SOHBET KÖŞEMİZDE
ŞEMS-İ TEBRİZİ
Ahmet AYAZ
Gaziantep Ekspres
Gazetesi 26.12.2017
………………………………………………………………
Saygıdeğer okurlarım; Bugün buradan, hepinize
merhaba diyorum. Çok eski mekana yeniden döndüm ve sizler ile beraber olmanın sevincini ve mutluluğunu
yaşıyorum. Su aktığı yere bir daha akarmış. Her şeyin bir başı olduğu gibi, bir
de sonu vardır. Hayat bir yerde biter, diğer yerde yeniden başlar. Yeter ki
sağlık mutluluk olsun. Bugünden itibaren sizler ile beraber olacağım, Allah
utandırmasın. Geçen cumartesi günü değil, daha önceki cumartesi günü, bir yılı
aşkın süredir yolumun düşmediği kumru Dergisine uğradım ve orada güzel
insanları gördüm. Elbette, hal ve gidişleri zayıf olduğu için, sınıfta kalan
bazı yaşlılarımız vardı. Onlarla da,
apayrı bir mutluluk yaşadım. Sınıfta
kalan yaşlılarımız üzülmesinler. Çünkü gençlerimizden de sınıfta kalanlarımız
var. Kumru Dergisinin sahibi Av Abdulhadi Bay Şems-i Tebrizi anlatıyordu. Bugün
de ben sizlere “Kaf dağı kadar büyük olsan,
kefene sığacak kadar küçüksün” diyen Şems-i
Tebrizi beraberimde getirdim. Şimdi
sizin ile birlikte öğrenelim diyorum. Öğrenmekte yarar var. Peygamber efendim
“Bilerle bilmeyen bir olmaz” Demiştir. Biz de bilenlerden olalım düşüncesindeyim.
ŞEMS-İ
TEBRİZİ KİMDİR? Şems-i Tebrizi 1185 yılında Tebriz'de doğmuştur. Asıl adı
Mevlana Muhammed'dir. Melik Dad oğlu Ali adında bir zatın oğludur ve
"Şemseddin" yani dinin güneşi lâkabıyla anılmıştır.
Henüz küçük yaşlarda, manevi ilimleri tahsil ederken yetenekleri
ile dikkat çeken Tebrizi, din ilimleri öğrendikten sonra, genç yaşlarında
Tebrizli Ebubekir Sellaf'a talebe olmuş, ismini duyduğu bütün meşhur şeyhlerden
feyz almaya çalışmış ve bu sebeple pek çok yöreleri gezmiştir.
Daha sonraları Secaslı Şeyh Rukneddin, Tebrizli Selahaddin
Mahmut ile mutasavvıf Necmüddin Kübra’nın halifelerinden Centli Baba Kemal'e
intisap ederek onlardan feyz almıştır. Muhammed'in ahlakını örnek alan
Şemseddin-i Tebrizi, devamlı bir arayış içerisinde olmuş, manevî bir işaret
üzerine de Mevlana'yı arayıp bulmuştur. Dünyaya, kılık ve kıyafete önem
vermeyen Şems, Mevlana ile üç-üçbuçuk yıl süren beraberliği neticesinde onun
hayatında yeni ufukların açılmasına vesile olmuş, onu ilahî aşkın potasında
eriterek, kâmil bir Hak aşığı yapmaya muvaffak olmuştur. Şems-i Tebrizi Şam'a
döndüğünde, Mevlana Celaleddin için onun yokluğu dayanılmazdır. Şems'in
varlığını kabullenememiş kimseler, Mevlana Celaleddin'e ileri geri laflar
etmişlerdir. Mevlana'nın bu kimselerden birine verdiği cevap
şöyledir:"Onun ışığı vurmazdan önce ölü bir nakıştım sadece taş
duvarlarınızda. O, elindeki yay ile vurmazdan önce tellerime; hep aynı nameyi
çalıp söyleyen, kendi sesine yabancı bir kuru rebaptım. Ben onun avucunda
bağlar, bahçeler ağaçlar görür; deryalar gibi geniş, deryalar kadar berrak
sular görürüm. Onun avucunda çıkan ağaçların gölgesinde dinlenirim. Lâkin siz
bunların hiçbirini göremezsiniz." der. Bir süre sonra Şems, Celaleddin'in
oğlu Sultan Veled'in çağrısı üzere Konya'ya geri gelir. Celaleddin, bir daha
şehirden ayrılmasın diye, onu bir kızla evlenmeye ikna eder; bu kız
Celaleddin'in evinde evlâtlık olan Kimya Hatun'dur. Kimya Hatun'a gizliden aşık
olan Alaaddin bu durumu hazmedemez ve Şems aleyhtarlarının yanında yer almaya
başlar.
Şems Hicri 645 Miladi 1247 tarihinde Mevlana'da meydana gelen
büyük değişikliği hazmedemeyenler tarafından öldürüldü mü, yoksa geldiği gibi,
kimseye haber vermeden Konya'yı mı terk ettiği bilinmemektedir.
Bu gün Konya’da Şems makamı olarak bilinen, halk ve bilhassa
Mevlevilerce Mevlana türbesinden önce ziyaret edilen bu mescit-türbe de mevcut
sanduka, boş bir sanduka mı, yoksa Mehmet Önder Bey'in bir hatırasında
anlatıldığı gibi, Şems gerçekten burada mı gömülüdür, bu da bilinmez.
Niğde'deki Kesikbaş Türbesi de Şems'e izafe edilir. Bunlardan
ayrı olarak Tebriz'de Geçil denilen mezarlıkta, Hoy'da, Pakistan'ın Multon
şehrinde Şems türbeleri veya makamları vardır. Bunlar çeşitli rivayetlerle
süslenmiştir. Pakistan'lıların söylediklerine göre de Şems, Konya'dan bir gece
yarısı gizlice ayrılmış, batı İran'da Hoy şehrine hareket etmiş ve orada
yerleşmiştir. Şems-i Tebrizi Hoy'da ölür ve orada gömülür. Mezarı, Unesco Dünya
Kültür Mirası'na aday gösterilir. Bir rivayete göre, Mevlana'nın oğlunun,
Şems'i öldürenler arasında olduğudur.
Şems'in Konya'daki türbesi küçük, mütavazi, adeta saklanmış bir
yerdir. Mevalana'nın o ihtişamlı türbesinin yanında -ki Mevlana "en güzel
türbe Gökkubedir" der.- sade, sakil ve sıradan.
Saygıdeğer
okurlarım; Beni unutmayın, sohbet köşemde sizler ile yeniden buluşalım. En güzel ve mutluluk dolu günler,
hep ve hepimizin olsun. Hoşça ve dostça kalınız.