Bu sabah bir başkaydı asuman. Kara
kara düşünüyordu bulut. Ve halinden bezgindi zaman. Kimi kimsesi yok gibiydi
ağaçların. Yetim, öksüz, biçare…
Bu sabah Yunus şafak henüz sökmüşken uyandı güne. Telefonuna
baktığında yedi cevapsız arama vardı. İki de mesaj. Mesaj da çağrı da Damla’dan
gelmişti. Mesaja göre, Nazif amcanın durumu çok ağırdı. Dün gece apar topar
hastaneye kaldırılmış, Damla’nın da bu sabah haberi olmuştu. Yunus üzerini
değiştiği gibi Bursa devlet hastanesine doğru yola koyuldu. Yolda son sürat
ilerliyordu. Ne zamandır ihmal etmişti Nazif Amcayı. Yolda kendi kendine
söyleniyordu.
Bir saat
sonra Bursa Devlet Hastanesinin önündeydi. Damla bankta oturmuş Yunusu
bekliyordu. Ağlamaktan kan çanağına dönmüştü gözleri. Yunus Damla’yı o halde
görünce içini tarifsiz bir hüzün kapladı. İki sevgili birbirlerine sarıldılar.
Kim bilir kaç dakika öylece durdular. Ne tek bir söz söylediler Ne de
birbirlerini anlamak için söze ihtiyaç duydular. Hal diliyle anlaşıyorlardı.
Sessizliği bozan Damla’ydı
_Eğer Nazif Amcaya bir şey olursa ben
yaşayamam. O benim tek sırdaşımdı. Yaşı büyük olsa da tek arkadaşımdı.
_Üzülme sevgilim. Hüzün yakışmıyor gül
çehrene. Hem takdir de, imtihan da Rabbimizin elinde. Var mıdır onun izni
olmadan yaşayan dünya üzerinde. Ya da var mıdır göçen dünya üzerinden.
_ Seni çok seviyorum. Ama kaybetme
korkusu içimde kor alev. Yine de dua edeceğim. Biliyorum ki, insanı ölümden
eceli korurmuş. Eğer günü gelmediyse üzülmek boşuna. Günü geldiyse takdiri
ilahi derim. Hüznümü kendimle ölene dek yaşarım. İsyana düşmeden.
_ Bende seni çok seviyorum. Rabbim
büyük. Sabır dua ve tevekkül…
Hastanede
insanın burnuna keskin kokular geliyordu. Hasta yakınları dahi etkileniyordu bu
kokudan. Hastalarsa alışmışlardı artık. Yunus ile Damla yoğun bakımdan gelecek
haber için gözlerini dört açmış etrafı izliyorlardı. İki çocuk hastane de
saklambaç oynuyordu. Seksen yaşlarında bir teyze tekerlekli sandalyede oturmuş,
gelen ziyaretçilerine şefkat dolu bakıyordu. Bir anne lösemi çocuğu için, kim
bilir bugüne değin nasıl özenle bakımını yaptığı saçlarını kesmişti. Fedakâr
anne çocuğuna el ayak oluyordu. Damla biraz olsun nefes alabilmek için dışarıya
çıkmak istedi. Yunus da arkasından gitti. İkili temiz havayı ciğerlerine kadar
çekti. Yunus Damla’nın yanından ayrılıp daha sonra iki kahve ile geri dönmüştü.
Damla ikide bir telefonu ile uğraşıyordu. Bu durum Yunusun gözlerinden
kaçmamıştı. Çok üstelememişti. Çünkü Nazif amca yoğun bakımdaydı. Onu merak
edenler Damla ile diyaloğa geçiyordu. Kahveler ilk kez gerçekten çok acıydı.
Damlanın
gözleri kapıda doktorun çıkmasını bekliyordu. Saat öğleyi bulmuştu. Yine de
saklambaç oynayan çocuklar birbirlerini bulamıyorlardı. O yoğun hengâmenin
içinde Damla bir umut bekliyordu. Derken doktor dışarı çıkmıştı. Damla
heyecanla doktorun yanına gitti. Doktorun ağzından çıkan kelimeler kesik kesik
geliyordu. Damla birden yere yığıldı. Nazif amcanın ölümü Damlayı çok üzmüştü.
Yunus bir kez daha yıkılmıştı. Anne babasından sonra Nazif amcasını da
kaybetmişti.
Definden
sonra eve döndüler. Damla kendi evine gitmek istemediği için Yunus’un evine
geçmişlerdi. Akşam çökmek üzereydi göğe. Hüzün ki en çok da böyle zamanlarda
yoklar acı çeken insanları. Gece desen hüznün doğum sancısıydı. Yunus bir
bardak su getirmişti. Damla bardaktan bir yudum aldı isteksizce. Hiçbir şey
yapmak gelmiyordu içinden. O her an mutlu olmak için bir sebep bulabilen Damla
gitmiş yerine daha ilk fırtına da yelkenleri suya bırakan Damla gelmişti. Damla
bu akşam Yunus da kalacaktı. Yunus yeni bir çarşaf çıkardı. Damlaya iyi geceler
dileyip oda salona geçti. Yunus pencereden dışarıyı izledi. Ve gördü ki, yıldızlar
bile geceye doğmamıştı. Nazif amcanın yasını tutmak için…
Devam Edecek…