“Belâ durumunda Allah’ın kullarından hiç kimseye şikâyet etme! Hiç kimseye rahatsızlığını açıklama. İçinden Rabbini itham edip suçlama!
… Her şeyin bir zıddı, tersi, sonu ve
muradı vardır.
İmana nispetle sabır, gövdeye nispetle baş
gibidir… Hadis-i şerif, Enes Bin Malik.” Tasavvuf Yolu Başı Sonu, Abdulkadir
Geylânî, 112 nci sayfa.
Bir dertle karşılaştığımız zaman, şikâyet
etmediğimiz kişi ve vermediğimiz sıkıntı kalmaz. Örneğin arabamıza biri çarpar,
çarpan kişiden şikâyetçi oluruz. Neden deriz, dikkat etmedin ki… Eğer Aklın
başında ve dikkatli araba kullansaydın, arabana bakım yaptırıp tam donanımlı
yola çıksaydın, uykunu tam alabilseydin… Gibi şikâyetleri sıralar dururuz.
Bir kere olan olmuştur. Olmuşa çare
yoktur. İkincisi, bu bir ağır sınavdır, bedenimiz yaralanmış, arabamız hasar
görmüş, fırsatların açık olduğu hedefimize gitmekten geri kalmışızdır. Allah
bizim sabrımızı, verilen bu ağır sınavı nasıl atlatacağımızı ve dayanma
gücümüzü ölçmektedir. Hayatta olduğumuza şükrederek, bu kaza senaryosunun Allah
tarafından sunulduğunu, bunu sunan kişilerin sadece figüran olduğunu kabullenmeliyiz,
imanın gereği olarak. Allah eğer böyle takdir etmişse, düşünün bir kere, buna kim
engel olabilir ki…
Bu yüzden kadere-olmuş olayları
eleştirmeye, şikâyet etmeye cüret edersek, iman dairesinden çıkmış ve
kaybedenlerden oluruz. Eğer bu kazanın Allah’tan geldiğine razı olursak, ona
sabredersek, en kısa zamanda sahip olduğumuz o arabadan daha güzeline, önceki
fırsattan daha iyisine kavuşuruz. Sonuçta dert devamlı değildir. Her şey biter ve
Allah’tan geldiğine gösterdiğimiz sabır sayesinde sonuçları da güzel olur. Ama
buna sabır edemezsek, kaza yapandan şikâyetçi olursak, o kişiyle kavga eder ve
bu kavga esnasında o kişiyle ölümle sonuçlanabilecek nihayete erersek;
hapishanede çürür, çok sevdiğimiz dünyadan koparız birdenbire.
Bizim dışımızdaki her insan, bizim sınav
dünyamızın figüranlarıdır. İyi veya kötü olaylar, onların rolleri ile bize Allah
tarafından iletilir. Yaşam aslında, Allah’ın yazdığı senaryoyu oynamaktır. Eğer
oyuncu-kul, yazılana itiraz etmez ve yazılan gibi rolünü samimiyetle oynarsa,
yap denileni yapar, yapma denileni yapmazsa; işini iyi yapmış ve bu film içinde
de başarılı olmuş demektir. Film bittiğinde sevilen ve takdir edilen sanatçı
olduğu gibi, karşılığında büyük paralara ve lüks yaşama kavuşur. O yaşam
içinde, tevazuya devam eder ve doğal yaşamı içinde daima amatörmüş gibi
oyunculuğunu sürdürürse, her zaman şöhreti devam eder. Aranılan oyuncu olur ve
öldükten sonrada gelecek nesil tarafından unutulmaz, yâd edilir daima.
Dert insana bir nimettir. Çünkü dertli
insan acizdir, imdada muhtaçtır. Ellerini duayla açarken öylesine samimidir ki,
gerçek bir kul olur bu derde çözüm bulamamaktan kaynaklanan acziyetiyle, o
anlarda yaratanına. Bu yüzden hiç derdi olamayan kul, “Allah’ım beni unuttun
mu?” der. Dertlerimiz, Allah’a yakınlaştırır. Dünyayı sevdirmez, asla.
Başınıza bir dert geldiği zaman içtenlikle
sabır edin ve Allah’a şükredin. Bu derde yol açan insan ya da eşyadan şikâyetçi
olmayın. Bir zaman sonra göreceksiniz ki, bu derdin gelmesinde sizin için
zengin hâyırlar olduğunu tüm benliğinizde yaşayacaksınız inşallah.