Ayşe hanım tüm sitemi ile kocasına çıkışmaya devam ederek, konuşmasını sürdürüyor ve - Köy çeşmesinin yanında azıcık soluklanalım derken, çeşmeden akan suyun şırıltısı ile oturup kaldık. Yolda ikimiz konuştukça köylüler iki durup bir lafımızı keserek acımızı yenilemesin dediydim. Görüyorsun işte, bu millet nasılda meraklı, Allah, onların müstahakkını versin! Yolda kim baş sağlığı dilediyse; Sözü döndürüp dolandırıp - Eee, deyin hele kabı, kaçağı, tarlayı, hayvanları ne yapacaksınız demiyorlar mı? Köye laf lazım ya! Ha ölü, ha diri, bir şey fark etmiyormuş bunu anladım. 

Emin efendi - Sende gayri, ipin ucunu kaçırdın ha, sesimi çıkaramıyorsam, sebebi belli işte, sanki başıma köyün muhtarı kesildin, tamam kıza bakacağız, o henüz çocuk, elbet neyi varsa bizimde olacak, yani kız büyüyene kadar deyip ortamı biraz yumuşatmaya çalışsa da, yüzüne gözüne bulaştırır!
Ayşe hanım - Bacımı kocasını, yeğenimi toprağa koyarken, Nilgün'ü nasıl zapt ederiz sen onu düşün, bak vakit gece yarısına vardı. Yeşil başlı ördekleri kasabaya, bir uçursam mı yoksa burada satsam mı deyip, sadece kendine göre Müslüman olup, laf ebeliği edipte namazını zedeleme. Canım burnumda, yemin olsun. Kafamda kırk tilki dolanır, kırkının da kuyrukları birbirine değmez, bana yardım edeceğine çene yarıştırıp, moralimi aşağı çekip durun. Yetim kıza, gerçek anlamda baba olamıyorsan, Allah rızası için emmi, dayı ol! 

Bu kadar lak lak yeter. Hiç saatten de haberimiz yok, Nilgün'ü o evden alıp rahmetlilerin evine geçelim. Köy meydanından geçerken, köpeklerin havlamaları Emin efendiyi ürkütünce, Ayşe hanım - Köpeklerin havlamasından korkuyorsun da, bu kızın hakkını yemekten, Allah'tan neden korkmuyorsun! 
Emin efendi - Ne diyorsun be kadın, o başka bu başka, hem bak camda birileri bekleyip durur, sesleneyim de kızı aşağı indirsinler Ayşe hanım - Nilgün'ü almaya geldik, Evin sahibi Fadime hanım - Bırakın burada yatsın, sabah kızı getiririm. Kızın teyzesi - Yok Fadime, ben gelip uyandırırım. Tahta merdivenin gıcırtılı sesi daha bir sıkıntı vermiş, o hışımla - Nilgün'ü, hala burada yatırırım diyorsun ya, pes Fadime sana, pes. Fadime hanım durur mu? - Siz kendinize bakın, sabahtan beri köylülerden senin kocanın ağzından duydukları tek şey, Nilgün'e anasından babasından ne kaldıysa onlarla bakacağınız, yalan mı? Ayşe hanım - Vay gidenlere! Şu konuşmalarının ipi sapı var mı? Daha mevtaların bedeni toprağa değmeden deyip ağlamaya başlayan teyzesinin sesiyle uyanan küçük kız - Anneee, babaaa, ablaaa feryadıyla, o da teyzesine katılmıştı.
 

Nilgün'ün elinden sıkıca tutan kadın, yavaş yavaş yeğeniyle dış kapıdan çıkıp kocasının gelmesini bile beklemeden, rahmetli bacısının evine yönelmişti. Rahmetli bacısının, sokak başına geldiğinde yüreği iyice daralan Ayşe hanım dış kapının koca kilidini de görünce içeri girmeden kapının önünde,  adeta dizlerinin bağı çözülerek çöker. Nilgün - Teyze, ne oldu demeden, kızın köpeği Ateş acı, acı havlayıp, ipini kopararak boynunu yaralamış. Teyzesinin elini bırakan Nilgün aceleyle kilidi açar ve hızla köpeğin yanına koşup - Ben demiştim, bak ne suyun kalmış ne de yemeğin, birde boynunu yaralamışsın Ateş. 

Köpek adeta sahiplerinin öldüğünü hissedip acı acı inleyip havlıyor, bir yandan da Nilgün'ün verdiği suyu içip içmemekle tereddüt ediyordu. Küçük kız - Teyze, ben ilkokula gitmeden Ateşi babam köy çeşmesinin yalağına çocuklar atarken kurtarıp eve getirmişti. Adını Ateş koydum, cıva gibi hareketli demişti, siz beni götürdüğünüzde, buraların hali ne olacak? Ateş burada mı kalacak, ha teyze? Ayşe hanım - Dur teyzem dur, gel hele mis kokulum, bacımın can yarısı deyip bir ün salmıştı. Birbirlerine öylece sarılıp kalan, için için ağlayan kadının göz yaşlarını silen yeğeni - Biliyor musun teyze, annem bize - Dedenizin, ebenizin arkasından ne kadar çok ağlarsanız, onları üzersiniz, ne kadar çok dua ederseniz de! Öteki dünyaları aydınlık olur. 

Nilgün'ün akıllı olduğunu bilen teyzesi, bu denli mantıklı düşündüğüne de çok sevinmiş, en azından yeğeninin; Ana, baba ve kız kardeşinin cenazelerinde paspas gibi toprağın üzerine serilmeyeceğini tahmin ediyor, inşallah bu tahminimde de yanılmam diyerek kendini teselli ediyordu. Nilgün'ün başını okşayan teyze - Hadi canım, bir şeyler hazırlayayım ye ve uyu, yarına gün uzun derken! Duvar saatine göz atan kadın saatin neredeyse sabah ezanına yakın olduğunu anladı. Mutfakta kahvaltı türü ne bulduysa getiren teyze - Emin efendi, araba da aldığımız yiyecekleri bir getirsen, belki kız iştaha gelip iyice yer, çocuk bir günde bayağı süzüldü. Kocasından ses çıkmayınca da, herhalde yattı diye düşünmüş olacak ki, kızı yatırdıktan sonra Emin efendinin hangi oda da yattığını görmek için, karşı odaya geçmiş, fakat orada da bulamayınca, damın avlusundan kocasının ayak seslerini duyan Ayşe hanım - Hayırdır, seni yattı sanıyordum, nevale hazırlamıştım, kahvaltılık hadi biraz atıştır, ben yemeye çalıştım ama bir bardak açık çay içtiysem de ne olduğunu pek anlayamadım, o da sırf sıcaklığıyla acaba içi mi, elleri mi ısıtır mı ki diye içtiydim. 
( Nilgün Takla Güvercini 3. Bölüm başlıklı yazı GülsenTunçka tarafından 28.01.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu