-
saygı ve sevginin değerini bilen biri olarak
gördük. Gördüğümüz kadarıyla cemaat içerisinde efendi, oturmasını kalmasını
bilen biri. Ustalığına ise bir sözümüz olamaz. Kızımız Menekşe’yi ise ona bir
ömür boyu eşlik edeceğini, hanımlık yapacağını, çocuklarına analık yapacağını
büyük bir gurur ve onur içerisinde söyleyebilirim. Allah yazdı ki bugün burada
bu olaya şahidiz, Allah’ın yüksek müsaadesiyle, anası ve babasının da müsaadesi
ve tabi ki kızımın müsaadesi ile kızımız Menekşe ve oğlumuz Vuslat’ın bir ömür
boyunca kutsal yuvalarını kurmaya izin veriyoruz. Allah hayırlı uğurlu etsin.
-
Allah razı olsun. Sizler bizleri bugün mesut
ettiniz. Allah’ım sizleri de bir ömür boyunca mesut ve bahtiyar eylesin. Allah
utandırmasın, hayırlı uğurlu etsin…
Babamın bu söyleri ile derin bir oh çektim. Kalbimin hızı,
dağlardan aşağı yuvarlanırcasına atıyordu.
Ey Kırlangıç, ey
Kırlangıç,
Sana bırakmadım
Menekşe’mi…
Gözlerim kalabalıkta
Menekşe’yi aradı… O, bana bakıyordu hem de gözlerini kırpmadan. Kesişince
gözler zamanı durdurup kavuşmanın heyecanını yaşadık. Allah’ın en sevgili
kullarıyız. Sabrımızın mükâfatıydı.
Sen artık benim en
kıymetlimsin…
Allah’ın bana
lütfusun…
Sen hayatın anlamısın…
Sen nefesim,
çarpıntım, nabzımsın…
Allah’ın bana
bahşettiği en güzel hadisesin…
Allah’a şükür ettim. Bugün
benim dünyaya yeniden geldiğim gündür.
BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM
Bugün benim doğum günüm,
Ben bugün doğdum,
Dünyaya bugün geldim,
İyi ki doğdum, iyi ki varım…
Senin için doğdum,
Senin için varım,
Doğum günümüz kutlu olsun…
Sana yazıldığım gün, kutlu olsun,
Senin kaderine, beni yazan kaleme kutlu olsun,
Benim doğduğum günde, seni bana yazan kaleme kutlu
olsun,
İyi ki varsın,
Senin olmadığın bir dünyada nefes bile almak
istemezken,
Senin varlığını bana lütfeden,
“İyi ki varsın!”
cümlesini bana söyleten,
Benim doğdum günde, seni bana yazan,
Yüce Rabbime minnettarım…
Doğum günümüz kutlu olsun!
(Ali Özdemir- 23.08.2011
– 23:59)
İyi ki
varsın Menekşe’m…
-
Menekşe’ne kavuştun sonunda…
-
Henüz daha başlangıçtayız Menekşe’m…
-
İnşallah bir olacağımız günde gelecek…
-
İnşallah Menekşe’m de, bir an önce gelse…
-
Zamanı gelince gelir. Sen sabırlı ol, gelir
Vuslat’ım… Hayırlı uğurlu olsun…
-
Tüm sevenlerimiz için hayırlı olsun Menekşe’m…
-
İçeriden bizi çağırıyorlar canım… Yüzükler
takılacak galiba…
-
Tamam haydi gidelim canım!
Gece kafamı yastığa koyduğumda günün yorgunluğunu sildim ve
sadece Menekşe’me odaklandım. Aklımda ne kadar şükür duası varsa hepsini okudum
hem de dilimin döndüğü yere kadar. Daldığımda karşımda Menekşe’mi buldum.
Bembeyaz bir örtü içerisinde, iki yanında ise beyazlar içerisinde melekler…
Bana doğru geliyor… Menekşe’m kollarını açmış;
-
Vuslat’ım, ben senin yolun kurbanım… Tut
ellerimden diyor…
Ama ellerim, onu tutamadan sanki sihirli bir şekilde yok
oluyor… Aynı şekilde bu sahne, üç kez tekrarlandı. Bir türlü ellerini tutamadım…
Heyecanlı, nefes nefese
haykırarak bir şekilde uyandım…
-
Oğlum, Vuslat’ım, kurban olduğum ben buradayım…
Anan burada yavrum… N’oldu sana… Niye korktun…!
-
Anaaam oy annaaammm !
-
N’oldu kuzum? Kötü bir rüya görmüşsündür. Bak
ben buradayım… Dur sana bir tas su getireyim…
-
Kurban olduğum anam! Çok şükür sadece rüyaymış!
-
Hayır diyelim hayır olsun oğlum! Güzel düşünelim
güzel olsun Vuslat’ım…
-
Ana, rüyamda Menekşe beyazlar içerisinde,
yanında iki melek ile benim ellerimi tutmak istedi ama ellerimiz bir türlü
kavuşamadı… Ellerim yok oldu… Ana, yoksa Menekşe’me kavuşamayacak mıyım?
-
Allah korusun oğlum! O nasıl söz?
-
Ne bileyeyim ana, rüya işte!
-
Kendin söylüyorsun ya oğlum, rüya işte… Menekşe
artık bizim oğlum. Kalk biraz dışarı çık, hava al…
-
Yok anam, şöyle pencereyi biraz havalandırırsam
iyi olurum, herkesi telaşlandırmayayım.
-
Tamam oğlum, o zaman ben yatırıyorum. Allah
rahatlık versin.
-
Sağ ol anam. Sana da Allah rahatlık versin…
Pek hayırlı bir rüya görmedim ama yine de
Allah hayır etsin.
{|{
-
Vuslat Ağam Menekşe Ablam seni çağırıyor!
-
Yekta Bacım, artık eniştenizim, ağam demesen
olmaz mı?
-
Peki Vuslat enişte!
-
Buyur Menekşe’m!
-
Anam diyor ki, yani benim anam, Hâlise Anam!
-
Eeee!
-
Tamam Vuslat, seni görünce heyecanlanıyorum, ne
yapayım?
-
Tamam bi’tanem… Söyle bakalım anan ne diyor ?
-
Ayıp oluyor ama!
-
Tamam Menekşe’m söyle hadi!
-
Şey anam diyor ki eğer gününüz varsa anamgilin
köyüne beraber ziyaret edelim. Hem sizin için de değişiklik olur. Olur mu?
-
Neresi o köy?
-
Başkarcı Köyü! Şehrin batısında…
-
Günübirlik mi gider geliriz?
-
Anam “Eğer müsait olurlarsa en az bir gün
kalalım.” diyor.
-
Peki Menekşe! Anamgil bahçedeydi. Komşularla
hasbihal ediyorlar. Babam, Muhtar babamla köy içerisinde… O da gelsin, onun da
onayını alalım. Olur mu?
-
Tamam Vuslat.
-
Büyük ihtimalle babam bir iki gün içerisinde
memlekete dönmek isteyecektir.
-
Keşke hiç gitmeseniz Vuslat’ım !
-
Keşke… Keşke ölüm olsaydı da, ayrılık olmasaydı…
-
Yok Vuslat’ım… Ölüm de olmasın, ayrılık da…
ÖLÜM BÖYLE GÜZEL
Sığmıyor coşkum, dağlar bana dar geliyor,
Adını kazıyan kalemime har geliyor,
Erciyes'ten küfe küfe yanan kar geliyor,
Küllerimi yak yeniden, ölüm böyle güzel…
Deli gönül bu, ne yazsamda tutamıyorum,
Ölüm başımda Azraili atamıyorum,
Üstüne para versem dahi satamıyorum,
Güllerimi tak yeniden, ölüm böyle güzel…
Vuslat'a aşk yakışır, adına destan yazar,
Âşıklara yol olur, yolu kalbine kazar,
Muradıyla meydan okur ölme azar azar,
Gönüllere ak yeniden, ölüm böyle güzel…
(Ali Özdemir - 30.05.2011 - 14:46)
-
Yak git yüreğimi, bul ondan sonra Vuslat’ı !
-
Menekşe’m Vuslat’ın yoluna kurban olsun… Senin
için ölüme meydan okuyorum… Değil Azrail gelsin, yedi kat cenneti önüme
serseler bir saçının teline değişmem…
Bir tanem!
Nur tanem!
Nar tanem!
İnci tanem!
Kar tanem!
-
Ah Vuslat’ım… Yolumuz uzun, hayat kısa…
-
Vuslat Enişte, babamgil gelmiş, bahçedeler…
-
Tamam Yekta…
{|{
Kızıl güneşin acı acı doğmasına
şahit oldum bugün. Doğarken bile buz gibi kesiyordu. Yüreğimi delik deşik
ederek doğuyordu.
Bugün ayrılık günü… Güneş bile
ağlarken tozu dumana katıp ağlıyordu. Allah’ım ölüm olsaydı da ayrılık
olmasaydı olmaz mıydı ?
Bu kadar zor muydu?
Ey ayrılık!
Kimi kimden ayırırsın?
Niçin ayırırsın?
Neden ayırırsın?
Sensiz mutlu olunmaz mı?
Kavuşmanın bedeli nedir?
Vuslat yolu kavuşma yolu değil mi?
Değil beni on sekiz bin âlem öteye göndersen ben o yârin
gözlerine kavuşmak için bir değil bin canımı gözlerimi kırpmadan feda ederim!
Adın ayrılık olsun!
Benim adım kavuşmanın bedelidir! Vuslat’tır!
-
Menekşe’m sana Vuslat sözü; Son nefesimi
vermeden senin gözlerinin kapanmasına izin vermeyeceğim! Yolum sensin! Canım
sensin! Ruhum sensin! Ben senim! Sen de bensin!
Boğazlarımız düğüm düğüm oldu.
Ne onun “hadi gari”li dilleri konuşur oldu, ne de benim dillerim söyler oldu!
Allah kahretsin!
Bizi mi buldun ey ayrılık!
Sana son sözümü henüz söylemedim!
{|{
Gözyaşları Konya yollarına sel
oldu, Tuz gölünün acısına acı kattı.
Kızılırmağını mı kana bular, yoksa Toroslar’dan aşağı Akdeniz’e mi
ulaşır? Şundan eminim ki ben hiç
bu kadar kötü olmamıştım. Yıllardır anamdan, köyümden ayrı idim fakat böyle
ayrılık acısı görmemiştim.
Allah’ım bana acıların acısını
gösterme!
Eğer kör olacaksa gözlerim kör
olsun!
Yeter ki hayat bana bir oyun
oynamasın!
Ben her türlü cefaya razıyım!
Cehennemin yedi kat dibinde
yanmaya razıyım!
Yeter ki Menekşe’min acısını
bana gösterme!
Dayanamam… kıyamam… ölemem de!
Bu ayrılık son olsun Allah’ım!
Bu ayrılık vuslata ilk adım
olsun…
Bu ayrılık kavuşmanın adı olsun…
{|{
Köye döneli kırkıncı gündü. Kötü
haberler üst üste gelmeye başladı… Anadolu’ya
gelen yabancı gemilerden Alanya limanından veba salgını baş göstermiş, Toroslar’dan
ötelere haince akmaya, yürekleri yakmaya başlamıştı. Bizleri de telaş almıştı. Acep buralara da ulaşır mı? Acaba
Denizli tarafına da geçer mi? Bilemiyorum…
Teşkilat olarak halkımızı
bilinçlendirmek için hem vebadan korunmak için eğitim veriyoruz hem de
hastalığı yenmek için mücadele ediyoruz. İnsanlar
tavuk gibi kırılıp gidiyordu.
Henüz Konya’dan ileri
gidememişti ama yine de önlem alıyoruz. Sinan
kardeşim Denizli’den kervanlarla hem bana hem de Ahi Babama haberler
gönderiyordu. Menekşe’min iyi olduğu haberi geldikçe benim de moralim iyi
oluyordu.
Konya’nın kâbusu üzerimize
çökmeye başlamıştı… Kötü koku burnumuzun direklerini sızlatıyordu… Zaviyelerde
korumaları artırdık, gece nöbetleri koyduk. Anlık haberleşme amacıyla da
hanlara, kervansaraylara, kervanlara yiğitlerimizi yerleştirmeye çalışıyoruz.
Bedenim Kırşehri’de, ruhum Denizli’de… Aklım Menekşe’de… Ne kadar iyi haber
geliyorsa da içim rahat etmiyor. Eğer ona bir şey olursa kendimi asla affetmem…
Ahi Babamın etrafındaki kara bulutları dağıtmadan da gitmek istemiyorum.
Allah’ım
beni çaresiz bırakma!
Allah’ım
beni çaresiz bırakma!
Ahde
mi vefa, aşka mı vefa ?
Aşka
vefa… Aşka vefa… Aşka vefa…
Bin
kere doğsam, bin kere ölsem yine aşka vefa…
Ben
adım Vuslat…
{|{