Babam, köyde Çobanların en iyisiydi!
Eliyle sulardı koca sürüyü.
Kurda, Kuşa yem olmadı hiç!
Yazın, sırtını yamaca verip uyur,
Ovayı, Şahan gözüyle tarar,
ve gülümserdi Keçede gezen Ateş böcegiyle.
Cemreyi, bahardan önce öperdi,
açsın diye Gökkuzoglu ve Çigdem,
Melemez ve Altınbaş, havada çırpınır,
döllensin Gün, döllensin Ay, diye!
Dünya o vakit, tek dogum sancısına gülermiş!
Köy Göçüren demez söyleşir,
Yani Süleyman dır , kuş diliyle konuşan!
Topukların derin su arkından
Malizin Karınca yuvasına, Kürdün mezarından bal taşır gülerek!
Şapkasında son aboneydi 1960 lı bir Gazete,
Oysa Ihtilal daha daglara gelmemişti,
ve ölüm haberlerinden habersizdi dünyada.
Yumurtalı dürümdü içine konuşan.
Karaçalıdan yün toplardı Rabbine "nolur günah yazma" diyerek!
Kolaymı koca sürüyü evirip çevirmek?
yakası yagdanlıga, koltuk altları beyaza keserdi.,
Üst baş, yani Horantanın Asvapları
ayda bir yıkanırdı Sögüdün Bogazında.
Yazları, en çok Tırtıl tozlu çalılara söverdi!
mübarek,Dabaz gibi kaşındırır, Tırnagı bile yorardı!
Soyukkuyu aykkabısına, Bıtırak sıvandıkca,
Kesik saplara kan bulaştıkca
birde davarın kuzulama vaktine, etmedik laf koymazdı!
Cıbır vakti gelende, ince agrılar yürürdü karnına!
Bir gece,10 Yayma Yün ve tiftigini çalmıştı,
Pöhrekli Hasso ve iki ev ötede ki Yanık.
Kırk sene oldu dag Taş gezeli
Ne dügün gördün nede güzeli
Omzuna döktün dalla gazeli
Giden ömür ellerle tutulmaz
Gün görmedik acılar toplamış cebine
Türküleri yaslanır, Yıldızlı gecelere,
yoksul, gölgesiz, kimsesiz!
Ve dolanı dolanı gider, cılga yollardan
Tıkırdak ve Zil de aglayan ince avaza dogru!