Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 11.04.2017
Okunma Sayısı : 2189
Yorum Sayısı : 1


Günler ağır.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
En güzel dünyaları
yaktık ellerimizle
ve gözümüzde kaybettik ağlamayı:
bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp
gözyaşlarımız gittiler
ve bundan dolayı
biz unuttuk bağışlamayı…

Ne güzel söylemiş dizelerde Nazım usta (Nazım Hikmet RAN) ve Ankara'dan kaybettiklerimiz.

Belki bağışlamayı değil ama, ağlamayı unuttuk çoğuna, ya da gereği gibi ağlayamadık. 

Ayhan hocamız: Yanılmıyorsam 2014 yılı Mayıs ayında kaybettik Ayhan ağabeyi o bir sanat müziği 
hayranı ve bir şiir  adamdı. En çok Mehmet bey ve Hasan beyle kafası uyuşurdu ve üçü adeta bir 
takımdılar. Hisli, duygulu, insancıl haza beyefendiydi. 

Mesleğin son yıllarında İstanbul'da görev yapmış, ama ne yazık ki bu dönem benim İstanbul'da olduğum günlere denk gelmemişti. Ancak aynı dersin hocası olduğumuz için hemen her toplantıda sık sık bir araya gelmiştik. Ayrıca İstanbul'a yaptığım ziyaretler sırasında da defalarca görüştük. Ölüm haberi tüm arkadaşları olduğu gibi beni de çok üzdü.

Nasıl içimiz sızlardı, kırk beşlik plaklarda dinlerken Hamiyeti
"Pür nur o mevkiydi Kabrin çiçekten"
Ne çok severdin o şarkıyı,
Dinlerdin yürekten.

Ve biz ne güzel dostlardık, o dosta ne gerek vardı?
Ah o sigara yok mu, ah o sigara!
Dumanını bir kadeh rakıyla tokuşturup,
Şiirlerde buluştuğumuz,
Buluştuğunuz...
Hani o ciğerinde ki yara? Hani makberle ağladığımız?
Duygularda geçip kâra imanına yanıp dumanına kandığımız.

O makber ki bir baktık Ayhan ağabey oldu.
Doğmak haktı ölümde hak, ama kimseye yakışmaz ölüm sana da asla.
Bu fotoğraf, bu fotoğraf ki dön de o günlere bak.
Bu fotoğraf ki maziden bir anı.
İnanın, 
İnanın gözlerim doldu ve ağlamak.
Ağlamak nedir ki?
O Ayhan'dı
Oğuz'un altı oğlundan biri
Dostluğun piriydi.

Her yer karanlık şimdi.
Ne dost var ne cigara.
Kim bilir kimler gider bir daha ki bahara
Ne kırgınlıklar kalır
Ne de o dargınlıklar
Bir varmış bir yokmuş derler
İşin özü bu işte
İki damla göz yaşı
Sonra yaşam savaşı...

Ayhan bey için benim söyleyeceklerim yetersiz kalır, çünkü onu en iyi Mehmet bey Hasan bey 
tanır. Onların dostluğu inanılmaz güzellikteydi, onlar dostluğun üzerine motifler işlemişlerdi. 
Şiirle, şarkıyla, türküyle birlikte bütünleşmiş, birlikte ağlayıp, birlikte gülmüşlerdi.

Ardından iki bin on altı yılı içinde Cafer ağabeyimizi kaybettik. Onunla anılarım Antakya'ya 
birlikte göreve gitmemiz nedeniyle biraz daha fazla. Ne çok takıldık ona ve ne çok çekti nazımızı. 

Sanırım 1991 yılı yaz aylarıydı. Müdürümüz Mehmet bey Ayşe hocam ve Cafer hocamla birlikte 
Antakya ve ilçelerinde iş başı eğitim amacıyla göreve gitmiştik. Biz Cafer ağabey ile aynı odada 
kaldık. İlk günün gecesi, hep birlikte misafirhanenin yanındaki bir lokantada yemek yedik. 
Yediklerimiz arasında Antakya'nın meşhuru humus da vardı.

Yemekten sonra odalarımıza çekildik. Çok yorgundum hemen uyumuşum. Ama arada Cafer ağabeyin 
kalktığını ve banyoya doğru gittiğini duyuyor. Hemen tekrar uykuya dalıyordum. Sabaha karşı bu gidip gelmeler iyice sıklaştı. Neredeyse gün doğmak üzereydi ki uyandım. 

-Hayırdır Cafer ağabey, rahatsız mısın?
-Durumun nasıl Fikret
-Nasıl yani ağabey
-Ben kötüyüm, humus dokundu galiba.
-Yok ben de bir şey yok, çok mu kötüsün.
-Evet, çok kötüyüm, ne yapacağım, bilmiyorum. Bu günde bir sürü ilçe dolaşacağız.
-O sorun değil ağabey, sen yatar istirahat edersin. Mehmet beye söyleriz izin verir sana.
Ama belki de önce bir doktora gitmen gerekir.
-Bilmiyorum hiç iyi değilim.

O gün Cafer ağabeyi misafirhanede bırakarak, biz üçümüz göreve gittik. Biz yokken Başmüdürlük 
polikliniğine götürmüşler, verilen ilaçları kullanmaya başlamış. Ama faydasız, Cafer ağabey tam üç gün bizimle gelemeyerek misafirhanede yatmak zorunda kaldı. Kadın memurlardan bir tanesi sürekli kendisi 
ile ilgilenmiş, ilaçlarını vermiş, yemeğini getirmiş. Geldiğimizde bize durumu anlattı çok iyi bir insan 
dedi.

Cafer ağabey o günlerde herkes çok takılmasına rağmen bir türlü evlenmiyordu. Eh benim ve Ayşe 
hocanın eline fırsat geçti, hiç durur muyuz? 

-Ağabey bak kadın ne güzel ilgilenmiş seninle, üstelik bekarmış. Ne dersin? Belki gönlü var sen de.

-Yapmayın kardeşim ayıp, kadıncağız yardım olsun diye yapıyor. Bunu da nereden çıkardınız.

-Abi bırak şimdi, bak eğer olur dersen, biz konuşuruz senin için.

-Yok dedim ya kardeşim, ben evlenmem, rahat bırakın ya.

Olayı Müdürümüz Mehmet bey de duyunca üçümüz epeyce uğraştık Cafer ağabeyle ama nafile, Nuh 
dedi Peygamber demedi.

Yüz yirmi üçüncü bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Yüz Yirmi Üçüncü Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 11.04.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu