RÜZGÂR GİBİ GEÇTİ
Yazımızın giriş kısmını yaşanmış hikâyelerden
birini seçerek taçlandıralım:
“ Yıllar sonra bile kadın, adama âşık olduğu günü dün
gibi hatırlıyordu. Hafızasına böylesine yerleşen bir başka gün daha yoktu…
Lise son
sınıfın son günlerine doğruydu. Bir cumartesi akşamı genç adam ona telefon
etmiş ve birlikte bir yerlere gitmeyi önermişti. Genç kız, onun sesindeki
endişeyi hissetmiş ve onu onayladığını belli ederek “Tabii ki ben de isterim.
Ne yapmayı düşünüyorsun? Nereye gidelim?” diye sordu.
Adam büyük
bir hevesle “Belki sinemaya gidebiliriz,” diye cevap verdi.
Kız, “Ne izlemek istiyorsun?” diye sorunca adam
seçenekleri düşünürken içinden asıl gelen cevap dökülüverdi dudaklarından:
“Seni…”
Ne anlamlı bir hatıra, değil mi? İnsan
candan sevince ruhundaki aşkı demek ki yıllarca canlı tutabiliyor. Aranızda
‘Rüzgâr Gibi Geçti’ kitabını okuyanınız yahut filmini izleyeniniz var mı?
Sanırım filmini lise yıllarımda izledim. Yabancı dilden Türkçeye çeviri olan
eserleri anlamakta zorlanırsam yahut çevirmenin çevirisini beğenmezsem o eserin
önce filmini izlerim. Görsel hafızamda görsel ve işitsel sahneler kalıcı hâle
gelince kitaba odaklanmam kolaylaşıyor. Oradaki aşk hikâyesi ve başroldeki bayanın
yaşamını, o eski dönemleri ve eski yıllarda çekilen o dönemin filmini, giyim
tarzı ve kültürünü çok beğenmiştim. Oldukça uzun soluklu bir filmdi, kitabı da
kalındı ve bende sadece 1.cildi vardı, sonra sanırım 2. cildini de bulup
okudum. Görsel sahnelerle, işitsel öğelerle ruha akseder edebiyat gün gelir.
Sevdiğine bakmaya doyamaz bazen insan.
Annemizi bile yemek yaparken izlemek ruhumuzu dinlendirir. İşini aşkla yaparken
sevgisini ve kalbini de yemeğe katar analarımız ve o sıcacık yemek bereketlenip
ballanır. Öpmeye doyamadığımız, sımsıkı sarılmaktan vazgeçemediğimiz, kokusunu
içimize çekmekten usanmadığımız bir tane sağlam dostumuz olsa sayı olarak
yeterli gelir. Biricik dost, etraftaki tüm insanların ötesinde bir hava verir
ve yalnızlığımızı dolduruverir. Aşka tutulur kalpler, bir sinema şeridi gibi
akıp gider geçmişteki günler.
Rüzgâr gibi geçer ömür. Gün gelir: “Rüzgâr
gibi geçti gençliğim, öpüp koklayarak tutamadım gonca gibi yıllarımı…” diye
hayıflanan ve arzusu hasrete dönüşen insanlarımız çıkar aramızdan. Rüzgâr gibi
esip geçer gençlik yılları, vakti iyi değerlendirince şiir tadında dopdolu
hatıralar bırakır izimizde.
25 Ekim 2017 – Çarşamba, Saat: 00.00