“Toplumsal değişim, insanları değiştirmek değildir, ortak kabulleri kabul edip, saygıyla paylaşmaktır!”
İnsanlar yaşadıkları toplumun kurallarını, geleneklerini, dinini, dilini ve kısacası kültürünü çok iyi analiz etmelidirler yaşamlarında. Bir ülkenin yaşanıldığı her bölgesinde hem doğal şartların zorladığı olaylarla hem de o doğal şartların her insan üzerinde hissettirdiği başka özelliklerle değişik kültürler içinde zengin bir armoni oluşturabilmektedir. Bu oluşumun gelişen teknoloji ile algılamadaki farklılıklar yüzünden doğal olarak değişen yeni kurallar ve yeni iletişim şekilleri doğmaktadır. Eğer bu hızla değişen süreçlerde, bu değişimi öğrenmekte geç kalırsak ya da merak edip üzerine gitmezsek, başkalarına anlattıklarımız ve paylaşmak istediklerimiz söz konusu bu yeni değişimi yaşayan kişileri, bu değişime uzak kalan bölgede yaşayan insan olarak bizlerin anlaması mümkün olmaz.
Toplumsal temelde, her kişinin birbirini anlaması ve tahammül etmesi için, her kişinin bu yeniliklere iyimser bir şekilde duyarlı olması gereklidir. Ancak, bunun gerçekleşmesi teoriktir. Pratikte insanlar ilk önce, sadece yemek, içmek, para kazanmak gibi maddesel değerleri elde etmeyi sonra da, lükse ve zenginliğe kavuşmayı hedef olarak bencilliği seçmektedirler… Onun bunun yaşadıkları ya da çektikleri sıkıntılarını ne görebilmektedirler ne de böyle bir kaygı içinde bulunmaktadırlar. Kendini kurtarma adına ve kendi yaşamını sigorta edebilme uğruna bencilce nelerden vazgeçerek, bu yaşadıkları ile ne çok insana zarar da vererek, “Ben en iyisini yaşayayım da başkasından bana ne!” savaşı… İçinde yaşamlarını devam ettirmektedirler!
Niçin yapmalıyım ki?
Bu ilginin sonucunda ne kazanabilirim ki?
Şuracıkta acımdan ölsem kim benimle ilgilenir ki?
Gibi sorularla kendi sorunlarına ve yaşam kavgalarına yeni bir şeylerin eklenmesine tahammül edilemeyen birçok soruyu kendi kendine sorarak, gerekli ve mutlaka paylaşılması gereken değerlerin yaşanılmasından kaçınılmaktadır. Böylece, toplumsal temelde mevcut paylaşımlar dar bir alan içine sıkışıp kalmakta, bunun olmamasında şikâyetler olsa da pratikte bunun yok edilmesi konusunda hiç bir kimse tarafından bir çaba sarf edilmemektedir.
Genel olarak, yaşanılan her şeyin aynı olduğu ve paylaşıldıkça artan sorunların gerçeği göz önüne alındığında, çok üzücü ve vahim bir tablo ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, en üzücü tarafı da her kişi bunun bilincinde olmadan yaşamaktadır.
Bu engeli aşabilmek büyük oranda devlet politikası ve eğitim sorunudur. Eğitilen her insan, insan olmanın önemini kavrayacak, yaşadıklarının sonuçlarını kendi yaşantısına ekleyerek yaşadığı dar alandan çıkabilecek, kendisine yararı olan her doğruyu başkalarıyla yaşayarak paylaşacak ve mükemmel bir iletişim için mücadele edecektir. Bilecektir ki, eğer kendisi mutlu değilse başkalarını mutlu edemeyecek veya başkaları mutlu değilse, o mutlu olana kadar kendiside mutlu olamayacaktır. Hak olacaktır, haklara saygı olacaktır… Hayvanları, doğayı, bitkileri kısacası tüm güzellikleri korumaya gönüllü bekçiler çoğalacaktır.
İki insanın iletişimde, kişilikleri değiştirme mantığı esas alınarak bunun amaç haline gelmesi önlenmelidir. Kişi hayatını devam ettirecek özellikleri kendi keşfetmeli ve ayakları üzerinde kendi gayreti ile durmalıdır. Her insan sorununu kendisi aşmaya çalışmalı ve başkasına yük olacak veya yük getirecek iletişimden sakınmalıdır. Böyle bir iletişimde, paylaşılan alan iki insanın arasında kalan ve ortak faydalar olmalıdır. Örneğin yaş günü kutlaması, futbol oynamak, yemeğe davet edip paylaşmak gibi… Yirmi beş yaş ve üzerini değiştirmek zordur gerçekten. Atalarımız, ağaç yaşken eğilir lafını boşa söylememişler. Ne öğrenilirse çocukluktan-yetişkinliğe kadar süren süreçlerde her şey en doğru şekliyle öğrenilmelidir bu yüzden…
Toplumsal iletişimde ise genel kaideler uygulanmak zorundadır. Eğer bu kurallar aksıyor ve topluma sıkıntı veriyorsa, siyasi olarak değiştirebilecek kurumlar bunu tarafsız ve toplum genelinin isteklerine uygun olacak tarzda gerçekleştirebilecek hassasiyete ve duyarlılığa sahip olmalıdır.
Saffet Kuramaz