‘’Sabahın erken saatleri, dışarıda aşk sarhoşu bir
yağmur var. İnsan bir başka mutlu oluyor bu pazar sabahında. Taze alınmış
ekmekler, içinde yalnızca kuş sütünün eksik olduğu kahvaltı sofraları, etrafa
mis kokular yayan çiçekler… Belki de monoton hayata biraz olsun renk katıyordu
’’
Sabah
gün doğarken Yunus çoktan uyanmış amcalarıyla hasbihal ediyordu. Muhtar da
mahallenin delikanlılarıyla muhabbet ediyordu. Cüneyt de abisinin uyandığını
görünce yanına gitti. Yunus çok heyecanlı görünüyordu. Kardeşi teskin edici
sözlerle Yunus'un heyecanını bastırmaya çalışıyordu. Yunus ikide bir telefonuna
bakıyor, Damla’dan gelecek haberi bekliyordu. Cüneyt abisinin biraz olsun
sakinleştiğini gördükten sonra diğer ekibin bulunduğu yere geçti. Ve devam eden
muhabbete iştirak etti.
Damla
babasını ilk kez böylesine hüzünlü görüyordu. Yasin ilk kez kızından
ayrılacakmış gibi bir hisse kapılmıştı. Pek belli etmemeye çalışsa da
nafileydi. Kızı evlenecek olan her anne baba gibi üzgündü. Kızı için ne zaman
aşılması zor bir sorunla karşılaşsa ilk koşacağı insan olmaktan çıkmıştı artık.
Birlikteyken ki her sabah, saçlarını koklayıp öptüğü kızı yuvadan uçup
gidecekti. Bu bir baba için tarifi mümkün olmayan bir acıydı. Kızını daha fazla
üzmemek adına, bu hüzünlü durumdan uzaklaşıp, kendisini kızının mutluluğuyla
avutmayı seçmeliydi.
Uzun bir bekleyişin ardından Yunus’un telefonu çalmıştı. Arayan Damla’ydı. Hazır olduklarını söylüyordu. İki aile kapıda buluştular. Kız tarafı kendi arabasına yönelirken Müşfik’in önerisi ile maaile duraksadı.
Müşfik:
Yasin Bey kardeşimin de izni olursa biz iki aile minibüse binip gidelim. Düğün
havası olsun. Ayrı gayrı bir yerlere gidilmesin.
Yasin:
Çok iyi düşündünüz. Daha önce ilkokuldayken binmiştim minibüse. Nostalji olur.
Müşfik’in
önerisiyle herkes minibüse bindi. Yol boyunca yüzlerde tatlı bir gülümseme hakimdi. Yola çıktıklarında yağmur damlaları adam dövercesine değil
de, geçmişin kirini pasını silercesine düşüyordu yeryüzüne. Yolda bir ara Damla’nın
telefonuna mesaj gelmişti. Lara ve Aysun’da Bursa’ya gelmişti. Damla’yı bu
mutlu gününde yalnız bırakmak olmazdı. Aysun ve Lara’yı da minibüse alıp öyle
devam ettiler yola. Bursa’da olup da umutlu olmamak mümkün müydü? İnsanoğlu
hayatın her anında kendisine bir şükür sebebi bulabiliyordu. Minibüsü ara
sokaklardan bir yere çektikten sonra birer ikişer indiler minibüsten. Ailelerin
büyükleri kuyumcuya girdiler yüzük bakmak için. Yüzükler alınıp alışveriş
bittiğinde yola çıkmadan önce bir mola verdiler. Gençler
müsaade isteyip ayrı takılmak istediler. Belli müddet nereye gideceklerini
bilmeden bir sağa bir sola doğru yürüdüler. O anda mutluluk nedir diye sorsalar
boş boş gezmek deseler de yeriydi. Çünkü insan mutsuzken mutluluk için bin
sebep arar. Mutlu olan içinse sebebe ihtiyacı yoktu.
Cüneyt
bu molayı en güzel şekilde değerlendirebilmek adına bir fikir
atmıştı ortaya. Kimseden bir itiraz gelmeyince hep birlikte paintball oynamaya
gittiler. On kişiydiler. Serkan, Necip, Dilara, Cüneyt ve Lara bir takımdaydı.
Yunus, Damla, Suat, Aysun ve Umut diğer takımdaydı. Oyun başladığında aynı
takımdan arkadaşlar ikişerli grup halinde rakiplerini aramaya koyuldular. Serkan,
Dilara ve Necip bir gruptu. Cüneyt ve Lara bir grup. Yunus, Damla ve Suat bir
grup, Aysun ve umut diğer gruptu. Oyun başladıktan sonra Cüneyt Lara ile
birlikte rakipleri aramaya koyuldu. Bir yandan da muhabbet ediyorlardı.
Bir zaman geçtikten sonra Cüneyt kendisinde garip giden bir şeyler olduğunu
hissetti. Lara ile göz göze geldiğinde anladı. Kendisindeki garipliğin nedeni
Lara’ya duyduğu histi. Daha önce Damla’nın fotoğraf albümüne bakarken gördüğü o
ilk anda Lara’dan etkilenebileceğini aklının ucundan bile geçirmezdi. Oysa
şimdi sanki bunca yıl Lara olmadan geçtiği için hiç yaşamamış gibiydi.
Lara
ağaç dalına takılıp yere düşeceği sırada, Cüneyt’in kıvrak hareketiyle yere
düşmekten son anda kurtulmuştu. Lara kendisini dikkatle süzen Cüneyt’e baktı.
Baktı ki, gördüğü suret daha önce kendisine bakan hiçbir surette yoktu. Yine de
böyle şeyler için erkendi diye düşündü. Birden Cüneyt’in bakışlarından
sıyrılmıştı. Lara’nın doğrulması kısa sürse de, Cüneyt’in kendisini toparlaması
biraz zaman almıştı.
Oyun
bittiğinde oyunun galibi Cüneyt’in takımı olmuştu. Bugün gençler hiç
olmadıkları kadar mutluydular. En son lisedeyken paintbol oynamaya gitmişlerdi.
Minibüsün olduğu yere vardıklarında, maaile minibüse bindiler. Evin yolunu
tuttukları sırada Damla Cüneyt’e baktı. Anladı ki bir gariplik var. Onu hiç
böyle dalgın görmemişti. Lara desen Cüneyt’ten farksız değildi.
Eve
vardıklarında, Yunus sevdiğine posta kutusuna bakmasını söyledi. Damla durumu
anlamış, memnuniyetini bildiriyordu. Damla eve girmeden posta kutusundaki
mektubu aldı. Odasına çıkıp yastığının arkasına koydu. Akşam nişan töreninden
sonra dönüp okurum diye.
Akşam
olduğunda maaile yine hep birlikte Cüneyt’in mekânına doğru yola koyuldu. Çay
bahçesine vardıklarında, her şey önceden planlanmıştı. Kız tarafı gayet
memnundu. Erkek tarafı da bu memnuniyetten ziyadesiyle payını alıyordu.
Nişan
yüzükleri takıldığında, kurdeleyi kesme işini Müşfik ve Yasin bey birlikte
üstlendiler. Aynı anda kurdeleyi kestikten sonra alkışlar eşliğinde çifte
mutluluklar dilediler. Gecenin sonunda erkek tarafı yapılan onca ısrara rağmen
evlerine döndü. Kız tarafı kendi evlerine geçerken, Yunus ve Cüneyt de evlerine
döndüler. Lara ve Aysun bir hafta daha kalacaklardı. Zaman geçip saat on ikiyi
bulduğunda, herkesin kendisini uykuya teslim ettiği o anda, Damla yastığının
altından sevdiğinin mektubunu çıkarıp okumaya başladı.
‘’ Merhaba Solmayan Gülüşüm.
Sen bu hayatta başıma gelen en güzel şeysin. Ömrüm
yettiğince hep böyle kalmanı istiyorum. Her sabah bu gerçekle uyanıyorum güne. Oysa
sen hem yanımda hem uzağımdasın.
Uzağı yakın kılan Allah’a hamdolsun ki, seni bana beni
sana yazdı. Bu öyle bir yazgı ki, hikmetini kavuşsak da kavuşmasak da hep
hatırımda tutacağım. İsterim ki benim olasın. Her gece, sabahına uyanacağımız
günün hayalini kurduk. O sabaha seninle uyanmak istiyorum.
Sana yazmak bir ibadet olsa, inan ki günahım kalmazdı
bu aşkta. Seninle aynı yastığa baş koymak bu fakirin günahlarına kefarettir.
Dileğim o ki beratım olasın.
İnsanlar her dilediğini yapmayı hürlük sanırken, ben
gönlünde hapsolmayı hürlük sayıyorum. Bir kuş konsun istiyorum parmaklarına,
anlatsın ürkekliğimi. Anlatsın ki bilesin seni kaybetme olasılığının kalbime ne
denli bir yara açacağını. Öyle bir mucizesin ki, dermanımda sende, derdimde
sensin. Yokluğun bana ölüm, varlığın aldığım nefesimdir. Bilmiş ol ki ben
seninle varım.
Açılırken baharda güller. Nasıl da aşkla doluyor
tabiat. İşte öyle bir aç ki gönlümde, böyle bir aşka gıpta ile baksın kainat.
Ben aşka, aşkı sende görünce inandım.
Kader dedikleri inancı olan için hakikattir. İnancım
tamdır. Bilirim bu aşkta kavuşmak da var imtihan olmakta. Mühim olan incitmemek
yürekleri…
Ben senden gelen mutluluğa nasıl razıysam kahrına da
razıyım. Yeter ki, elle tutulur sebepler olsun seni benden ayıracak nedenler.
Yokluğunda dahi yaşamak seni koymaz bana. Ben çoktan alıştım gelmeyecek olan
birini özlemeye. Annem yerine koydum seni. Biliyorum annem gibi olamazsın. Ama
bir gün belki sende anne olacaksın. Olursan eğer bu dediklerimi unutma… Seni
çok seviyorum’’