Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 31.12.2016
Okunma Sayısı : 1483
Yorum Sayısı : 4
Günün Yazısı

Bu Yazı 1.01.2017 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.

Şimdi belki bana kızacaksınız ama, galiba seksenli yıllara yine giremeyeceğiz. Çünkü akraba ilişkileri
deyince aklıma bir şey daha geldi. Durun bakın anlatayım iyi ki anlatmışsın diyerek hak vereceksiniz
bana.

Anadolunun bir çok yerinde olduğu gibi bizim oralarda da halaya bibi derler. Gerçi biz halamıza hiç
öyle demedik ama. Yine  yetmişli yıllarda evimizde konuk olan babamızın halasına bibi nine diye hitap
ettik. 

Bibi nine Şanlıurfa'da yaşayan yaklaşık yetmiş yetmişbeş yaşlarında, babamızın öz halası. Bir gün
bibimiz  Urfa'dan yeğenini ziyaret etmek için İzmit'e, yani bizim evimize gelmeye karar verir. Yanına
torunu Bakır'ı da alarak yola düşer. 

Halamız ilk macerayı uzun otobüs yolculuğu sırasında yaşar. Araç Gaziantep'de mola verdiği sırada 
ihtiyaçlarını görmek için torunu ile birlikte arabadan inerler. Ancak mola süresi dolana yakın geri 
döndüklerinde yanlışlıkla aynı firmanın ters yöne giden aracına binerler. 

Muavinde iyi kontrol etmemiş olacak ki, araba hareket eder. Allah'dan bir on dakika kadar geçtikten 
sonra bibi muavinden su ister. Muavin bibiye şaşkınlıkla bakarak sorar nine sen bu arabaya
ne zaman bindin diye. İşte o zaman durum anlaşılır. Şoför mecburen tekrar yine mola yerine döner,
diğer şoförde yanlışlığı fark ettiği için beklemektedir. Böylelikle tekrar kendi otobüslerine binerler.

Kadıncağız yanında hediye olarak bir sürü erzak getirmiş. Tütünçiftlik'de inince bir taksiye binmek
yerine oradan bir at arabası çevirmiş ve evimizin yolunu tutmuş.

Babam rahmetli ise o sırada bahçe suluyormuş. Takırtıyla gelen arabaya baktığında bibisini görünce
ne yapacağını şaşırmış ve koşarak eve girmiş.  Aslında her ne kadar utanılacak bir durum olmasada
komşular onu bu halde görür endişesi ile anneme seslenmiş "Koş Azize koş bibim geldi, hem de at
arabasıyla" Annem çaresiz kapıya çıkmış ve bibiyi karşılamış.

O günler evlerimize televizyon girmesinin ilk zamanları ama bibi hiç görmemiş. Salona buyur 
edilince içeri girer girmez televizyonu görüp çığlığı bastı ve tatlı Urfa şivesi ile "Vışşş bu kutunun 
içinde herifler ne geziyyyy" 

Biz kahkahayla gülerek televizyon o bibi, televizyon,  yani resimli radyo gibi bir şey. Bibi yinede
o tarafa doğru bakmıyordu. Hayatında sinema bile görmeyen yaşlı kadının böyle bir şeyi kabullenmesi
için babam epeyce dil döktü. Ama sonunda evimizde kaldığı üç aylık süre içinde televizyonun en iyi
izleyicisi oldu.

Babam çok güzel Türkçe konuşmasına rağmen onunla konuşurken dili birden değişiyor ve Urfa şivesi
ile konuşmaya başlıyordu. Bu durum benim için oldukça eğlenceliydi. Arada bir bende onlar gibi 
dilimi değiştiriyor şiveyi yapmaya çalışıyordum. Bibi bazen bu duruma içerliyor ve " Benimle maytap 
mı geçiysin" diyerek sitem ediyordu. Bibi nine o kadar çok konuşuyordu ki bazen kafa beyin kalmıyordu.
Arada bir uzunca süre susunca bu defa ben bibi ne oldu neden susuyorsun, ısınıyor musun deyince
sinirlenip bağırıyordu. Üzerine bir de bibiii kazan dibi deyip kadıncağızı iyice kızdırıyordum.
Son haddine gelince Tüfiyy küller başıya diye bir Urfa bedduası fırlatınca hemen oradan kaçıyordum.

Torununun anne ve babası ayrı olduğundan ona kendisi bakıyormuş. Ama küçük Bakır ele avuca 
sığmayan çok yaramaz bir çocuktu. Bibiyle diyaloglarını görmek lazımdı.  Yaşadığımız yer küçük bir 
yer olmasına rağmen yine de torununun evden yalnız çıkmasından çok korkuyordu. O nedenle genelde 
Bakır evin bahçesine girip çıkıyor ve bunu günde defalarca yapıyordu. Hemen her çıkışında da sokak  
kapısını açık bıraktığı için ninesi ardından "Ula Bakooo kapıyı niye kapamıysan, eliy arkaya dönmeye 
emi"diye çığlığı basıyordu.

O dönemde yazlık sinemalar vardı. Hemen her hafta sonu babam hariç hep birlikte sinemaya giderdik.
Bibimiz hiç sinemada görmediği için, bir gün onu da götürelim dedik. Ama götürdüğümüze bin
pişman olduk. Film Cünet ARKIN'ın vurdulu kırdılı bir filmiydi. Film esnasında bibi hop oturup hop
kalkıyor sürekli filmdeki artistlerle konuşuyordu. "Bah hele bah, yazıhtır ne vuruysan adama, göziy
kör ola emi" "Vışşş adama bak herkesin içinde karıyı öpiyyy" Yapma bibi film o ayıp insanlardan diye
defalarca uyardık. Ama nafile bibiyi film sonuna kadar susturumadık. İnsanlar önce dönüp dönüp
sinirli bir şekilde bakıyor, ya da susturun şu nineyi diyorlardı. Ama onlarda baktılar durum çaresiz
neredeyse herkes filmi bırakıp bizim bibimizi seyretmeye başladı. O günden sonra bibiyi bir daha
sinemaya götürmedik.

Kırkıncı bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Kırkıncı Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 31.12.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu