geç kalınmış bir devrimin
şafaksız yeliydik seninle bir zamanlar.
z'amansızlığın soğuk rüzgarı değildi yüzümüze değen,
sessizliği örtünen nefeslerimiz gülümsüyordu
seviden çatlayan dudaklarımızda.
ki yağmur yazgılı gözlerimiz vardı bizim
ve çisil çisil yağan sözlerimiz.
....
yaşan(ma)mışlıkların en kuytu zerresinde terk ettim kalbimi
rutubetli ruhumu ise
aydınlığa bilenmiş göçmen kokusuna gömdüm.
ve aşkı
ölüme bıraktım az önce
gözlerimin can alan donukluğundan.
üstelik
eflatun boyalı delalet dağıtıyor gökyüzü bugün
her tebessümü, sevgi(li)nin avuç çizgileri sanki.
lâkin biliyorum,
deniz kokusu çökecek birazdan tuvalimin kamburluğuna
esmer v’edalı sancılar sevişecek
firavun nakışlı darağaçlarında.
defalarca yıkasam da muson kuraklığındaki şiirlerimi
Yusuf yankıları sallanacak kıyılarımda.
çünkü söyleyemediklerim,
dik bakışlı bir mumun alevinden eriyor müptela yangınlara.
söyleyin,
üşüşmesin üzerime gecenin kızıla bürülü yüzü
farkındayım yarınsız baharlar ektiğimin.
ama bugün
sağırım tüm nâmelere
zoruma gidenlerle sürükleneceğim, ölü dünlerime.
emelgüneysu/ondörttemmuz