Ne yok ki hayallerimde, mesela Asr-ı Saadet yıllarında yaşamak… Peygamberimize yakın olmak, gelen ayetleri ilk duymak, ezberleyip bir yerlere yazmak… Peygamberimizin cemalini seyretmek, nefesine yakın oturmak, sohbetini dinlemek ama bu imkânsız bir hayal işte! Hayal edebilirim, hissedebilirim ama aynısını yaşayamam!
Mesela Fatih’in ordusunda bir komutan olmak… İstanbul’u fethederken Fatih’in sevincini izlemek, gözlerinde ki heyecanı seyretmek! Etrafında ki kalabalığın sevinç çığlıklarına, aralarında atımla gezerken yaşamak ve şahit olmak! Ulubatlı Hasan’ın cenaze namazını kılmak, hep bir ağızdan sesimin de “Allah-u Ekber” nidalarına karışmasını görmek… Filmini yaparlar seyrederim işte, oynayan ne Ulubatlı Hasan’dır ne de onun ruhu gezer kalbinde! Seyrederim o filmi ağlayarak, yalnızca…
Neden geçmişte hayallerim ki, üstelik olmayacak olmasına rağmen. Neden geleceği hayal etmiyorum. En azından olma ihtimali var… Mesela dünyaya hükmeden bir Türkiye, teknolojisi, ilmi, ahlakı ve dört dörtlük İslami yaşantısı ile! Kimsenin yaşadıklarından şikâyet etmediği, kardeşliğin hâkim olduğu, Allah korkusunun kalplere nisan yağmuru gibi yağdığı ve Fatih’in askeri gibi nöbet tuttuğu, bir Türkiye’yi…
Şu an yaşadığım dünya mert değil, namertten de namert. Savaşırken elde silah yok, sanal âlemde savaşlar var artık… Frekanslarla insanın beynine hükmediliyor! Kimyasal silahlarla bir şehir yok ediliyor, vahşice! Nükleer bombalar o anı değil, geleceğin insanını mahvediyor.
İnsanlar Marsa gitmeyi boşuna düşünmüyorlar. Bunu düşünen güç, kıyamet senaryosu yazıyor. Dünya yaşanılır olmayacak bunu biliyor. Sanki kendi giderse, kıyametten kurtulacak, sonsuza kadar Mars’ta yaşayacakmış gibi, hayalini, hevesini, vahşiliğini cömertçe sergiliyor. O zalim düşünmüyor ki, mülkün sahibi Allah. İsterse ol der olur, kaçanı istediği yerde yakalar! Kendine döndürür sorgular, bilmiyor… İşte gelecekle ilgili umutlarımı bu zalimler çalıyorlar. Deve kuşu gibi kafamı kuma gömüp, her an hayalle yaşayamam. Özellikle geçmişin hayaliyle diyorum. İstesem de istemesem de, teknoloji gerçeği yakıp yıkmakta, ne kadar iyi hayallerim olsa da…
Bana karamsar diyecekler, bir elim yağda bir elim balda, bunları konuşup ne diye huzurumuzu kaçırıyorsun diyecekler, hatta gülecekler! Ama karşı dağın ardında, o dağı aşıp gelen Yecüc-Mecücler var! Her gün ilerliyorlar. Karşımızda bir gün görürsek, Bosnalıların Sırpları gördüğü gibi, diyeceğiz ki beterin de beteri varmış! Suriye’de ölmek bunun yanında masalmış, su içmeye zaman bulamayacağız belki de korkudan!
İlk önce vatan, sonra dünya Müslümanlığı, kardeşliği… Gelecekle ilgi tek hayalim bu. Birde tek emirle bir olacak, ortak hareket edecek Müslüman Birliği, ister bunu yapana Halife deyin, isterseniz lider! Bu hayal gerçek olur mu? Gelecekle ilgili tek hayalim bu, bir gün gerçek olsun Ya Rabbi, diyorum dua ve niyazla… Ölmeden göreyim inşallah! O zaman geçmiş de tekerrür eder, geçmişte hayal ettiklerim geleceğe taşınır işte! Bütünün içinde kendimi Mars’tan seyrederim. Mars belki de bize sonsuz cennet olur!
Saffet Kuramaz