Müzik çalıyor…
Çaldıkça girmediği mekân,
Dokunmadığı iman,
Çatlatmadığı düşman kalmıyor!
Hangi acımın gözyaşına karışmış,
Hangi mutluluğumun bam teline dokunmuş,
Pürüzsüzce öylesi hissediş,
Ömre sığıyor…
Ahları, vahları, ilmik ilmik dokuyor
Köy kızlarının kirmenlerinde…
Gözyaşım, yağmur bestesinde akıyor!
Çaldıkça başka bir olay,
Çaldıkça mevsimler değişiyor…
Her ahenginde renk cümbüşü karadan aka,
Gökkuşağını bağlıyor aklın dimağına,
Kalbin feleğine…
Zamanı bağlıyor!
Pişmanlıklar,
Ağıtlar,
Cevapsız kalan sorular,
Muhakemeye fırsat vermeden pınarında çağlıyor
Bengisu gibi akıyor…
Çağlayanlardan düşerken yere şamarını yapıştırıyor,
Sanki “Sen misin ki, kendini tanrı görüp kaderini kendin yazacak,
"İn melun o senin olmayan tahtından!” diyor…
Müzikte sıra davullarda,
Gümlüyor korku vermişçesine.
Kahpe ve yalan dolu surları dövüyor…
Ulubatlı Hasan zirvesinde,
Bayrak Allah dostunun elinde,
Mesajları nota, nota telinde,
Sanki “Dünyada tek hâkim söz Allah’ın dediğidir.”
“Ona teslim olmayanların savaşı kaybettiği gündür bugün, “
“Allah en büyüktür!” diyor…
Beden çöl renginde,
Gözler ışığını kaybetmişçesine savruluyor.
Sadece hâyır diye elinden tutan,
Bir ümit ışığı canı taşımakta
Sığınılacak yer gibi duruyor…
İnliyor nefis,
Yaşlanmış tende ölüm pırıltıları varken
Başka bir güzel bahara kavuşmak için o ses
Dua etmekten usanmıyor…
Müzikte keman sesi,
Cıvıl cıvıl kuş sesleriyle,
Papatya baş sallayışlarıyla,
Gül kokularıyla,
Mahrem kalbe giriyor…
Sanki hiç bitmeyecek bir festivale davet ediyor,
Doğanın içindeki haykırış dans müziğine karışıyor,
Yerinde duramıyor tutkular...
Çocuk doğuyor,
Evlat evleniyor,
Asker oluyor,
İlk aşk kalbi sarıyor,
Sadece gülüyor çehreler…
Çığlıkları enerji dolu!
Keman sarsıyor…
Müzik dinliyorum,
Seçtiğim yolu gösteriyor…
Hira mağarasında geçmişimi sergiliyor,
Hesap gününü hatırlatır gibi…
Ceset kabrinden kalkıyor!
Saffet Kuramaz