Ne acıklı türküler, şiirler dinledik gurbet yolcularından yaralı kalplerin ağıtlarını sinemizde sakladık. Gözyaşları sel, her veda bir ölüm fermanı acımızı ellerimizle bastırdık.
Bizler, ekmek derdinde vatanından ayrılan dostunu sevdiğini yaslı bırakan farklı memleketlerden dar ağaçlarına asılan insan suretleriydik. Mutluluktu aslında zamandan çalınan farkına varmadan. Ve vakit bir kum saatinin ağırlığında akarken memleket kokulu hasret rüzgârlarıydı gözlerimize tozunu kaçıran.
Her ayrılışın farklı bir kimliği ve hüzünlü hikâyesi vardı, acısını yüreğinde barındıran. Yeniden buluşmaların heyecanı bir martının kanadındaydı, hangi vakit avuçlarımıza konacağı belli olmayan.
Oysa, kavuşmalar da mutluluk getirmezdi çoktan unutulmuştu giderken el sallayan. Geride kalanlar anne, baba, evlât, bazen yarendi.. Gurbet denilen zehir, özlediklerinin yaşlandığına şahitlik edememekti.
Yıllar yarim dediğin insanın saçındaki aklarla ve yüzündeki çizgilerle dans ederken bazen gelip bulamamanın, yahut dönememenin yani ölümün ta kendisiydi gurbet.
Bir simit, ya da demli bir çayın kendi toprağının kokusunu içine sindirerek çekememektir. Gurbet denen yolculuk Ezan seslerine hasret, sessizce iç çekiştir....
( Gurbet Denen Yolculuk başlıklı yazı tayfun_54has tarafından 23.12.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. ) Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.