Asrı saadete has çağdaşlık zincirinde,
Ebu Zer yaşıyormuş çölde, köhne çadırda!
Üç beş eşyası ya var ya yok bir fakirane...
Sahabeler utanmış teklif etmişler altın!
“Al eşyalar ki, olsun sarayın şu virane...”
“Sende bizim gibi de yaşayasın şahane!”
Çok üzülmüş deyince bakıp kendi haline,
Emanetse ne olur, her yer olsa hazine:
“Haşırda hesabım çok çetin söyleyip derken,”
“Şu üç beş eşyayı ve hesabı düşünürken,”
“Nasıl veririm hesap, yoktur bana yararı!”
“Zor duruma sokmayın, kim ister ona verin...”
Almamış altınları, nasıl ders bu hadise!
Oysa beleş olsunda helal haram karışır
Günümüz insanları rahatlığa alışır:
Faizi almak için bankaya koşuşanlar,
Piyango alıp zengin olma da yarışanlar,
Kredi kartı kullanıp limiti taşıranlar,
Makam sevdasına aşk, haddini aşıranlar
Mal yığıp, yığıp da yok ki diye ağlaşanlar...
Sahabe gibi size getirdim desem altın,
Umursamazlar, desem hesabınızı tartın,
Ebu Zer olmaz kimse, dünyalığa koşarlar!
Kimse dostunuz olmaz, uzaklaşır kafile...
Ey kardeşim, dünya yalnız eylenme yeri
!...
Açıp kapa gözünü geçer gider seferi…
Olsunda kazanırsan içinde alın teri
Helalinden yiyip iç, bundan bil yalnız kârı
Ecel gelip çatınca yaşamazsın badire…
Saffet Kuramaz