Çok güzel anılarla vatani görevimi bitirip sivil hayata döneceğim o gün nihayet geldi.
Binbaşım o günlerde bir hafta Seferberlik Tatbikatını yönetmek üzere geçici görevli
olduğu için onunla son günümde vedalaşamadım.
ÇANKAYA Albayım ise gerçekten çok üzülmüştü. Koskoca adamın gözleri dolu dolu
olunca, bana tahmin etmediğim kadar alıştığını ve beni çok sevdiğini anladım.
Paşayla vedalaşmamız da ise enteresan olaylar yaşadım. Ben yanına veda için çıktım,
ancak Necati ÖZGEN paşa beni görünce adeta gözleri parladı.
-Hah şimdi bende seni soracaktım, oğlum şu metni hemen bana bir daktilo et.
-Emredersiniz paşam, yalnız ben size veda etmeye gelmiştim.
-Hayırdır, izine mi? Kim izin verdi sana oğlum? Bir kaç gün işim olacak seninle,
işlerini bitir, benden sana istediğin kadar izin.
-Komutanım...
-Oğlum, sen böyle yapmazdın, şunu daktilo et gel bakalım, konuşuruz.
-Emredersiniz komutanım.
Kapıdan çıkarken Paşanın postasıda benim gibi şaşkınlık içindeydi.
-Yandın sen arkadaşım, kolay göndermeyecek seni.
-Ama nasıl olur Dursun, askerliğim bitti benim.
-Bitmez senin askerliğin.
-Ya yapma Allah aşkına, beni dinlemiyor bile, bari ÇANKAYA Albayla konuşayım,
o anlatsın durumu.
-İyi hadi bakalım.
ÇANKAYA Albayın odasına elimdeki müsvedde ile girdim ve yazıyı göstererek
durumu kendisine anlattım. Albay gülümsedi ve "Tamam ben hallederim, onlar
bürokrasiyi pek bilmezler"Dedi.
Odaya geldiğimde sivil memurlar biz yazalım yazıyı deseler de, Paşayı kızdırmamak
için vermedim ve tekrar daktilonun başına oturdum. Yazıyı yazar yazmaz Albayın
odasına gittim. Birlikte tekrar Paşanın yanına gittik.
-Yazdın mı evladım, aferin, Albayım nedir bu askerin izin işi, benim niye
haberim yok?
-İzin değil Paşam, askerliği bitti Fikret'in.
-Bitti mi? Olur mu canım bir sürü işimiz var bizim.
-Komutanım yapacak bir şey yok, sivil memurlarla hallederiz artık.
-Allah Allah, peki, o zaman bu çocuk gidip biraz dinlensin sonra gelsin tekrar
sivil memur olarak alalım bunu.
-Orasını ben bilmem komutanım, Personel Albay Tahsin beyle görüşmelisiniz
bu konuyu.
-Paşa hemen postasını çağırdı ve Tahsin Albayın gelmesini söyledi.
Tahsin Albay : Beni Emrettimşsiniz Paşam.
Paşa: Gel Tahsin gel, bak tanıyor musun bu çocuğu?
Tahsin Albay : Tanıyorum tabi ki, en çalışkan askerlerimizden biri.
Paşa: Ben de onu diyorum zaten, ama bak askerliği bitirmiş. Şimdi diyorum ki,
gitsin biraz dinlensin, sonra gelsin biz bunu sivil memur olarak işe alalım.
Tahsin Albay : Bu mümkün değil komutanım, personeli ancak bir memur
sınavı ile alabiliriz, şu günlerde de böyle bir personel alımı sınavı yok.
Paşa: Bu nasıl iş Albayım şimdi ben koskoca paşayım, bu çocuğu işe alamayacak
mıyım?
Tahsin Albay : Maalesef öyle Paşam
Paşa: Peki o halde, adresini telefonunu falan alın, ilk sınavda hemen çağırın gelsin.
Tahsin Albay : Emredersiniz komutanım.
Sonra Paşa bana döndü ve hizmetlerim için teşekkür etti. Ayrıca sınav tarihini benimde
takip etmemi tembihledi.
İlginçtir herkesle vedalaşıp Genelkurmay binasından çıkarken bir taraftan sevinmeme
rağmen gözyaşlarıma hakim olamadım. Hemen otogara gitmedim, bir süre Bakanlıklar
civarında dolaştım.
Sonra her zaman asker olarak oturduğum bir yerde, oturup yemek yedim. Sivil hayata
alışmak zor olacaktı. Kendimi halen asker gibi hissediyordum. Çevrede gördüğüm
bir kaç rütbeliye neredeyse selam verecektim.
Ankara Otogarına geldiğimde saat üçe yaklaşmıştı. Tanınmış bir firmadan Saat dört
arabasına İzmit bileti aldım. Zaten otoban halen faaliyete geçmediği için İstanbul'a
giden bütün otobüsler bizim oradan geçmek zorundaydı.
Halen şaşkın vaziyette idim, dünyada neler oluyor acaba düşüncesi ile bir gazete aldım,
bir bankta oturarak okumaya başladım. Öyle dalmışım ki saatin farkında bile değildim.
Bu durum bana biraz pahallıya mal olacaktı.
Seksen beşinci bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN