Nihayet, geldi. Cafer Aga'nın elinde gene bir poşet var. İçeri girdi, poşettekileri çıkarıp masanın üzerine koydu. Aynı şeyler: Şarap, bira, ekmek ve tavuk eti. Ben kapının eşiğinde bekliyorum. İçeri girmem yasak ya!
Yemeye başlayınca beni çağırdı:
-Kalo, gel o(ğ)lum gel.
N'oldu, yasak bitti mi? Girdim içeri ve arka ayaklarımın üzerine oturup bekliyorum.
-Kalo, bak bugün anca yirmi bir lira topladım. Senin anlayacağın kenefe sabahın köründen bu saate kadar sadece yirmi bir kişi girmiş. Oysa camii her namaz vakti cemaatle doluyor. Bu adamlar hiç mi işeyip, sıçmazlar? Yoksa bir lira vermesinler diye altlarına mı yaparlar? Yirmi bir liranın hepici erkeklerden, gacı kenefine giren hiç olmuyor ki.
Şaraptan bir yudum aldı.
-Gelir yirmi bir lira ama masraf kaç para? Şarap on üç, bira sekiz, ekmek bir, tavuk da altı lira. Etti mi sana yirmi sekiz lira. Bir de cigara alınca otuz altı lira. Marketçiye kalanı sonra vercem deyince adamın gözleri ateş saçtı sanki.
Tavuktan ve ekmekten birer parça ısırdı, var olan dişlerine denk getirmeye çalışarak yedi. Bir lokma ekmek de benim önüme attı. Yemediğimi görünce kızdı.
-Yesene be! Kibarlık mı yaparsın? Sırası değil, ne bulsan yeycen!
● ● ●
(Devam edecek...)