Hanımla ikimizin biraz kilo problemi
var. Bu durumda siz bizim yerimizde olsanız ne yaparsınız. Kar kış, ayaz, soğuk
demeden uzuun uzun yürürsünüz. Aynen biz de öyle yürür gibi yapmalara başladık;
başladık ki zayıflayalım filinta gibi olalım. Kilomuz zayıf olsunda yeter ki
karakterimiz zayıflamasın...
Saunaya gitsen dünyanın parası, hem
de çok fazla terliyorsun, ter de başka bir taraflarından çıkıyor üstelik. Eskiden
de yürürdük ara ara ama; yani hafta da bir iki, bu sefer kafaya taktık, o da, ben
de. Her gün yürüyoruz, elimizden gelse gün de ikiye çıkartacağız. Yürüdüğümüz
güzergah da bir dolu fast food lokantaları ve yiyecek dükkanları sıra sıra
dizilmiş vaziyette, insanın ister istemez pisboğazlığı mı tutuyor ne?
Yine böyle sıradan bir gün de
yürürken, canım kazandibi çekti; çekti çekmesine de, hanıma nasıl söyleyeceğiz
bu durumu, o sırada kara kara onu düşünüyorum. Cesaretimi bir anda topladım, ''Gel
hanım şuradan bir tatlı yiyelim''dedim. Önce biraz mırın kırın etti, sonra
baktım o da istekli bu işe gönülden. Girdik dükkana tatlımızı yedik. Eve gelip
bir tartılsak ki bir de ne görelim yarım kilo almamış mıyız. Ben bu olayın bir
gün ile sınırlı kalacak olan nostaljik bir olay olacağını düşünürken, daha
sonra tatlı işini iyice abartıp her yürüyüşte yemeye başladık. Önce tatlıyı ye,
kiloyu al, sonra yürü babam yürü, tatlıdan aldığın kalorinin ancak yarısını
yakıver. İşte böyle bizim yürüyüş hikayelerimiz.
Karar verdik hanımla, bundan sonra lokantaların, marketlerin olmadığı yerlerden yürüyeceğiz; ya da bu işi hepten bırakacağız... Kilo demek kalp krizi demek, tansiyon demek, mide fesadı demek... Hayır barışsak kilolarımız ile bari... Ne yapalım öyle yaşamaya çalışalım...