Sanki hayat baştan yazılıyordu
Onunla gökyüzü daha bir mavi
Yeryüzü daha bir yeşildi
Kıpır kıpırdı içi
Başbaşaydılar, elele, gözgöze
Şehrin karmaşasından
Bir nefes alımlık
Küçük bir kaçamaktı
Haftasonu pikniği
Aşk ve şarap
Kadın ve erkek
Gözler ve dudaklar
Aniden bastırdı yağmur
Minik kent canavarı çalışmadı
Mucize gecikmedi
Duman tüten ahşap bir ev
Kapıyı çaldılar
Tık tık tık
Bir havlama
Kısık bir öksürük
Açıldı eşik
Geçin içeri dedi yorgun yüz
Lakin huzurluydu bakışları
Sıcacıktı kulübenin içerisi
Hemen oturdular tahta masaya
Şöminede kurudular
İki lafın belini kırarken
Kendi aralarında
Onunla da sohbet etmek istediler
Pek konuşkan değildi ev sahibi
Yemek ikram etti
Biraz da içecek
Verandaya çıktı
İrili ufaklı birkaç dört ayaklısıyla
Güneş açtı
Teşekkür edip ayrılmak istediler
“ borcumuz “ diye sordular
“ bir dörtlük yeter lütfen “
dedi yaşlı boğuk ses
Düşündü sevgililer
Bir kendilerine baktılar
Bir de tek başına yaşayana
Ve döktürdüler ;
“ Üzüm ye, asma ile uğraşan olmaz bağcı
Toprakla su gönlüne ne derebilirler ki?
Ormanda gerçek aşkı arama garip dağcı
Kuş, kedi, köpek sana ne verebilirler ki? “
Mukabil mısralar gecikmeden buldu yerini;
“ Sevginle yeşerttiğin bir gün bakmasan gider
Canım cicim ayları arkanı dönsen biter
Vefasız donmuş hisler; tut ki can bahar ister
Yalnız ruhum üstüne ne serebilirler ki?”
Bir Allaha ısmarladık;
“ Kendine iyi davran kadersiz doğa adam”
Ve bir güle güle;
“ Yarsız barksız kalırsan sana da var bir odam”
.
.
.
Aradan kaç kış geçti bilinmez
İlk kez kendi kendine geldi gölün başına
Nice duygulara tanıktı altındaki çimden halı
Kulübeden yine duman tütüyordu
Dağcı yine verandasında oturuyordu
Ürkek adımlarla yaklaştı
Belki de onuncu selamıydı bu verdiği
Ama bu sefer o da yalnızdı
Taze meyveler
Taze peynir
Ev yapımı imbikten şarap
Eskimiş bir sohbet
Sıra hesap ödemeye geldi
Hesapsız cafe’de
Dörtlüğü hazırdı;
“ Nasıl bir aşk seninki, hep mutlusun ey dağcı
Öpmek, sevmek, okşamak hiç mi canın çekmedi?
Her daim salkım yedim, sormadım nerde bağcı
Nedense gülemedim, vuslatlar an sekmedi”
Dağcı kaldırdı başını, yutkundu ve bu kez fısıltıyla;
“ Ha tabiat ha kadın, sırrı; verip almada
Detaya takılmayıp ömren sadık kalmada
Ahire yetmiyorsan mecazına dalmada
İnsan neyi biçsin ki; meğer tohum ekmedi”
MCU
17/İsrâ-13 BİZ her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık.