ÇOCUKLARIMIZI KANATLARINDAN
TUTMAYALIM
Bir anne kuş yumurtadan
çıkan yavrusunu olağanüstü bir ihtimamla büyütür. Zarar gelmemesi için hayatını
ortaya koyar. Ağzı ile besler. Yavrusunun talebine göre yiyecekler bulmaya
gider. Biraz palazlanınca uçmayı öğretme eğitimine başlar. Yavrunun kanatlarının
hem güçlenmesi hem de uçmaya hazırlanması için akla hayale gelmedik antremanlar
yaptırır. Bu süreçte yavru kuş annenin bütün eğitimine canı gönülden karşılık
verir.
Belki kendisinin bu
eğitimleri niçin aldığından haberi bile yoktur. Bir müddet geliştikten sonra,
anne yiyecek aramaya gittiği vakit, yavrular yuvalarında kanatlarını çırparak
eğitime kendileri devam ederler. Anne yiyecekle gelince, yuvadaki yavrular
sevinç gösterilerini kanatlarını çırparak ve becerebildikleri kadarıyla değişik
sesler çıkararak gösterirler.
Yuva genellikle güvenli
olsun diye, ulaşılması zor ve çetin yerlere yapılır. Annesiz eğitim sırasında
yavru kuş yuvadan düşerse, muhtemelen hayatı son bulur. Uçmasını iyice
öğrenmeden asla düşmemelidir. Yavru kuş günün birinde uçmayı iyice öğrendiğine
kanaat getirdiği zaman, annesinin olmadığı bir zamanda, (kendince en uygun
zaman), yuvadan uçar. Bir daha da asla yuvaya geri dönmez.
Artık kendi
kanatlarına, aldığı eğitime ve yaptığı antremanlara güvenecektir. Bundan sonra
hayata kendisi annesiz devam edecektir. Yem bulmak, yırtıcı kuşlar ve
kedilerden korunmak, yumurta biriktirmek için yeni bir yuva yapmak, (nedense
annesinin hazır yuvasını tekrar kullanmaz), gibi yaşama dair faaliyetleri
anneden bağımsız kendisi sürdürecektir.
Hiçbir anne kuşun
yavrusu yuvadan uçarken onun kanatlarından tuttuğu ve düşer korkusuyla müdahale
ettiği görülmemiştir. Ne yapacaksa yuvadaki gelişme sürecinde, en iyi ve
kaliteli şekilde yapmıştır.
İnsanoğlunun bu konudaki
uygulaması biraz daha farklıdır. Ebeveynler, bebeklerinin apalamaya başlamadan
önceki zamanlarında olağanüstü dikkatli ve özenlidirler. Aman düşmesin, aman
boğulmasın, aman yavaş tut, sakın düşürme…
Apalamaya başlayınca
yavaş yavaş kısıtlamalar da başlar. Biraz apalayınca zararlı bir yere gidecek
korkusuyla hemen kucağa alınır. Çocuk elindeki oyuncağı gayri ihtiyari sobanın
üzerine atınca, atmaaa diye ses yükseltilir. Yanlış bir yere elini uzatınca
eline hafifçe vurularak durdurulmaya çalışılır. Yürümeye başlayınca, “dikkatli
ol”, “sakın düşme” emir nidaları ortalığı yıkar.
Çocuk herhangi bir
ihtiyacı için ağladığı zaman, “altın temiz, karnın tok, niye ağlıyorsun ki”
sorusu biraz sert bir şekilde sorulur. Çocuğun ilgi ve şefkat istediği pek
hesaba katılmaz. Biraz sert bir şekilde kucağa alınarak, sevip – okşamak ve
koklamak yerine, çocuk kucakta yarım kalan işlere devam edilir çoğunlukla.
Çocuk konuşmaya
başlayınca, öğrenme süreci başlamıştır ve sürekli, arka arkaya bıktırıcı
sorular sormaya başlar. Ebeveynlerin cevabı genellikle çok nettir: “Yine ne var
oğlum? daha demin söylemedim mi? “Her şeyi de bugün mü öğreneceksin”, “bi susar
mısın artık”, “çocuk kısmı uslu olur”.
Misafirliğe gidilirken
tembih edilir. “Sakın gittiğimiz yerde herşeyleri karıştırma. Çocuk öğrenme
amacıyla mutlaka karıştıracaktır. O zaman da, ev sahibinin yanında; “ben sana
ne tembih etmiştim Haa..” Hatta eline hafifçe vurmalar ve çocuğun çığlık
çığlığa ağlamaları.
Sofrada çocuk kendisi
yemek isterken, dökecek korkusuyla hala annesinin yedirmeye devam etmesi. Sonra
da çocuk kendisi bir fırsat bulup kaşığı doldurup ağzına götürdüğünde hemen
engelleme ve bunun karşılığında, çocuğun öfkeyle kaşığı çorbanın içine
fırlatması ve küçük kıyametin kopması.
Çocuk doymuş görüntüsü
vermesine rağmen, aç kalır korkusuyla hala tıkıştırmaya devam edilmesi veya
yemek istemeyen çocuğa yedirmek için kırk takla atılması. Sanki iki saat sonra
savaş var, yine yedir açlığından ölecek mi?
Delikanlı oldukları
zaman bile, mutfakta hiçbir yetkinin verilmemesi, bakkaldan alış-verişe dahi
izin verilmemesi, harcadığı paranın kuruş kuruş takip edilmesi, her bir şeyde
ikaz edilmesi, kırk kere tembih edilmesi, (ama yeter artık anladım
dedirttirinceye kadar).
Üniversiteye okumaya
gittiğinde dahi klasik tembihlerin her gün telefonla yapılmaya devam edilmesi. Yapıp
yapmadığının defa defa sorulması ve “Yaptım anne yeter artık” cevabı geldiği
zaman da, “bu çocuk beni niye azarlıyor ki” diye sızlanılması. Çocukların ebeveynlerin
gözünde bir türlü büyümemesi ve kontrollerinden çıktığı anda, başlarına mutlaka
olumsuz birşeyler getirecekleri halisünasyonu.
Kuşlar yuvadaki yavru
uçuncaya kadar gerektiği yerde ve zamanda en etkin ve verimli eğitimi
veriyorlar ve uçtuktan sonra asla yavrunun kanadından tutmuyorlar. Yavrularının
süzülerek uçmalarını zevkle seyrediyorlar ve bir evlat yetiştirmenin gururunu
yaşıyorlar.
O halde bizler de
kuşları örnek alalım. Yavrularımızın yapma kudreti olmayan her türlü
ihtiyaçlarını zamanında zevkle giderelim. Onları yetiştirip hayata
hazırlayalım. Kendilerinin yapabilme yeteneklerine asla müdahale etmeyelim. Bozarlarsa
bozsunlar bizler onları incitmeden tamir edelim. Hata ve eksikleri öğrenme
sürecinin olmazsa olmazı olduğunu asla unutmayalım.
Disipline ediyorum
mantığına sığınarak, güvensizlik yapmayalım. Kendilerinin yapma kudreti olan
her türlü işlerinde onlara yetki ve sorumluluk verelim. Başka türlü
öğrenemezler. Hatalarından ve eksiklerinden dolayı kızmak, rencide etmek,
aşağılamak, başına kakmak, başarılı arkadaşıyla kıyaslamak yangına benzin
dökmekle eşdeğer olduğunu unutmayalım.
Esasen çocuklarımıza
karşı çok fazla sorumluluğumuz yok. Üç madde yeter:
Karşılıksız sevmek,
Her konuda örnek olmak,
Yeteneklerini açığa
çıkarmak ve uygulamalarına zemin hazırlamak.
Gerisi teferruat.
Sakın ha, uçmaya
başladıktan sonra hangi amaçla olursa olsun kanatlarına dokunarak dengelerini
bozup, kendi ellerimizle onları yere düşürmeyelim. Sadece uzaktan koruyup,
kollayıp, süzülerek uçmalarını seyretmenin zevkine varalım.
Selam, sevgi ve
dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.
06 Şubat 2017 Saat:
07.00 Antalya
Yrd.Doç.Dr. Süleyman
COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı