Celâlettin Rumi’yi yolundan saptırıp halkıyla karşı karşıya getiren kişi, sonunda ilahi adalete kavuşmuş. Demek ki ah yerde kalmıyormuş. Yaptığın zulümler bir gün ayaklarına dolaşırmış.

İnsan, ilk önce insan olmalı. O kişi; Mevlana Celâlettin Rumi’yi karanlığa sürüklemede kalmamış oğlu Alaeddin Çelebi’nin biricik aşkı ile evlenmesine de mani olmuş. Evlat ile babanın arasını açmış. Evladını babasına kovdurtmuş. Birbirine düşman etmiş.

Ey Felek! Neredesin? Hani yapan yaptığı ile kalırdı? Zalimin zulmü var ise, mazlumun Allah’ı var! Adalet er geç yerini buluyor olsa da, içimde buruk bir sızı var. Bu olayın Ahi Babama varmasında da korkuyorum. Sinan’a hissettirmedim ama öyle bir şey olursa biz yanlarında da değiliz. Ne yaparız?

Allah’a dua edeceğiz. Allah yâr ve yardımcımız olsun…

{|{

                Canım Denizli’min yüreği dumanlı Babadağın yeli yanaklarıma yârimin esintisini getiriyordu.

 

CANIM DENİZLİ’M

Canım Denizli'ye yaz geldi,

Hasretim bitmedi, az geldi,

Bir daha görür müyüm seni,

Gül yüzlü Yâr’dan niyaz geldi,

 

Yeşil Çamlık’a doyum olmaz,

Gönül yeşille filan dolmaz,

Siyanür içsem de zehrolmaz,

Gül yüzlü Yâr’dan niyaz geldi,

 

Bayramyeri’ne, Çınar’ına,

Yeşil İncilipınarına,

Ayvası, turuncu, narına,

Gül yüzlü Yâr’dan niyaz geldi,

 

Kınıklı’ya selamlar olsun,

Kıştan önce gördüm, şükrolsun,

Yaza da çıkarsam, hamdolsun,

Gül yüzlü Yâr’dan niyaz geldi,

 

Denizli Horozuna selam,

Yârim bir tanedir vesselam,

Ne söylerse söylesin kelam,

Gül yüzlü Yâr’dan niyaz geldi,

 

Denizli bana artık Vuslat,

Bağrına da basarsa evlat,

Son nefesinde olsun cellat,

Gül yüzlü Yâr’dan niyaz geldi,

(Ali Özdemir -27.07.2011 – 12:00)

                Bağlarına bahçelerine kurban olduğum Denizli, yâr kokuyor, Menekşe kokuyor, aşk kokuyor.

                Anama Pamukkale’nin güzelliğini seyrettirdim. Çok sevdi. Hele pamuk gibi beyaz, pamuk inceliğinde doğal havuzların kenarında ayaklarımızı dinlendirmek bir ömrün yorgunluğunu almıştı. Anamın yüzündeki ifade bugüne kadar çektiği çileleri bir pamuk ipliği kadar incelttikten sonra özgür bahar kelebekleri gibi doğaya kendisini salması gibiydi… (Kervanın yolu, Pamukkale’ye 20 km. uzaktan geçiyor. Ancak uzaktan seyredebilirler.)

                Bu güne kadar neredeydin Denizli?      Hep böyle misin? Hep çileler çekildikten sonra mı seversin bizi? Sana çok sözüm vardı ama Menekşe’min hatırı seni başımın tacı yapıyorum.

-Ana bak, şu dağın eteğine doğru bak… Görüyor musun ? Ufak tefek evler… İşte orası Menekşe’min köyü… Kınıklı…

-                     Gördüm kurban olduğum. Sana kurban olurum, sevdiceğine de kurban olurum…

-                     Anaaam… Güzel anaaam…

Onu gördüğüm ilk günün heyecanını yaşıyor kalbim. Kıpır kıpır yerinde duramıyor… Bayram çocuğu gibiyim… Heyecanım ellerimi, ayaklarımı, suratımı dövüyor… Kalbimin yaptığı basınç yanardağ patlamasına hazırlık gibi… Ah neyleyim ben bu kalbimi neyleyim! Yetmez sana mecalim, sana ne eyleyeyim?

-                     Ana, kurban olduğum! Menekşe’me kaynana gibi değil de bir ana olarak tavır al, n’olur… Onun incinmesini istemem. O incinirse ben kahrolurum.

-                     Olur mu oğlum? Sen ne söylersin? Sevdiklerinin hepsi benim yüreğimdedir. Hepsinin anasıyım…

-          Sağ ol anam…

Zamanın akması için anamla diller döktürdüm, bir an önce sevdiceğime kavuşmak için… Şehre girdikten sonra biraz rahatladım. Hana varır varmaz beş tane at ayarladım. Eşyalarımızı atlara yükledikten sonra durmadan yola ettirdim. Bekleyecek mecalim yoktu. Babam “Biraz dinlenelim.” demişti ama az kaldı diye gönlünü aldım.

Akşam kararmadan en azından köye girmemiz gerekiyor. Yoksa geceyi şehirde geçirmemiz gerekirdi. Sabaha kadar da bekleyemezdim. Çok şükür Allah’ım! Bugünü de gördüm. Yârime kavuşturduğun için sana sonsuz şükürler olsun…

Köydeki çocuklar artık tanıyordu beni.

-          Muhtar emmi! Muhtar emmi eniştemiz geliyor!

Bağırmalar köyün tüm hanelerine yansımıştı. Kapıya çıkanlar anamgile hoş geldin diyordu.

-          Maşallah oğlum ne kadar da sevenin varmış!

-          Eeeh kimin oğluyum ben!

Sokağın başına vardığımızda mor yazmalımı görüverdim. Duruşuna kurban olduğum nasıl da nazlı nazlı ürkek ceylan gibi duruyordu.

-          Ana gelinin sokağın başında bizi bekliyor!

-          Çok şükür kavuşturana Allah’ım.

-          Her günümüz böyle sevinç içinde olsun…

-          İnşallah ağam…

-          İnşallah Sinan’ım.

Yaklaşırken Menekşe’min annesi ve babası da çıktı bahçe kapısına. Atlarımızı yavaşlatarak durdurdum.

-          Tut ana elimi, yavaşça…

-          Tamam oğlum, sağ ol…

-          Hoş geldiniz! dedi Muhtar amca…

-          Hoş bulduk! dedi babam.

-           Hoş geldiniz!

O sesi nasıl unutayım? Her harfinin aldığı şekli bile ezberlemiştim. Sesine kurban olduğum, nasılda özlemişim. Gözleri gözlerime değdiğinde bir kıvılcım, yanan yüreğimi kat kat ateşliyordu. O muhteşem gözleri görmek bir daha nasip oldu, şükürler olsun Allah’ım.

-                     Ana Menekşe…

-                     Hoş geldiniz, öpeyim efendim!

-                     Hoş bulduk kızım! El öpenlerin çok olsun…

-                     Hoş geldin!

-                     Hoş bulduk Menekşe!

-                     Buyurun şöyle içeriye… Hoş geldiniz, şeref verdiniz… Bizleri bahtiyar ettiniz!

-                     O şeref bize ait efendim. Hoş bulduk! dedi babam…

Kavuşma ve selamlaşma faslından sonra konağa girdik.

-                     Nasıl buldun Menekşe’mi? diye fısıldadım anamın kulağına…

-                     Dediğin kadar güzelmiş oğlum, inşallah yüreği de aynı güzelliktedir.

-                     Öyledir anam, benim Menekşe’min yüreği de güzel…

-                     Göreceğiz bakalım…

-                     Anaaa!

-                     Tamam oğlum…

Kısa zamanda iki aile birbirlerine kaynaştılar. Sanki eskiden beri tanışırlarmış gibi birbirlerine ısındılar. Bu işe Menekşe çok sevindi ama ben daha çok sevindim. Allah korusun bir terslik olursa en fazla üzülürdüm.

Artık Menekşe’yle evde daha samimi konuşuyorum. Muhtar amcadan sakınsam da biraz daha rahatım. Hele annesi beni artık oğlu gibi seviyordu. Ama şu kız isteme faslı bir an önce olsa da yüzüklerimiz takılsa daha da güzel olacak. Allah izin verirse yarın akşam kız isteme merasimi olacak. Yakın akrabalar da geleceklermiş. Menekşe’nin kız arkadaş ve akrabaları çok merak ediyorlarmış beni.

Yarın sabah anamla şehre inip alış veriş yapacağız. Bir de Sinan’ı Debbağ Zaviyesine teslim edeceğim. Onu emaneti benim için çok önemli. Hayırlısı ile Sinan’ın yeri yurdu belli olursa içim rahat olacak.

Aklım Ahi Baba’da… Sinan’ın gidişine çok üzüldüler ama şimdilik en iyi çözüm buydu. Tebrizli’nin vefatı üzerimizde çok büyük etki yapacağından eminiz. Onun için Sinan’ı güvenli bir yere götürmek oldukça isabetli bir karardı. Yarın komşu olan Cemile Teyze ile görüşeceğim. Onun bahçesinde küçük iki odalı bir evi vardı. Eğer kimse oturmuyorsa o evi Sinan’a düşünüyorum. Hem zaviyeye yakın olur, hem de Cemile Teyzem Sinan’a ev ortamı sağlar. Sinan yalnız yaşamaya alışkın değil. Bu güne kadar da hep ailesiyle beraberdi. Ona da çok zor olacak.  Kırşehri’ne dönmeden Sinan’ı güvenli, huzurlu bir ortama emanet etmem gerekiyor.

Yarın Menekşe’mle benim için büyük gün. Sonsuza denk bir olacağımız ömrümüzün temel taşlarını atacağız.

Ey aşk! Sen nelere kadirsin…

 

AŞK SEN NEYE KADİRSİN

Aşk sen güzel bir şey olman gerekiyor,
Seni yaşarken huzurum yerinde oluyor...
Sen varken derdim tasam olmuyor...
Kışlarım yaz oluyor, güzlerim bahar oluyor...
Kurumuş dallarım birden tomurcuklanıp çiçekler açıyor...
Yağmuru, karı, tipiyi birden güneşli havaya döndürüyor...
Senin olduğun yerde hayat kendini buluyor...
Senin olduğun yerde gülücükler neşe saçıyor...
Senin olduğun yerler bayram havası ile doluyor...
Sana âşık olan bir daha âşık olmak istiyor...
Aşkın tadını alan âşık, aşkı onu bırakıp gitse de ne aşkını unutuyor, ne de ona âşık olmaktan kurtuluyor...

Ey aşk sen neye kadirsin...
Bir daha istesem hayatıma girer misin?.
(01.03.2010 - 20:15)
Mormenekşem…

{|{

-                     Cemile Teyze, Sinan’ı bilirsin. Ahi Babamla Fatîma Anamın oğlu. Şimdilik ailesi Denizli’ye tekrar gelinceye kadar güvenli bir ortamda kalması gerekiyor. Gündüzleri zaviyede ve atölyede çalışacak. Akşamları sıcak bir aile ortamı ve en azından sıcak bir tas yemek… Bunları bize sağlayabilir misin? Senin bahçede, boş, iki odalı evin vardı, orayı bize verebilir misin?

-                     Ne demek Vuslat oğlum? Fatîma Bacı ile kısa bir süre komşuluğumuz olmuştu, çok sevmiştim kendisini. Gitmesine de çok üzülmüştüm. Sinan, benim de oğlumdur. Onu gönül rahatlığı ile emanet edebilirsin. Ailesi gelince kadar ben onun anasıyım. Hem de bahçedeki evde değil evimizdeki bir odayı ona ayırırım. O artık ailemizden biri olur.

-                     Allah razı olsun Cemile Teyzem. Ne Fatîma Anamın ne Ahi Babamın ne de benim gözüm arkada kalmayacak…

-                     Sinan kardeşim, Cemile Teyze bundan böyle senin anandır. Senin emanetin de ondadır. İçin rahat olsun… Fatîma Anam bana nasıl analık yaptıysa Cemile Teyze de sana analık yapacaktır; hiç şüphem yoktur. Allah razı olsun.

-                     Sağ ol Cemile Teyze. Allah razı olsun. Anamdan seni ayırmayacağımı bilmeni isterim. Allah ne muradın varsa versin.

-                     Âmin oğlum âmin…

Cemile Teyze aynı Fatîma Anam gibi evlat canlısı, anaç yürekli, sevgi dolu, her evladın anası olması isteyeceği bir anaydı… İki evladını şehit vermiş. Denizli’nin fethi sırasında kahramanca savaşarak şehit olmuşlar. Cemile Teyzem de evlat özlemlerini böyle gideriyordu. Çok şükür, Sinan emin ellerde artık. Zaviye şeyhi zaten Ahi Babanın emanetini kendi canı pahasına korur.  

Kervancılar ile Ahi Babama haber gönderdim. Onu sağ salim Denizli’ye ulaştırdığımı ve burada emin ellerde olduğunu söylemelerini istedim. Artık gönül rahatlığı ile Menekşe’me dönebilirim.

Anamla çarşıya alışverişe çıktık. “Gönlünde ne geçiyorsa al!” dedim. “Menekşe’me ne alsan yakışır.” dedim. Alışveriş bitince Sinan’ı ve Cemile Teyze ’mide alarak köye geri döndük. Artık Menekşe’yi isteme zamanı… Hem de bir ömür için… Yetmezse ömrüm,  ahretim için…

{|{

-                     Efendim, sebebi ziyaretimiz malum. Oğlumuz Vuslat kızınız Menekşe’yi görmüş, beğenmiş ve bir ömür boyu mutlu bir yuva kurmak istediğini beyan etti. Bizler de ana ve babaları olarak gereğinin yapılması düşer. Kızınız Menekşe’yi oğlumuz Vuslat’a Allah’ım emri, Peygamberin kavli ile istiyoruz. Biz anası ve babası olarak uygun gördük eğer siz de uygun görürseniz Allah’ın izni ile ailenin kurulması için ilk adımızı atmak istiyoruz… Buyrun…

Efendim bu mutlu tabloya sebep olduğunuz için başta sizlere ve Vuslat oğlumuza teşekkür ederiz. Vuslat oğlumuzu gördük ve tanıdık. Ahlaklı, terbiyeli, çalışkan, sorumluluk sahibi, 
( İlahi Aşkım Mormenekşem - 7-2.bölüm başlıklı yazı Ali Özdemir tarafından 11.10.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu