Diz boyu yoksulluğun olduğu insanların unuttuğu Anadolu kasabalarında
gölgesinden korkan bir sürü insan vardı
kendi ekmeklerini kendileri pişirir
güneşi başlarının üstünden aşırır
ve yer sofralarında
bir tencere yemeğe her beraber üşüşürlerdi...
Dersin ki
medeniyet amca kapılarını çalıp da kaçmış
bir selam bile verip uğramamış...
Dersin ki
cepleri darsa da gönülleri geniş
onlar için hayat hep iniş...
Sen yine o koyun postuna kurulup
anlat masallarını masalcı
o garibanlar nasılsa dinlemiyor, duymuyor
bir kulak ile öbür kulak arası sıfır kilometre
az önce kalktılar siyaset sofrasından
karınları tok palavralara...
Ülkenin kredi notu artmış mış
milli gelir on dört bin dolarmış mış
ülke çağ atlamış mış
daha ülkenin doğusunda ki feodaliteyi yıkamadık
bunların hepsi mişli geçmiş zamanın hikayesi...
Benim İsmail ağam
bankalara kredi borcunu ödeyemedi
çiftçi Rüstem amcanın tarlasına haciz geldi
Kâmil dayı traktörünü süremiyor, mazot yok
onların milli geliri ayda üç yüz dolar
bu gelirle bu kafayla
muasır medeniyet bizi çok zorlar, çook zorlar...