Kar yağıyor, bahçelere, okullara, umutlara… Artık dumanın
olmadığı, kömürün boğmadığı bir ülkemiz var, çok şükür… Var da hala soğuğun
oğmadığı yer sayısı az değil… Kimileri, özellikle çocuklar kar yağsın diye dua
ederken, evi ısınmayan, çadırda yaşayan, memleket umudu olmayan üç milyondan
fazla mültecide var. Bir insanın memleket sevdası olmaması, vatanım yok diyecek
hale gelmesi ne kadar kötü!
Hani tavada kestaneleri pişirirken, ayak ayaküstüne atıp da,
televizyon seyrederek keyif çatarken, Pazartesi olsun da işe gidelim derken,
yaz gelse de nereye tatile gitsem diye hayalini konuşurken, bu rahatlığın
olduğu ülkede yaşamak ne kadar huzur veriyorsa; bir zamanlar bu hayali yaşayan
mültecilerde, çadırın içinde yaşama tutunmak, gelecekle ilgili konuşma yerine,
halimiz ne olacak sorusu ile muhatap olduğu, o derecede ıstırap veren yaşamla
baş başalar.
O mülteciler, birlik olamadılar, dinlerine sahip çıkamadılar,
ne oldum delisi gibi yaşadılar, şükürsüzce! Dinlerinde fırkalara bölündüler, hurafelere inandılar,
tıpkı Endülüs Arapları gibi, bölük pörçük oldular. Öylesi azdılar ki, öylesi
cahildiler ki, içlerinde bir Bilal-i Habeş çıkmadı. Her çileye rağmen, din için
savaşacak, Allah yoluna baş koyacak halis birileri ortaya çıkmadı. Görünüşleri,
kıldıkları namazları, tuttukları oruçları ve diğer ibadetleri, kalbi değildi…
Müslümandı ama!
Ben Allah yolundayım diyen kişi, Bir Bilal-i Habeş olmaya,
çölün azgın sıcağına rağmen, yemeksiz, susuz, yapılan işkencelere rağmen, dinim
elden gitmesin-vatanı elden gitmesin diye acıya razı olandır. Cennet yurduna
sahip olmak öylesi ucuz olabilir mi? Her Müslümanın bedeni bu cennet yurduna
sahiptir ve onu korumak ve kollamakla mükelleftir. Her türlü haramdan,
ahlaksızlıktan, ayıba muhatap olacağı davranışlarından sorumludur. Bu
sorumluluğu yerine getirdiği ülkesinde, birlik ve beraberlik içinde bu üstün vasıfları
yaymak içinde çalışmak zorundadır. Sigara içen bir insan, bedenine-küçük
ülkesine, zehiri yaymakla meşguldür. O zehir onu insanlıktan çıkarmaya, Allah’ın
verdiği her şeyi yavaşça kaybetmeye alı koyar. İlk önce öksürmekle, sonra bronşit,
sonra akciğer kanseri, ayak kesilmesi… Olmakla vatanını-bedenini kaybetmeye
başlamıştır. En sonunda onu sigara öldürerek içindeki canı vatanından ırak
etmiştir, mülteciler gibi… Bu örnek, alkol olur, zina olur, kumar olur…
Kendinden ve büyük vatanından eder!
Birlik ve beraberlik, ilk önce kendimizde, küçük vatanımızda
başlar. Eğer bedenimiz ve ruhumuzla bunu yaşamıyorsak; etrafımıza bunun aşkı
yansımaz, tıpkı içtiğimiz sigara kokusunun çevremizdeki insanlara da koklatmak
suretiyle verdiğimiz zararları hiçe sayarak. Eğer biz ahlaki değerlere sıkı
sıkıya bağlanmışsak, kendi küçük vatanımızı korumaya çalışıyorsak, bizi kim
ülkemizden koparabilir ki? Eğer biz sağlıklı yaşamaya gayret ediyorsak,
sağlıklı bir toplumu kim zehirleyebilir ki? O vatan uğrunda ölen, işte o zaman
şehadeti anlar, şehitliği en yüksek yere koyar, bir Bilal-i Habeş olur.
Eğer ne yaşamak istiyorsak, başkasının da böyle yaşamasını
isteyecek kadar ahlaki değerlere ulaşmamışsak; ne küçük ülkemiz olan bedenimizde
ve ruhumuzda ne de vatanımızda birlik ve beraberliği yaşamamız mümkün olmaz. Eğer
bir yerde soğukta yaşayan, aç kalmış kardeşimiz varken, biz keyfimizi
düşünüyorsak, o ülkemizin nasıl bir geleceği olabilir ki? Şimdi zaman,
duygudaşlık etme, kardeş olma zamanı! Evrensel insan haklarından daha yüce
paylaşımı öneren, İslam dinini öğrenme ve yaşama zamanı! AB normlarında direten
Avrupalı ülkelere bunu gösterme zamanı! Bizi besleyen gerçek din anlayışı,
kardeşliği otomatik olarak perçinleyecektir. Bizim başka ülkeleri örnek almaya
bu yüzden de ihtiyacımız yok. Eğer biz Kur’an ve sünnet yoluna sıkı sıkıya
yapışırsak, ne küçük nede büyük vatanımıza kim dokunabilir ki? Allah’ın yar ve
yardımcısı olduğu ülkeye kim zincir vurabilir, top tüfek atabilir, kim geri
kalmış diyebilir, kim cahil gibi görebilir ki?
Kardeşlerim haydi, ben her şeyi bilirim tartışmasına bir son
vererek; dinimizi öğrenelim, onu “OKU”yalım ve yaşayalım. Ben en iyi İslam’ı
yaşıyorum deyip, fırkalara bölünmeyelim. Neysek o olalım, dilimiz Müslümanım derken,
İslam dışı hiçbir şeyi yaşam kültürümüzde benimsemeyelim.
Saffet KURAMAZ