Uyandığımda Cafer Aga gitmişti. Karnımı doyurup suyumu içtim. Etrafı inceledim. Etraf dediğim de bu gecekondunun küçücük bahçesi. Bahçenin etrafı çok yüksek olmayan tahta duvarla çevrili. Bahçe kapısı da tahta. Hayret ettiğim duvarın da kapının da tahtalarının yeni olması. Bahçe kapısının yanındaki duvarın dibinde yanyana üç ağaç: Erik, meşe, kavak. Kenarlarda biraz ot var, diğer taraflar toz-toprak. Birkaç tane boş sigara paketi, üç boş cam şişe, bir tane dibinde bir parmak kadar su bulunan beş litrelik plastik şişe, bir ayakkabı tabanı... Evin duvarları kerpiç mi, briket mi, tuğla mı, tahta mı bilemedim. Birkaç yeri teneke ile yamanmıştı.
Havlama sesi duyuyorum. Ben bu sesi tanıyorum. Aslancık, sütkardeşim... Sesini duyuncaya kadar hiç aklıma gelmemişti. İşte kafama yediğim darbenin yol açtığı bir unutkanlık daha. Sese doğru koştum, tahtaların aralığından onu görüyordum, o da tahtaların aralığına doğru iyice yanaştı. Ona yaşadıklarımı anlattım, o çocuğa bunu ödeteceğini söyledi.
Aslancığı içeriye davet edemedim, sebebini ona anlattım; bana hak verdi. Arkadaşımı içeri alırsam, Cafer Aga duyduğunda ya da gördüğünde bana kızabilirdi ve belki de beni buradan kovardı. Doğrusu böyle bir kapıyı kaybetmek istemiyordum. Aslancık fazla oyalanmadı, gitti.
Sağıma soluma bakındım. Cansıkıcı bir yer, nasıl zaman geçireceğimi bilmiyorum. Biraz dolaştım, koştum bahçede. Küçücük burası, hemen bitiyor gezilecek yerler... Neyse, yiyecek garanti hiç olmazsa. Katlanacaktım.
Bir adam geçiyor duvarın yanından. Çingene mahallesinde böylelerine pek rastlanmaz. Adamda ense kulak yerinde, göbeği ileride. Giysileri gıcır gıcır. Ayakları çıplak beş çingene çocuğu, sardılar adamın etrafını; üç-beş kuruş kopartırız umuduyla. Adam çocuklara vurmak için elleriyle hamle yaptı, vücudu buna iştirak edemedi. O kadar ağır ki... Çocuklar bağırarak kaçıştılar, biri yerden taş aldı; ya atacak ya da caydırıcı bir tehdit unsuru olarak kullanacak. Adamda küfrün bini bir para, bağıra bağıra gidiyor.
Yattım, uyudum. Uyandığımda ortalığı karanlık basmıştı. Kalan etleri yedim, su içtim. Et bitti, su var biraz. Karar verdim, yarın erken uyanıp Cafer Aga'nın peşine takılacaktım; tabii izin verirse.
(Devam edecek...)