Bazı
olaylar öyle gelişir ki, biz o olayların içinde birer figüran olmaktan öteye
geçemeyiz. Normal zamanlarda yapmayacağımız eylemleri yapmış oluruz. Mesleğim
ilk yılları. Doğduğum köyde feodal üretim biçimi devam ediyor. Baba erkil bir
aile yaşamında değişiklik yok. Babam ailede tek söz sahibi. Öğretmen olduk.
Ciltlerce kitap okuduk. Lakin bir türlü yeterince özgürleşemedim. Aile
terbiyesi mi denir, pısırıklık mı denir her ne derse densin babanın sözü
geçerdi son yıllara kadar bizde.
Köy
okullarda nisan sonunda ders biter bitmez ertesi gün baba ocağına gitmem kanun
hükmünde. Uyulması gereken bir zorunluluk. Hatta mart ayı başlarında eşimi köye
götürür tekrar okuluma dönerdim. Sonbaharda da önce çalıştığı köye yalnız
giderdim. Ancak ekim ayı sonunda eşimi yanıma alabilirdim. Bu döngü yıllarca
sürdü. Ne zaman annem öldü, işte o zaman babamın saltanatı sallanmaya başladı.
Birkaç yıl sonra da düzen iyice bozuldu.
Biraz
başa döneyim. Trabzon’un uzak bir köyünde çalışıyorum. Ekim ayı sonu geldi.
Eşimi yanıma almak için memlekete gideceğim. Sabah erkenden kalktım. İlçeye
giden vasıtalara kavuşmak için çabuk olmalıyım. Üççeyreklik bir yolu adeta
uçarak kat edip bir minibüse kavuştum. Dönemeçli yolları ortalama doksan
dakikada bitirerek Araklı’ya vardım. Araklı-Rize aktarmalı gidiyorum. Rize’den
direkt Artvin’e vasıta bulamadım. Bu kez Hopa’ya gitmek zorunda kaldım.
Hopa’dan da ancak Artvin’e giden bir vasıta bulabildim.
Hopa’dan
ancak öğleden hayli zaman sonra hareket edebildik. Sürücümüz elli yaşlarında
deneyimli hoş sohbet bir Hopalı. Hopalıları çok severim. Gamsız insanlardır.
Yaylaya giderken bizim yaylalardan geçerler. Hatta misafir olarak bizde
kaldıkları da olmuştur. Kaptanla yan yana oturduk. Havadan-sudan kaynatıyoruz.
Bir minibüs bizi sıkıştırıyor. Öne geçmek istiyor. Neyse amacına ulaştı.
Kaptanımız adama yol verdi.
Borçka-Artvin
yolundayız. Yol dar ve dönemeçli. Kaptanımız yolun durumuna uygun bir hızla
kullanıyor vasıtasını. Aradan beş dakika geçmedi. Bir baktık, bizi sollayan
minibüs bir kamyonete sağ taraftan vurmuş. Kamyonet kafayı kurtarmış. Allah’tan
kafa kafaya gelmemişler. Minibüsün ön camı parçalanmış. On iki-on üç yaşlarında
bir çocuk ağlıyor. Yüzünde kesikler var. Kadınlar var, telaş içinde
bağrışıyorlar. Büyük bir aile, birlikte seyahat ediyorlar.
Sürücüyü
çıkardık. Adam ben de bir şeycik yok dedi. Maalesef az sonra sallanıp yere
uzanıverdi. Kendini kaybetti! Çoruh Nehri hemen yanımızca hızlı hızlı akıyor.
Nehirden su alıp bayılan sürücüyü ayıttık. Bir otomobil denk geldi. Sürücüyü ve
yaralı çocuğu Artvin’e hastahaneye sevk ettik. Benim de pantolonuma çocuğun
kanı serpilmişti. İlk kez bir trafik kazasına yakından tanık oldum.
Artvin’e vardık. Güneş batmak üzereydi. Çekecek
çilem varmış aynı gün için! Şavşat’a bir vasıta kaldırmak için yetesiye yolcu
yoktu. Trabzon’dan gelecek otobüs beklendi. Hayli geç saatte otobüs geldi.
Nihayet bir minibüslük Şavşat yolcusu birikti. Gecenin ilerleyen saatlerinde
ilçemize doğru yola çıktık. Daha Artvin’i çıkmamıştık. Yolun hemen kenarındaki
karakolu geçmek kısmet olmadı.
Polis
vasıtamızı durdurdu. Sürücümüze sürücü belgesi ve kimlik sordu. Sürücü
kendinden emin bir havada ceketinin cebini uzandı. Eli boş kaldı. Diğer
ceplerini yokladı. İstenen belgeler yoktu.
Sürücümüz yaşlı-başlı adamdı. Polise durumunu anlatmaya başladı:
“Vallahi
billahi büyük şaşkınlık içindeyim! Belgelerin yanımda olması gerekirdi.
Şaşkınım!” Polis Nuh diyor peygamber demiyordu:
“Belgeler
olmadan sizi bırakmam. Gecenin bu saatinde yaptığınız iş mi?” Kaptanımız
Şavşat’ı aradı Karakoldaki telefonu kullanarak. Kaptanın arkadaşları şaka
yapmışlar. Sürücü belgesini kaptanımızın cebinden almışlar. Geç saatte de
durumu polise bildirmişler. Böylesi şakaya literatürde eşek şakası denir.
Saatlerce
karakolda bekledik. Şavşat’tan belgelerin gelmesi zaman aldı. Polis güzel güzel
fıkralar anlattı. Şu fıkra bana o geceden yadigâr kaldı!
Rizeli kalpazanlar,
bir gece para basmışlar. Çıkardıkları banknotlar on beşlikmiş. On beşlik banknot
acaba piyasada var mıydı diye kuşkuya düşmüşler. Hemen bir on beşliği
çocuklarına verip bozdurması için komşu bakkala göndermişler. Komşu bakkal
parayı bozmuş. Çocuğun eline iki adet gıcır gıcır yedi buçukluk vermiş..!
Kaptanın
şakacı arkadaşları istenilen belgeleri fazla gecikmeden gönderdiler. Polise
veda edip yolumuza devam ettik. Şavşat’a vardığımızda ortalık daha ışımamıştı.
Gözlerimden uyku akıyordu. Serde gençlik var. Daha yirmili yaşlardayım.
Ortaokul yıllarımda her cumartesi öğleden sonraları yaya yürüdüğüm köyümün
yolunu bu kez sabahın erken saatlerinde yürüyecektim.
Elimde
küçük bir valizim köyümün yoluna revan oldum. İlçenin son evlerini
bitiriyordum. Ortalık yavaş yavaş aydınlanmaya başladı. Armutlu Mahallesi’ne
yaklaşıyordum. Bir baktım yolun kenarında bir valiz duruyor. Fermuarı açılmış.
Yola siyah renkli kadın çorapları seçilmişti. Daha başka çorap, eşarp cinsi bir
şeyler valizden dışarı sarkmıştı. Yürüdüm geçtim. İçime bir kuşku düştü. Biraz
daha yürüdüm.
Hayatta
hiç yapmayacağım bir şey yapıp yapmama ikilemi içinde kaldım. İçimdeki kötü duygular
tavan yaptı. İnsan genlerinde az da olsa bulunan yağma duygusu ruhumu sarmaya
başladı. Geri dönüp şuradan birkaç çift çorap alsam ne olur! Beni kim görecek
bu saatte! Gel-gitler bir türlü yakamı bırakmıyor. Adımlarımın hızı kesildi.
Yola yayılanları ben almazsam başkaları alacak diye kendime haklı çıkarma payı
baskın geldi.
Çabucak
geri döndüm sonradan fark ettim üç çift olduğunu. Çoraplardan bir kaçını aldım
çabucak! Gömleğimi yukarı çekip vücuduma
sardım yağmalarımı. Arkama bakmadan yürümeye başladım. Kalp atışlarımı iyice
hissediyordum.
Köye doğru yürürken
yaptığım eylemin ağırlığını omuzlarımda hissetmeye başladım. Bir kere yanlış
yapmıştım. Ama yapmıştım! Bu işte şeytanın suçu yoktu! Kendi göbeğimi kendim
kesmiştim. Hayli yürüdükten sonra yaptığım işin yanlışlığı iyice vicdanımı
rahatsız etmeye başladı.
Geri
dönüp çorapları aldığım yere koymayı düşündüm. Bu kez sabah olmuştu. Geri
dönsem beni bir gören olur. Bu kez rezillik dizi geçer kuşkusuyla geri de
dönemedim.
Geçen
yıllar içinde nice güzel anılarım oldu. Güzel anılarımı anımsadığımda trafik
kazasına yakından tanık olmak, karakolda alıkonmak gibi olumsuzluk olaylarla
süren bir günü de hatırlarım. Hiç aklıma getirmek, düşünmek istemediğim o yüz
kızartıcı eylemim beni yıllarca rahatsız etti. Ve hayatta ilk ve son yağma
olayımı nasıl da gerçekleştirdiğimi esefle anımsarım. Gerçi çorapların
kefaletini daha sonraki yıllarda kat kat ödedim. Fakat o hatanın ruhumda tam
silemediğim bir izi kaldı.