Bin senedir uyuyan peri kızı gözlerini açmış ve uyanmış. Kaldığı yer, şehrin ortasında kalmış ve keşfedilmemiş bir mağaraymış burası. Ormanın içindeymiş eskiden ve bu yüzden kapısı yeşillik ve sarmaşıklarla kaplıymış. İçeriye küçük bir delikten ışık huzmesi geliyor ve mağarayı aydınlatıyormuş. Şaşkın şaşkın etrafına bakınmış Peri kızı ancak, kimseler yokmuş yanında. Ne olduğunu düşünmüş bir süre, sonra hikayesini hatırlamış. Çevresine bakınmış ve uyurken cebinden düşen bir mektubu bulmuş. Bu Mektupta, sevdiğinden kendisine yazılmış notlar varmış.
Onunla evlenmek isteyen bir dünyalık varmış. Fakat Perinin babası onunla evlenmesini istememiş. Bir büyü yapmış. Bu büyüden sevdiğinin haberi olmuş, uyuduğunda bir daha uyanamayacağını biliyormuş. Uyanırsa başına gelenleri anlayabilsin diye bu mektubu onun cebine koymuş.. Babası onları bulmuş ve kızının aşığını öldürmüş. Mezarını mağaranın kapısının önüne eşerek gömmüş. Mektupta büyünün ancak belli açıdan gelen bir ışığın gözüne değmesiyle bozulacağı ve bununla ilgili bilgiye ulaşamadığını yazıyormuş. Bu büyü ancak, peri kızının yüzüne belli bir açı ile gelen güneş ışığı değerse bozulurmuş. Ancak bin sene sonra bu ışık gözlerine değmiş ve büyü bozulmuş.
Yüzüne gelen güneş ışığını takip ederek mağaradan dışarı çıkmış. dışarıda orman diye bir yer kalmamış. Tepenin etrafı telefon ve Televizyon antenlerinin olduğu kulelerle kaplıymış . Aşağıda da ise büyükçe bir şehir varmış. Gördükleri ona çok yabancıymış ve oturmuş kara kara ne yapacağını düşünürken, yanına bir araba gelmiş, arabayı kullanan kişi, eski tür kıyafetlerini ve perişan halini görünce “Bir sıkıntınız varsa, size yardımcı olacağım. Bu dağ başında yalnız kadın halinizle, burada ne yapıyorsunuz? Sizi biri taciz mi etti yoksa?” Peri kızı arabayı da içinde tuhaf giyimli adamı da şaşkınlıkla izliyormuş. Daha dikkatli bakınca adamın tipinin, sevdiği adama benzediğini fark etmiş, sevdiği adamın ismi, Mecnun imiş, “ Mecnun, niçin bu kadar tuhaf elbiseler giydin. bu arabayı nereden buldun ki?” Adam çok şaşırmış, isminin Mecnun olduğunu ve nereden bildiğini de anlayamamış. Arabasından inmiş ve peri kızının yanına gelmiş, “ İsmimi nereden biliyorsun bilmiyorum ama ben sizi tanımıyorum. Ama sizi görür görmez içim kaynadı size. Eğer izin verirseniz evim buraya yakın. Ailem ile yaşıyorum. Gelmek ister misiniz?” Peri kızı, ne yapsın ki, acziyetiyle hemen kabul etmiş.
Peri kızının olağanüstü yetenekleri varmış. İsterse uçabiliyor, isterse karşısındakinin aklından geçenleri anlayabiliyor, isterse karşısındaki kişiye kullanabileceği ve kendini koruyabileceği yetenekleri varmış. Arabaya binmişler. Peri kızı, bir süre etrafında ne olup bittiğini görmek istemiş. Etrafına meraklı gözler ile bakıyor ve bir tandık görebilir miyim diye inceliyormuş. Mecnun’un evine geldiklerinde, o civardaki evlerin villa tipi evler olduğu ve bahçelerinin türlü bitkilerle kaplı olduğunu fark etmiş. Arabadan inerek eve doğru giderken, Mecnun’un evinin yanındaki evin diğer evlerden olmayan başka bir mimaride yapıldığını fark etmiş. Bunun nedenini Mecnun’a sormuş, “ Bu evde yaşayanlar kimdir bilmiyorum. Ne görünürler nede bir merhabamız olmadı. Kapılarını bir kaç kez çaldık ama açan olmadı.” demiş. Peri kızı, kapıya doğru baktığında, kapının üstünde “Uykudan Uyanmayı Bekleyen Peri’nin Malikanesi!” yazdığını görmez mi!
Hem çok korkmuş hemde kendisini anlatan bir cümle olması nedeniyle sevinmiş. Eve girmişler. Ev kalabalık bir ailenin kaldığı, büyükçe ve zengin döşenmiş bir evmiş. Mecnun’un anne, babası, kardeşleri ve yeğenlerinin olduğu herkesle bir bir tanışmış. Kim olduğunu sormuşlar ama anlayamayacaklarını düşünerek cevap verememiş. Yalnızca tepede bir mağarada uyuya kaldığını ve geçmişini hatırlamadığını söylemiş. Bunun üzerine, ev sahibi hafızasının yeniden yerine gelmesine kadar o evde kalması için davette bulunmuşlar, ısrar etmişler. Çaresizliğinden kabul etmiş…
Peri kızına bir oda tahsis etmişler. odada dinlenirken Mecnunun anne ve babası, Mecnun’a peri kızının çok güzel olduğunu ve onu ikna edip evlenmesi için epey ısrar etmişler. Bu ısrar üzerine, anne ve babasını kırmamak için Mecnun da “ Nasip!” demiş.
Peri kızı o gece yatağına uzandığında, yanına yaklaşan gölgeleri görmüş ve ne olduğunu merak etmiş. Gölge, yanına geldiğinde gelenin babası olduğunu fark etmiş. “Kızım, demek uyandın. Seni hep takip ediyordum. Hep izledim. Bu evde senin sevdiğin Mecnuna benzeyen bir dünyalık yaşıyor. Sakın ona aşık olma veya buna fırsat verme! Yoksa onun akibetide sevdiğin mecnun gibi olur. Sakın bir yere kaçayım, benden kurtulurum diye düşünme! Seni her yerde bulurum biliyorsun!” diyerek gölge uzaklaşıp gitmiş.
Ertesi günlerde ve sonraki aylarda Mecnun Peri kızına karşı ilgi duyduğunu açıkça belli ediyor ve Peri kızıda bu ilgiden hoşlanıyormuş. Fakat Mecnuna babasının tehdidi nedeniyle ümit vermiyormuş. Bin sene önceki adetler ve din değişmiş. Hıristiyan dini yerine İslam hakim olmuş o ülke de… Peri kızı bu dini merak etmiş ve öğrenmeye çaba göstermiş. Dinin her öğüdü ona huzur veriyor, fırsat buldukça öğrendiği Kabe’ye uçarak gidiyormuş. Orada umre yaptıktan sonra dönüyormuş. Mecnun iyi bir Müslümanmış, Allah’tan çokça korkar ve ilmini artırmak için elinde geldiğince çaba gösterirmiş.
Peri kızının babası bir gün yine çıkagelmiş… “Kızım demiş, biz Müslüman olamayız. Biz yalnızca şeytana hizmet ederiz. Sende öyle olmalısın. Eğer İslama karşı meyledersen seni öldürmek için elimden geleni yaparım!” demiş. Bu yeni tehdit ortaya çıkınca, Kabe’ye gittiğinde orada tanıdığı bir alim hanıma bu durumu danışmış. Alim Hanım demiş ki, “ Eğer sen Mecnun’u Kabe’ye getirebilirsen, buraya hiç bir şeytan giremez. Çünkü burası Allah’ın evidir ve sizi Rabbim misafir eder ve korur!” demiş.
Bunu öğrenince çok sevinmiş Peri kızı. Müjdeli haberi etrafındaki her mekana bir Ayet-el Kürsi okuduktan sonra ( bu mekanı ilahi dualarla kapatmak anlamına geliyormuş, şeytan dahil insana zararlı her canlı okunan mekana bu ayet okunduktan sonra giremezmiş) Mecnun ile kendi hikayesini en başından başlayarak paylaşmış. Babasının şerrinden kurtulmak için bir plan yapmışlar. Mecnun ismi Azam dularını öğrenmiş. Elbette şeytanın dostları çokmuş. Lut’un hanımı gibi; Mecnunun da bir kız kardeşi varmış. İtaat nedir bilmez ve şeytana hizmet edermiş. O da biliyormuş dini ama Ebu Cehiller gibi kabul etmiyormuş, kibrinden. Mecnun ve Peri kızının konuşmalarını duymuş ve hemen peri kızının babasına bu durumu anlatmış. demiş ki,” Onların elinde çok tesirli İsmi Azam duaları var, ne yaparsan yap bunu okuduklarında onlara bir şey yapamazsın. Kardeşimin abdesthaneden çıktığını gördüğümde beni takip et ve onu bu zayıflığı ile yakalayalım ve icabına bakalım!” demiş. Peri kızının babası bu duruma çok sevinmiş. Ancak bilmedikleri bir şey varmış, Mecnun’u koruyan Allah’ın melekleri… Allah tuzak kuranları biliyor ve onların tuzaklarını bozuyor, ol diyor oluyor. Yeter ki ona teslim olan has ve Onun sevdiği kulları olsun. Mecnun abdesthaneden çıkınca, kız kardeşi, Peri kızının babasını çağırmış, o da hemen gelivermiş. Tıpkı Peygamber (sav) gibi, Mecnun Yasin’in ilk 9 ayetini okuyunca Ne kız kardeşi ne de Perinin babası Mecnun’u görememişler. ( Peri kızı babasıyla Mecnun’un kız kardeşinin konuşmasından haberi olmuş, böylece Mecnun abdesthaneden abdest almadan çıkmıyordu.) Peri Kızı ile Mecnun önceden planladıkları gibi Kabe’ye hicret etmişler, Allah yoluna.
Onun gittiğini duyan Peri kızının babası sinirinden etrafındaki her Müslümana savaş açmış, etrafına fitneler yaymış. Savaş çıkmış, tıpkı Bedir, Uhud, Hendek.. Gibi… Kazanan Allah’a sığınanlar olmuş… Şeytanlar mağlup olmuş. Hicret eden Mecnun ve Peri kızı hicret ettikleri Kabe’den evlerine yeniden dönmüşler. İslamı yaşayarak, çocukları ile mutlu bir hayatları olmuş. Allah nicelerine hidayet eder de bu şekilde hidayet bulur, hakiki ve gerçek dini yaşayanlardan olurlar inşallah… Amin!
Saffet Kuramaz