Usul Usul çiseleyen yağmur damlalarının verdiği ferahlıkla güneşin ilk ışınkarını karanlığın kalbine yansıtarak sabırla kainalı uyanmasını bekleyen seher vaktinden merhaba Hz. İbrahimin müjdecisi cana can Ahmet merhaba...

Dostluk pınarının kaynağından sulanmış, muhabbet mevsimlerinin renk ve desenleriyle gönlünü bezemiş insan bunaltıcı yaz günlerinde serabını gördüğüm ırmakların gerçek olup yüreğimi serinlettiği gibi, dost ve yaren olma özlemi çeken bu sancılı yürekten merhaba Hz. İsa’nın habercisi Can Ahmet Merhaba..

Hayatı ölümü yaratanın adıyla, ölümsüz olanın dostlarını, ölümsüzleştirenin yadıyla merhaba sevgili Amine’nin oğlu Güller efendisi Can Ahmet merhaba...

Pasın demirin, ahları yüreğimi çürütüp yok ettiği ortamlarda çaresizliğin kasırgasında kuru bir yaprak gibi savrulan bu çileli gönülden, özlem ufkunda gözleri tüm güzelliklere kilitlenen gönlü güzel insan sana yazmanın verdiği lezzetle merhaba, Abdullah’ın oğlu Can Ahmet merhaba...

Yüreği her nefes alışında insanlığın kurtuluşu için çarpan Ahmedim sımsıcak hüzün demetini seninle paylaşmak istedim, seninle bu muhabbeti yapamasaydım bu sancılı yürek yokluğunda horlanan ve hasret ateşinde yanan bu gönül gaflet uykusundan uyanamayacaktı, şu çakıllı ve dikenli zemin üzerine inşa edilen hayatı çilekeş basamaklarını tırmanırken senden uzak kaldım, fiziki vuslatlara rağmen bir ruh gurbetinin, bir yürek firakının çürütücü özü yıpratıcı kemirgenliğiyle hayatı solumaya başladım. Her nefes alışımda bir hücrem can çekişir adeta, her an bir ateş yanar kavurur benliğimi, öyle ki, hiçbir fiziki vuslat söndüremez oldu yüreğime düşen onulmaz ateşi, ah derim her ahım bir taş düşürür oldu hayat sarayımdan, her ahım viraneye döndürdü beni…

Cana Can Ahmedim benim yüreğime öyle bir dol ki;

- vücut ülkesinde beslenen, barınan ama onu istila etmek için yanıp tutuşan, erdem surlarımı çökertmeye çalışan fitne ve fesatın şerrinden kurtulayım…

- yüreğime öyle bir dol ki; bazen gül yüzlü peri oluveren, bazen ceylan bakışlı bir ahu olup mahsunlaşıp boynunu büken, bazen irademi örseleyerek bir meta ya da makama bürünen, bazen de hüzün hücrelerime nüfus ederek en zayıf anımda ateşten elini bir dost edasıyla omzuma koyarak yüreğimi dağlayan nefsimi kontrol edebileyim.


Cana Can Ahmedim, yüreğime öyle bir dol ki;

- Her ahım, nemin duvarı çürüttüğü gibi gam olup çürütmesin hücrelerimi ….

- Her ahım, kara bir bulut olup çöreklenmesin ufkuma, bir kasvet gecesi olup yıldırmasın gözlerimi…

- Çaresizliğimin kasırgasında her ahımla, kuru bir yaprak gibi savrulmayayım hayatın dipsiz dehlizlerine…


Alemlerin efendisi Cana Can Ahmedim, bir güneş gibi içimi ısıtan samimi tebessümlerine, bir demet çiçek gibi ruhumun bahçesinde devşirilen göz aydınlığı, yürek coşkusu sözlerine engin bir rahmet denizinde özümseyerek ahlak edindiğin anlayışın ve merhametine kanadı kırık yüreğimin öyle bir ihtiyacı var ki; ömür sermayemi gaflet değirmeninde özümle öğütür oldum. Yaşamın birkaç dakikalık saltanat, bir ağaç gölgesinde dinlence olduğunu, yaşamın hazan ve hüzün ikliminde çırpındıkça bataklığında pervasızca batar oldum. Bana dua ve şefaat etki gerçek hayata uyandığımdaki şafak yüz ağartan bir şafak olsun ya resulullah.

Ulu yaradanım öve öve yere göğe sığdıramadığı, “ sen olmasaydın bu alemi yaratmazdım habibim” sözüne mahsar olan Can Ahmedim;

- Limanlarını açık bırak çünkü ummanda çetin kasırgalardan bunaldım…

- Ya resulullahım hayatın hoyrat harıyla bunalan yüreğimi serinleten gül yüzlü vahasın, kendimi yorgun ve zayıf hissettiğim de sırtımı yaslayacağım çınarım, yüce dağım ve tüm yangınlarımda yüreğimi serinletmek için yöneldiğim yegane Ab-ı hayat kaynağım olman dileğiyle gülün açmasında ki güzellikle yasemenlerin kokusuyla, karanfillerin gölgesine yokluğunu sığdıramadığım Cana Can Ahmedim beni ne olursun bağışla bıkmadan usanmadan sana sayfalarca yazmak isterdim. Heyhat ne yazık ki mektubumu burada noktalamak istiyorum. Çünkü okurken yorulmandan korkuyorum. Ama şunu da yazmadan geçemeyeceğim.


Fiziken birbirimize nefeslerimizi hissedecek kadar yakın olmamıza rağmen birçok tanıdıkla neden ruh gurbetindeyiz. Serseri seyyahlar gibi bu soğuk yüzlü güzergahı bize öneren kim, kim çalıyor. Göğsümüzden yıldızları, kim katran döküyor gecelerimize, gündüzlerimize kasteden kim, hangi uğursuz eller çalıyor yüreklerimizdeki muhabbet ateşimizi, kim kasvet perdesiyle karartıyor hayatın tebessüm eden yüzünü ya resulullahım, hicranı sancıyı bize reva görenler kim kim..

Ya resulullah, senin gösterdiğin metaneti, sabrı ve hoşgörülülüğünden rabbim bizlere de ihsan eylesi güzel dostum Cana Can Ahmedim, dualarını ne olursun bizlerden eksik etme insanlıktan ve erdemlerden uzaklaşan, biz cahillerin üzerinden.

Ya resulullah, sılasız gurbetlere mahkum bırakma yüreklerimizi, dostluk desenli baharlarımıza göz koyan huzur ve yürek haramilerine fırsat verdirme…

Seni Bir Dost Özlemiyle Çok Özlüyor ve Seviyorum…


Sağlıcakla kal, Ama dualarını benden esirgeme

( Resullaha Mektup başlıklı yazı Asım KISBET tarafından 20.12.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu