Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 17.02.2017
Okunma Sayısı : 1473
Yorum Sayısı : 1


Birilerinin bana güvenmesi, bir şeyler başarmak ve taktir edilmek. Koskoca bir 
servisin neredeyse sorumlusu hale gelmek, üstelik sadece bir askerken bu durumda 
olmak, kendime olan öz güvenimi iyice arttırmıştı. Bu öz güven yavaş yavaş geçmişe 
dair izleri de silmeye başlamıştı. Bir çocuk gibi sevinçli ve mutluydum. Ayrıca gerek 
Necati ÖZGEN paşa, gerek ÇANKAYA Albay, gerekse Binbaşım beni spesifik olarak 
değil, başta dürüstlüğüm, temizliğim olmak üzere her konuda taktir ediyorlardı.

Hatta herkese karşı çok disiplinli ve mesafeli davranan Cumhur Binbaşı'da zaman 
zaman başımı okşayarak beni bir çocuk gibi ödüllendiriyordu. İdeal benliğime henüz 
ulaşmamış olsam da artık en azından ne istediğimi biliyordum. Ancak halen hayalini 
kurduğum hedeflerim yoktu.  Asker dönüşü ne yapacağımı bilmiyordum.

Bir iş sahibi olmak, evlenip çoluk çocuk sahibi olmak hepsi yaşanması gerekli 
şeylerdi. Bense bunların hayalini bile kuramıyordum. Ama nasıl olduysa farklı bir 
servisten asker arkadaşımla bu konu bir gün kendiliğinden açıldı.

-Ne yapıyordun sivilde.
-Okul, öğrencilik falan, hiç çalışmadım daha hayatımda.
-Biraz geç kalmışsın.
-Evet okuldan da atılınca askere gelmekten başka çarem kalmamıştı.
-Peki bitince ne olacak
-Bilmem, bir şeyler olur inşallah, kısmet...
-Yaşın ilerliyor benden büyüksün, evlilik falan düşünmüyor musun?
-Hayır nasıl düşüneyim, önce bir işim olmalı.
-İstanbul'da çalışmayı düşünür müsün?
-Tabi ki, zaten bize çok yakın.
-İstersen yardımcı olabiliriz sana.
-Yardımcı olabiliriz derken...
-Çevrem geniş biraz
-Yani
-Bize katılırsan iş sahibi yaparız seni, ayrıca evlendiririz de, kesinlikle maddi 
sıkıntı çekmezsin.
-İş adamı falan mı senin baban?
-Yok, babamla ilgisi yok bunun
-O zaman nedir, nereden alıyorsun bu gücü?
-Orasını fazla karıştırma, sen bir gel, önce bir tanış bizimkilerle.
-Yok arkadaşım, bana açıkça söylemelisin ne olduğunu, yoksa gelemem.
-Neden korkuyorsun ki? Zararlı bir oluşum değil.
-Cemaat falan mı? Ya da ne bileyim ben pek anlamam, bir tarikat falan mı?
-Takılma bu konulara, sen gel istikbalin kurtulur.

Açıkçası biraz ürküttü beni bu konuşma, hatta hemen kestirip atmaktan bile 
çekindim. Dur bakalım dedim arkadaşıma, daha bir kaç ay var önümüzde. 
Askerlik bitsin düşünürüz. 

Bir ara acaba bu konuyu Cumhur Binbaşı ile paylaşsam mı diye düşündüm. 
Ancak çocuğa bir zarar gelir ihtimalini göz önüne alarak vazgeçtim. 
Fakat Cumhur Binbaşı çok zeki biriydi, bir kaç gün sonra  "O çocukla fazla 
sıkı fıkı olma, ne olduğu belli değil" Diyerek arkadaşım konusunda beni uyardı.

Yanılmıyorsam söz konusu asker zaten takip halindeymiş, nedenini kimseye 
sormadım,  zaten sorsam da sonuç alamazdım her halde ama bir kaç hafta sonra 
başka bir yere gönderildi. Belli ki bir Cemaat'de bir hayli etkili bir konumdaymış.

"Demek ki seksenli yıllarda bile bu tür faaliyetler varmış, hatta belki daha öncesinden."
Bu faaliyetler o günlerde bugünlerde olduğu kadar ileri boyutlarda olmasa da, şöyle bir 
düşündüm.

Ulu önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK, bize Cumhuriyeti armağan ederken, daha o 
günlerden bugün geleceğimiz noktayı görmüş ve bunu 17 Aralık 1927 tarihinde Ankara'da 
yaptığı bir konuşmada "Efendiler, biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz 
için değil, bilakis bu gibi yapılar din ve devlet düşmanı oldukları, Selçuklu ve 
Osmanlıyı bu yüzden batırdığı için yasakladık.

Çok değil yüzyıla kalmadan eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz 
ki, bazı kişiler bazı cemaatlerle bir araya gelerek bizlerin din düşmanı olduğunu 
öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek, ama sıra devleti bölüşmeye 
geldiğinde birbirlerine düşeceklerdir. Ayrıca unutmayın ki, o gün geldiğinde, 
her bir taraf diğerini dinsizlikle ve vatan hainliği ile suçlamaktan geri 
kalmayacaktır."

Askerliğimin son bir ayında artık sivil memurlar işi iyice öğrenmişti. Cumhur 
Binbaşının güvenini de kazandılar. O nedenle Binbaşım bana sen artık bir iş yapma dese 
de, ben yine de dayanamayıp bir şeyler yapıyordum. Herkes askerliği biterken sevinir, oysa 
benim içimi  bir hüzün kaplamaya başlamıştı. Bunun nedeni her ne kadar orayı ve işimi çok 
sevmek olsa da, tabi ki sivil hayata dönünce ne yapacağım endişesi de vardı.

Seksen dördüncü bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN

( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Seksen Dördüncü Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 17.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu