah hayatımız bir düzene
girer. Senin de mürüvvetini görürüz inşallah. Ahi Babam da üzülüyor senin
durumuna… Ölmeden torunlarını görmek istiyor.
-
Cenabı Allah inşallah bundan sonra yüzümüzü
güldürür. Ben de artık bir yuva kurmak istiyorum. İnşallah kısmetse, ne diyelim
ana?
-
İnşallah oğulum. Demek ki Kınıklı’nın dilberi
oğlumuzun gönlünü çaldı. Peki o da seni seviyor mu?
-
Ana daha duygularımı ona açılamadım. Birkaç
günlük bir olay bu zaten…
-
Eğer bizim yapacağımız bir şey olursa hiç
çekinme olur mu Oğul. Canın ne zaman köye gitmek istiyorsa bize de haber bırak.
Bizlerde yaşlanıp gidiyoruz, elini çabuk tutsan iyi olur.
-
Fatîma Ana!...
-
Haydi, Allah rahatlık versin.
-
Sağ ol ana, size de Allah rahatlık versin.
{|{
Ah anam, duysaydın görseydin şimdi
beni. Nasıl sevinirdin, oğlum birine sevdalandı diye. Mutluluktan tarlada
tabanda ne iş varsa o hızla hepsini hallerdi; hiç yorulmadan, evladının
mutluluğundan dolayı… İnşallah
baharın, Kırşehri’ne gidip müjdeyi vereceğim. Belki gelininle beraber geliriz.
İnşallah diyeceğim de henüz kıza açılamadım. Ortada fol yok yumurta yok… Neyse
hayırlısı olsun diyelim. Allah yardım eder.
Akşam, Ahi Babam yanına çağırdı. Hayırdır inşallah. Önemli
bir şey mi var ki?
-
Buyur Efendim. Beni çağırtmışsınız.
-
Gel evlat! Yarın Allah izin verirse Kınıklı köyüne
gideceğiz. Yanına Sinan dâhil beş tane talebe al. Köyün Muhtarına haber saldım.
Civar köylerde esnaf ve zanaatkârlık yapanları toplayıp teşkilatımız hakkında
bilgi vereceğim. Sen de ister katıl istersen başka önemli işlerin varsa
yaparsın tamam mı ?
-
Emriniz başım üstüne. Yarın sabah ekibimiz hazır
olacak.
-
Tamam o zaman.
Ahi Babam demek ki öğrenmiş, bana da fırsat veriyor. Nasıl
sevindim bilemezsiniz.
Yarın Menekşe’mi göreceğim. İnşallah ona duygularımı ifade
edebilirim. Bu gece de uyku yok bize…
{|{
-
Efendim Köyümüze hoş geldiniz. Bizleri
şereflendirdiniz.
-
Hoş bulduk. O şeref bize ait.
-
Buyurun şöyle, civar köylerin ve köyümüzde esnaf
ve zanaatkârlık yapanların hepsi toplantıya geldiler. Hava da güzel olduğu için
bahçeye hazırlık yaptım. Sizce de münasipse…
-
Yok, güzel olmuş. Ellerinize sağlık. İnşallah
bugün güzel bir gün olacak, değil mi Vuslat Usta!
-
Evet efendim.
-
Sen de muhtarımıza hizmette yardımcı ol!
-
Emredersiniz efendim!
Ahi Babam özellikle beni toplantıda yapılacak hizmette
bulunmak üzere görevlendirdi. Niyetini anladım. Sağ olsun, insana en yakın yine
kendisidir, yani ailesidir. Şöyle mekânı kontrol için müsaade istedim muhtardan.
-
Vuslat ustam, burası sana emanettir. Kendin kur
düzenini, köyden iki gencimiz yardımcın olacaklar. Bulamadığınız bir şey
olursa, konaktan temin edersiniz. Oğlum yok ama sana Menekşe kızım yardım eder.
-
Sağ ol muhtarım. Misafirperverliğinizden hiç
şüpheniz yok. Biz de elimizden geleni yapacağız. Sizleri mahcup etmeyeceğiz.
-
Sağol Vuslat Ustam!
-
Görevimiz muhtarım.
Bahçeyi şöyle gözlerimle süzüyorum. Acaba Menekşe’ye
rastlayabilir miyim? Henüz ortalıklarda görünmüyor. Ahi Babam esnaf ve
zanaatkârlarla hasbihal etmeye, tanışmaya başlamıştı bile. Ben de ortalığı
kolaçan ediyorum. İhtiyaç halinde hazır kıta bekletiyorum arkadaşları.
Bu arada bahçenin arka kapısının açıldığını fark ettim.
Omzunda testi ile giren biri vardı. Bahçedeki ağaçlıklardan dolayı ilk önce
farkına varamadım ama endamını, boyunu bosunu görünce Menekşe olduğunu fark
ettim. Çardağa doğru geliyordu, testilerin olduğu tarafa doğru. Ben de hızlı
adımlar ile yanına doğru gittim.
-
Menekşe sen zahmet etme. Bu kadar insana su
çekmeyle bitmez. Arkadaşları ben görevlendirdim. Onlar hizmet edecekler. Sen
sadece önemli bir eksiğimiz olursa temin yolunda bize yardımcı olursun… dedim…
Dedim ya… O
kadar kelimeyi bir araya kesmeden nasıl getirmiştim, ben de şaşırdım.
-
Tamam o zaman ağam! Siz bir şey lazım olursa
sesleniverin.
Kendime
biraz güven gelmişti.
-
Bu arada benim adım Vuslat!
-
Çok güzel… Anlamı ne ki ağam?
-
Vuslat, sevgiye giden yol demektir. Adımı babam
koydu. Ben de çok beğeniyorum. Senin adın da çok güzel biliyor musun ? Ben de
menekşe adını çok ….
“Seviyorum…” diyecektim. Kız, hızla konağa doğru gidiverdi,
utangaç bir edayla.
Utanmıştı sevdiceğim! Acep biraz olsun duygularımı anlamış
mıydı ki. Neyse bugün ona açılmam gerekiyor. Yoksa benim gecelerim olmayacak.
Uykusuzluktan uykuyu unuttum.
Ahi Babam bir ara vermiş, o arada ayran ikramı istemişti.
Ben de önceden arkadaşlardan su katılmamış yoğurdu hazır hale getirtmiştim. Has
yayla yoğurdu. Nasıl kokuyor. Kaymağı üzerinde. Şimdi yufka ile nasıl giderdi.
Bahçe ağaçlık da olsa Ağustos ayı olduğu için oldukça sıcak
oluyordu. Sıcaklığı ancak tuzlu ayran ile gideriyorduk. Yoğurt azalmıştı. Fırsat
bu fırsat dedim, konağa doğru gidip Menekşe’den yoğurt alacağım.
-
Destur var mı ev ahali?
Menekşe koşarak kapıya
çıktı.
-
Buyur Ağam. Kusura kalma Vuslat Ağam.
Adımı iyi öğrenmiş adı gibi gözleri de menekşe gözlüm. Harflerin
dudaklarında nasıl şekil aldığını ve çıkan harfin hangi harf olduğunu
hayranlıkla ezberledim. Yanıma gelirken endamına bakıverdim. İnce, uzun, narin,
ceylan misali sekerek geldi. Başında mor yazma, arkadan topuz gibi bağlamış,
saçlarının perçemleri yüzüne dökülüvermiş. Kumral saçlı, acaba saçlarını şöyle
bir döktürse nasıl dururdu ki? Hafiften gerdanı görünüyordu. Bembeyaz bir ten…
Güneş hiç mi incitmemiş? Parmakları ince ve uzun… Kalem gibi kaş diyoruz ama
parmaklarda kalem gibi maşallah…
-
Şeey Menekşe, yoğurt alabilir miyim?
-
Tabi ki Vuslat ağam. Ben size üç helke vereyim.
Çardağın altına, serin yere bırakırsın.
-
Peki Menekşe.
-
Şimdi getiririm Vuslat Ağam.
Bir koşu, içeriden iki helke yoğurt getirerek kapının önüne
bıraktı. Diğer helkeyi de getirmeye gitmesi ile gelmesi bir oldu. Helkeyi bu
sefer elime uzattı. Helkeyi elinden alayım derken parmaklarımız değdi
birbirine… Aniden bir ateş sardı her yanımı. Çarptı beni şimşek misali. İnce
parmakları öylesine narindi ki bir anda korktum helkenin sapı incitecek diye.
Bir an helkenin yere düşmesini önledim.
-
Özür dilerim Vuslat Ağam. Helkeyi yanlış yerden
verdim sana.
-
Ben senden özür dilerim Menekşe. Hata benimdi,
dedim ama terler başımdan aşağı dökülüverdi.
-
Ağam iyi misin?
-
İyiyim sağ ol, garip bir durum galiba. Birden
heyecanlandım.
-
Beni de bir heyecan bastı. İstersen şöyle biraz dinlen
Vuslat Ağam! Sana ellerimle bir ayran çalkalayayım.
Hayır diyemedim. Evin önündeki tahta oturağa oturdum. Biraz
kendime geldim. Kısa sürede koşarak bir elinde tas ayran ile geliverdi.
-
Buyur Ağam. Şifa olur inşallah.
-
Sağ ol Menekşe. Derdime derman olsun.
-
Hayırdır ağam. Ne derdin var ki?
-
Şeey. Bir şeyim yok. Öylesine söylemiştim.
-
Ağam derdini söylemeyen derman bulamaz.
-
Şeey, yalnız bana Vuslat dersen daha memnun
olurum.
-
Tamam Vuslat ağam.
-
Ama sadece Vuslat…
-
Olur mu ağam?
-
İşte derdim de bu zaten. Nasıl desem?
-
Bak sana Vuslat diyorum.
-
Tamam, şimdi biraz daha rahatladım. Ben senden
hoşlanıyorum. Gördüğüm günden beri seni unutamıyorum. Dengesiz tavırlar o
yüzden oluyor.
-
Estağfurullah. Sende herhangi bir dengesizlik
görmedim. Aksine çok olgun, yerinde hareketlerin var.
-
Öyle mi? Nerden biliyorsun?
-
Ben de seni izledim. Senden…
Menekşe naşını eğdi…
-
Vuslat Ustam! diye seslendi dışarıdan Sinan.
Menekşe,
mahcuptu.
-
Galiba yoğurt bekliyorlar, dedim. Ben hemen
götürüvereyim. Müsait olduğumda sen de müsait olursan biraz konuşalım mı?
-
Olur Vuslat! Ben buradayım.
-
Sağ ol Menekşe. Allah’a emanet ol!
-
Sen de Allah’a emanet ol.
Sanki uzak
bir yere gider gibi bir de helalleştik. Sinan yanıma geldi.
-
Ağam, Ahi Babam müsait olunca yanıma bir uğrasın
demişti. Ama birkaç kez idare ettim. Onun için rahatsız ettim. Kusura bakma.
-
Olur mu? Sağ ol kardeşim. Yoğurt taşımama yardım
et. Hemen yanına varayım.
-
Nasıl ağam bir gelişme var mı?
-
Evet Sinan. Ondan hoşlandığımı zor da olsa
söyleyebildim. O da benden hoşlanıyormuş.
-
Çok sevindim ağam. İnşallah devamı gelir.
-
İnşallah Sinan. Ahi Babamın gönlünün alalım.
Sonra konuşuruz.
-
Tamam ağam.
Ahi Babam ikindi namazından sonra şehre dönmek için hazırlanmamızı istedi. Bu arada gitmeden Menekşe’yi bir daha görmem
lazım. Muhtar ve köyün ileri gelenleri hizmette kusursuzdu. Ahi Babam çok
memnun kaldı. Onlar da Ahi Babamla tanışmaktan, teşkilatlarında bulunmaktan
onur ve şeref duyacaklarını söylediler.
Kap kaçakları konağa bırakma bahanesi ile Menekşe’yle bir
daha görüşeceğim. Menekşe de beni pencereden izliyormuş. Ben kapıya doğru
yürüyünce o da kapıya çıktı.
-
Menekşe seninle tekrar görüşmek ve konuşmak
istiyorum.
-
Evet ben de Vuslat!
-Şeey yarın
şehrin pazarı. Annemle her hafta pazara uğrarız. Annemden izin alırsam seninle
bir yerde buluşalım.
-
Çok güzel düşünmüşsün. Kendin gibi aklında güzel!
-
Vuslat, utandırma beni!
-
Tamam, tamam. Seni nasıl bulacağım peki?
-
Cuma namazından sonra Kaleçinin İlbade tarafına
açılan kapısını bilir misin?
-
Evet!
-
Orda bekle beni, olur mu?
-
Tamam, o zaman anlaştık.
-
Tamam, yarın Allah izin verirse görüşmek
dileğiyle.
-
Yarını dört gözle bekleyeceğim Menekşe. Allah’a
emanet ol! Allahaısmarladık!
-
Sen de Allah’a emanet ol! Güle güle… Ben de
yarını iple çekeceğim…
Yarını iple mi çekeriz, yoksa dört gözle mi bekleriz onu
bilmem. Ama yarın sabah bana çok zor gelecek… Sabahlar olacak mı?
{|{
Günlerden Cuma. Cuma namazını
kıldıktan sonra Menekşe’mle buluşacağım. Sabah namazında Allah’ımdan niyaz
eyledim;
-
Ey Allah’ım beni sen bilirsin! Senden gelecek
her şeye razıyım! Hayırsa da, şer ise de razıyım! Bana kalbi sana en yakın
olanın kalbini nasip eyle! Âmin
Duamı Cuma namazında da tekrar
ettim. Kaleiçi’nde bulunan cami İlbade kapısına en yakın cami idi. Bir önce
Menekşe’mle buluşmak istiyorum. Bugün bir de pazar var. Yani ortalık kalabalık,
iğne atsan yere düşmez.
Mahşeri kalabalığın içerisinden
İlbade Kapısına doğru inerken selvi boylumu cemalini görüverdim. Adımlarımı
ağırlaştırırken nefes alışım ve kalbimin atışı hızlandı.
-
Hoş geldin. Nasılsın. İnşallah afiyettesiniz?
-
Hoş bulduk. Çok şükür iyiyim. Sen nasılsın?
-
Bu anı beklemekten damarlarım kurudu.
-
Öyle mi? Neyse şuradan bir şerbet alayım sana da
kurumuş damarların yeşeriversin!
-
Menekşe!
-
Tamam, latife yaptım.
-
Ne yapalım? Şöyle İlbade bahçesine doğru gidelim
mi?
-
Olur, tamam. Yalnız anamdan bir saatlik izin
aldım, ona göre!
-
O zaman şöyle buyur.
-
O zaman şerbeti de sen ikram et…
-
Kusura bakma, heyecandan birden unutuverdim.
-
Bakıyorum da sevda seni senden almış galiba!
-
Sormayın, Kırlangıç’ın menekşeleri beni deli
divane etmişti ama Kınıklı’nın Menekşe’si ise beni bin beter etti.
-
Allah Allah! Kırlangıç kim, Menekşe kim?
-
Tabii ki seni Kırlangıç’ın menekşeleri ile
tanıştırmadım değil mi, kusura bakma!
-
Bir de değilmiş, bir den de fazlaymış!
-
Menekşe Hanım! Eğer anlatmama fırsat verirsen
açıklarım!
-
Peki anlat bakalım kim bu menekşeler?
-
Menekşelerim, Kırlangıç’ın menekşeleri.
Kırlangıç’ın allı, morlu, hercaili menekşeleri… Kırlangıç, köyümün dağlarıdır.
Menekşeler de dağlarımın çiçekleridir.
-
Bildiğimiz çiçek yani öyle mi?
-
Tabi ki benim yaralı yüreğimde başka menekşe
olabilir mi?
-
İyi o zaman. Bana kendinden, geldiğin yerden
bahsedebilir misin?
-
Şöyle biraz oturalım, hem de şerbetimizi
bitirelim istersen.
-
Tamam, sağ ol.
-
Anamla babamın en büyük oğluyum. Köyümüz
Kabadurak. Kırşehri Vilayetine bağlı Mucur Kazasının köyüdür. Anadolu’nun orta
yerindeyiz. Bozkırın ortasındayız. Sizin buralar gibi ağaçlık veya bahçelik
değildir. Kışları sert geçer, yazları
ise oldukça kuraktır.???? Debbağ ustasıyım. Yani ham deriyi işlenecek hale
getiririm. Ve özel olarak da işlenmiş deriden çarık, çizme, çanta, kemer gibi
eşyalar yaparım.
Ahilik
Teşkilatının şeyhi olan Ahi Evren Hazretleri yani Ahi Babamın ailesi ile
birlikte burada kalıyorum. Beni evlatları olarak görüyorlar. Evlatlarından da ayırt
etmediler şimdiye kadar. Hayatımın belli bir kısmından sonra onlarla yolumuz
kesişti. Ve yolda yol alıyoruz. İyi ve kötü günlerimizle… Son duraktan bir
önceki durak Denizli oldu. Burada da kısa bir süre kalıp Kırşehri’ne gitmeyi
planlıyoruz. Teşkilatı oradan yürüteceğiz.
-
Peki neden ben?
-
Neden mi sen? Çocukluğum Kırlangıç’ın
eteklerinde geçti. Menekşeler bana yoldaş oldu, arkadaş oldu, sevgili oldular.
Onlar benim her şeyim. Sıkıntılarımı onlarla atıyorum ve rahatlıyorum. Onları
görmezsem yataklara düşüyorum. Eğer canlısını bulamazsam kurusunu koklar
kendimi gelirim. Her zaman yüreğimde onları saklarım. Bak kendi yaptığım bir
deri kese… İçinde her zaman tabiat ananın son evladını burada saklarım.
-
Ay çok güzel bunlar! Bu hangisi?
-
Bu “mor menekşe”… Diğerleri duymasın ama en çok
sevdiğim buydu.
-
Sonra?
-
Sonra mı? Kayseri’den Konya’ya gelirken
yüreğimdeki ateşin daha da yakınlaştığını fark ettim. Özellikle Konya’dan
Denizli’ye gelirken ateş son safhasına geldi. Yanmaktan korktum. İlk seni
gördüğüm gün vardı ya?
-
Evet!
-
O gün size gelmeden rahatsızlandım. Kalbime
artık müdahale edemiyordum. Dinlemiyordu beni. Sözüm geçmiyordu. Teklemeye
başladı. Aşkına mı koşuyordu neydi, bilemedim? Seni görünceye dek… Tek derdi
senmişsin. Seni gördükten sonra ahenkli atmaya, aşkını yaşamaya başladı. Ah
kalbim! Peki biraz da sen kendinden bahset istersen.
-
Ben de ailemin en büyük evladıyım. Gördüğün gibi
babam köyün muhtarı… Anamla biz bağda, bahçede çalışırız. Benim küçüğüm bir kız
kardeşim iki de erkek kardeşim var. Kısmetimizi bekliyoruz işte.
-
Yani?
-
Yani ne?
-
Yani beni mi?
-
Bilmem kısmetse…
-
Menekşe ben senden hoşlanıyorum. Eğer sen de
aynı duyguları hissediyorsan, bir ileri ki aşamaya???
geçmek istiyorum.
-
Vuslat, ben de ilk gördüğümden beri senden hoşlanıyorum.
Senin hakkında biraz bilgi topladım.
-
Bak sen?
-
Evet,
teşkilatınızda sevilen sayılan iyi bir ustaymışsın, etrafta dürüstlüğün,
yardımseverliğin, çalışkanlığın ile anılıyorsun. Eğer kısmetse ben de seninle
dediğin gibi bir ileri ki aşamaya???
geçmek istiyorum.
-
O zaman?
-
O zaman ailen gelip beni isteyecek !
-
Tamam o zaman en kısa sürede Ahi Babamı ve
Fatîma Anamı alır gelirim.
-
Yok Vuslat gerçek anan baban.
-
Kabadurak’taki anam babam mı?
-
Evet.
-
Ama onlar çok uzakta! Onları alıp gelmem belki
aylar, belki de yıllar sürer.
-
Eğer beni seviyorsan alır getirirsin Vuslat!
-
Ya güzel yârim. Kurban olduğum, ben o zamana
kadar sensiz nasıl dayanacağım?
-
Bugüne kadar benimle miydin?
-
Hayır!
-
Eğer bana kavuşmak istersen âdetlerimizi yerine
getirirsin Vuslat!
-
Çok gaddarsın Menekşe!
-
Son sözüm böyle! Zamanım geçiyor. Annem bekler.
Bana müsaade. Eğer dediğim gibi yaparsan ben buradayım seni beklerim. Gerisi
sana kalmış…
-
Tamam Menekşe, elimden geleni yapacağım. Ama bir
daha görüşemeyeceğiz mi?
-
Ailem sık sık görüşmeyi uygun görmez. Ama Muhtar
babama geldiğin gibi iş icabı yani olursa belki !
-
Oh çok şükür!
-
Neyse bana diyeceğin var mı ? Bana müsaade…
-
Menekşe, ben senin yoluna kurban olurum. Ben
sana karasevda ile tutkunum.
-
Biliyorum Vuslat. Ben de seni seviyorum. Eğer
bana kavuşmak istiyorsan elini çabuk tut! Allah’a emanet ol…
-
Sen de Allah’a emanet ol Menekşe’m.
“mormenekşem” benim.
-
“Mor menekşem” … Güzel, sevdim seni! “Mormenekşem”
bu, sevdim seveli coştu tomurcukları… Sevginin adını yaşadım seninle… Sevdamın
kölesi oldum, hizmetkârı oldum… Baktın mı yüreğime? Yüreğimin duvarlarında bile
ismin yazılı… Menekşelerin sevdası oldum, sevgilisi oldum…