Cinsellik, kadın ve erkeğin yahut karşı cinsteki canlıların birbirine yaklaşma ve nesillerini devam ettirme arzularını yaşadığı en üst noktadır. Bu yol, sadece neslin devamı içindir, eğlence sektörü de değildir. Elbette nesil devam ettirilecekse her şey toplumsal ve dini öğelerin emrettiği çerçevede olmalıdır ki, gelecek nesil ahlaklı ve ecdadına örnek- sadık kalsın.
Günümüzde aşk saçmalığı ya da birbirini tanıma adına çıkma gibi iğrenç ilişkiler ve bu çerçevede eğlence kültürünü uydurdular. Üstelik bunları aile ve toplum bilgisinden uzak-özgürlük adına yapmaktadırlar.
Bu tür ilişkilere neden gençler isteklidirler?
Neden yasak aşk yaşanılır?
Yasak aşk illaki olmalı mıdır ve hayatı cehenneme çevirecek sonları yaşanmalı mıdır?
Günümüzde ergenlik çağına gelmiş her genç, eğer karşı bir cinsle yakın arkadaşlığı yoksa bunalıma girmekte, böyle bir ihtiyaca cevap verecek her yanlış girişime aç olarak gözü kara ilişkilere yönlenmektedirler. Her ne kadar medya araçları ve teknolojik unsurlar birçok gizi ortadan kaldırsa da hala gizemler ve ayıplar toplumsal bir bariyer gibi gençlerin çıkmazıdır. Bir yandan temiz ilişkilere yön verecek sağlam kıstaslar aileler tarafından çocuğa sunulsa da bunların şuursuzca dayatılması sonucunda yanlış ilişkilere tuz biber olmaktadır. Gençler yasakları delecek ve kendi seçimiyle yaşayacak-aileden uzak ilişkilere özellikle üniversiteli yıllarda ulaşmakta, mesleğini eline alacağına inanmış ve bir zafer narasıyla üniversiteye kafa atmış çocuklar, tüm kınanmalar ve ayıplara karşı özgürlük narasıyla geliştirdiği paylaşımı sonradan görme gibi ve üstelik kendi geleceklerini harap edecek şekilde ilişkiler yaşamakta ve yaşatmaktadırlar.
Temel sorun öğretimimizle çelişen yabancı kaynaklı film, internet ve yabancı neslin üzerimizdeki etkileridir. Bir taraftan din ve gelenekler ile doğruyu çocuğa anlatırken, diğer taraftan başka kültürün içimize soktuğu fitneler söylenenin aksine bu öğretileri yaşanmaz hale getirmektedir. Özellikle yurt dışından ülkemize gelen turistlerle ister istemez paylaşım içine giren gençler, bilmedikleri ve afyon gibi tesirli yaşananlara tutkuyla sahip çıkmaktadırlar. Yabancı gençlerin cinselliği sıradan ve basitleştiren yaşam biçimleri, özgürlüğe ve baskıya dayanamayan ruhları birdenbire sonradan görme yapmaktadırlar.
Peki, bu ecnebi kızları neden Türklerle cinselliği yaşamaktadırlar?
Bizim gençler kendi ülkesindeki gençlerden daha fazla mı yakışıklı ve zengindir veya daha fazla ne özellikleri vardır?
Aslında uyuşmaz bir yapı vardır aralarında, her ikisi de evlenmeyeceklerini bilmektedir, ne dinleri ne yaşam kültürleri ne de gelecek idealleri birbirine uymazken neden bizim gençleri tercih ederler?
Bu soruların altında yatan sebep, belki bizim gençlerin bakirliği, utangaçlığı, sahiplenme yetisi, saflığı ve bozulmamışlığıdır. Düşünsenize, o kızlar bizim gözümüzde bozuk kızlardır. Fakat bu kızlara öyle değilmişler gibi sıra dışı değer veriliyor ve sen neymişsin gibi bakir görülüyor. Ancak, paylaşım sürecinde gençlerimiz bozuldukça kendi vatandaşına benzedikçe ilişkiler de artık yürümüyor. Belki de “Sende aynıymışsın” der gibi vedalar yaşanıyor birdenbire… Turizmin verdiği bu yara nerdeyse otuz yıla yakın yaşanıyor ve neslimizin birçoğu o kültüre yakın; Müslüman mı yahut hangi dine mensup olduğu anlaşılamayan, kardeşliği, komşuluğu ve yardımlaşmayı unutmuş garip kişilikleri topluma yansıtıyor.
Bugün turistler Türkiye’yi seçsin diye elimizden geleni yapıyoruz. Hatırı sayılır para bırakıyorlar ve bu sektörde çalışıp çok kazanan insan var. Ekonomiye katkıları cabası. Gerçek anlamda zenginliği yakalamış refah toplumu olduk da denebilir. Diğer yandan bizi biz yapan değerler hızla ölüyor, başkalaşmış bir nesil, başkasını taklit ederek Türklüğünün özünü siliyor kalbinden. Sanki parayla satın aldık ahlaksızlığı ve yaşadığımız zengin hayattan memnun yaşıyoruz. Eğer biz bu yaşantıyı benimsemezsek fakirleşiriz inancı hakim ve sonuçta çoluk çocuğumuz aç kalır, başkasına muhtaç oluruz gibi ezik düşüncelerle vicdanımızı rahatlatıyoruz.
Ey kardeşim, bu yazımı okuyan dengesi bozulmuş insan, eğer bu dünyayı Allah yaratmış ve rızkı ben veririm diyorsa ve biz sırtımızı, gönlümüzü, yolumuzu onun yoluna dayamışsak, hangi güç Allah’ı yener ve bu dünyada biz nasıl başkasına muhtaç oluruz ki… Selçuklunun, Osmanlının son dönemlerine bakınız. Hep zenginliği başka ulusların yaşam modellerinde ararken, topraklarımızı kaybetmişiz. Allah’a isyan edip ona güvenmediğimiz içinde Allah bizi kendisine bile çaresiz bıraktığı insanlara muhtaç etmiş. Mülkün sahibi Allah ve onu istediğine verir.
Para kazanmak uğruna çocuğuna örnek olamayan, çocuğuna her lüksü yaşatmayı adet edinen ve bunu yaptığı için anne ve baba formatıyla övünen kişiler; kendi nefsinize sesleniyorum, aslında kendi hayatınızı bal gibi yaşarken ve seçimlerinizi çocuklarınız hayrına değil kendiniz için yapmaktasınız. Siz çocuklarınız için fedakâr değil, tam aksine bencillik yapmaktasınız. Siz çocuğunuzu iş sahibi yapabilirsiniz ama dinine ve yaşadığı toplumun kültürüne ters yetiştirdiğiniz çocuklarınız sizden ayrıldıklarında mutlu olmayacaklardır. Kendi başlarına ayakta kalamayacaklardır. Sağlıklı bir neslin olabilmesi için, var olacak eğitimin ruhta zenginleşmesinden geçmektedir. Allah’a kul olmuş, yaşamını onun emir ve yasakları üzerine inşa etmiş çocuklarınız ancak kendilerini kurtaracaklardır. Aksi olduğunda, eşinden boşanan, adam öldüren, hırsızlık yapan, yalan söyleyen, kılıktan kılığa giren… Binlerce kötülüğü üzerinde barındıracaktır.
Altın nesil, altın oran gibi kuralları ancak ruhunu zenginleştiren ve gücü ahlakıyla elinde tutan nesildedir. Ben fakirlikle geçen çocukluğumdaki günleri özlüyorum. Çok şeyimiz yoktu ama öylesi sevgiyle paylaşıma doymuş ve öylesi içtendik. Şimdi çok şeye sahibim ama ruhsal doyuma aç ve her fırsatta bir psikoloğa muhtaç-ruhsal desteğe muhtaç yaşamaktayım.
Lütfen aklınızı başınıza alın ve yazdıklarımı bir düşünün. Bu zenginliğin içinde ve dinden uzak yaşantınızda mutlu musunuz? Eminim ki, mutlu değilsiniz… O zaman mutlu olacağınız rehbere-Kur’ana içtenlikle koşunuz. Bu mutluluğu yaşayın bir an önce ve tadın. Neden bu kadar zaman uzak kaldığınıza üzülün… Yeni Çanakkale cephelerini inşa etmek yerine, ondan ibret alıp, onun ruhunu ayağımız yere basar biçimde kalbimizde hissedelim ve geçmişimizi yâd edelim ki, geleceğimiz olsun.
Saffet KURAMAZ