Dört yüz yıl önceydi
Yağız atların yelelerinde koşuyorduk
Henüz kirlenmemiş ufuklara
Yeşil gözlerin düşerken
Aklımın kıyılarında
Tozu çimene katarak
Uçuyorduk …
Ne zaman sefere çıksa duygularım
Karanlığın tam ortasında
Işıksız ağlardım yalınkılıç vuslatına
Hani deme er kişi ağlamaz
Belki yine ağlamazdım ama
Anla işte…
Bu sıra zamanın arkasından koşuyordum
Kollarım kılıç yerine
Keder kaldırıyordu mübarek
Daha bir ağır
Daha bir zayıf
Daha bir sersefil hezeyanlarla
Uğraşıyordu düşüncelerim …
Ellerimde tarifsiz yalnızlık
Yüz yıl daha yaşardım belki
Bin yıl umut tüterdi dudaklarım
Nihayet
Ruhumun çeperinde yansırdı usun
Belki de
Kaçmaya çalışırdım kendimden …
Hiçbir elvedaya el sallamadım
Dudaklarım kurudu
Parmaklarım susumu yazdı
Kınalı saçlarımı taradım
Yüreğime sevdanı koydum
Ve
Allah’a ısmarladım…
Âdem Efiloğlu