Sayılı günler çabuk geçermiş ya, öyle de oldu… Yılın son ayı ve Kuşadası ziyareti sona ermek üzere, yarın yine yolcuyum Ankara’ya inşallah. Hayatımda ne yolculuklar yaşadım, hepsi kısa ve tadı damağımda kaldı. Gezmek böyle olmalı, kısa ve plansızca… Ne yaşayacağını bilmeden süprizler ve içinde heyecanlar olmalı. Denizi görmek gibi, bazen çılgın dalgalı bazense durgun ve pürüzsüz, ne olacağı belli olmayan rüzgar ve onun getirdiği kapkara bulutlar gibi…


Gördüğüm deniz, dalgaları belli belirsizdi… Kumlar incecik ve deniz öylesi davetkardı! Denize girmeyi çok istedim, kimsecikler yoktu çünkü. Sadece bana ayrılmış bir doğa parçası, parayla alınamayacak kadar mükemmel bir parçayı özgürce kullanmak, onun içinde tuzlarını yuta yuta yüzmek… Ama soğuktu, yüzmeye yüzerdim ama üşütürdüm sanırım, burada geçireceğim diğer günleri yatakta geçirebilirdim… Yapmadım, yapamadım… Ama çok istedim.


Kuşadası’nda çarşıda gezerken, bir çok dükkanın kapalı olduğunu, hatta bazı sokakların ölüm sessizliğinde korkutucu göründüğünü sezinledim. Dükkanlarını açanlar içtikleri çay parasına akşamı ediyorlardı adeta. kafelerde orta yaşlı insanlar, bir kaç çift geyik yapıyorlardı.  Tek tük yabancı gördüm. Onlarda sanki gittiği sokakta kimse yokmuş gibi yürüyorlardı. Birden hatırladım babamın bulunduğu sitede yabancı mülk sahipleri evlerini satıp gitmişler. Yabancılar bizden korkuyorlar sanırım, bize karışmaktan da…


Benim anlamadığım, bu tatil yerlerinde kışın sessizliğinin kader oluşu. Tatil yapmak illaki denize girmek midir? hava kış gibi değildi, en azından gündüzleri sıcaktı… Güneş varken sıcaklık mart ayını andırıyordu. Pekala deniz kenarında yürümek, bir kafede yemek yemek yahut çay içmek… Denizi seyrederek tefekkür etmek, biz, Müslümanlar için bulunmaz bir fırsat olmaz mı? Yazın buralara geldiğinizde yabancıların tarifsiz serbesliğinden uzak, bulmadığınız gevşemeyi kışın pek ala bulabilirsiniz. Buralara sanki yabancılarla paylaşmak için gelir gibiyiz, yabancıları taklit ederek yaz tatili neymiş onlardan öğrenir gibi… Cep telefonumdan resimler aldım turist gibi, rahatça gezdim her yeri, kimseler yokken!  Her yerde turist izlerin silinmişti. Burayı seven yerli halkın her yeri sardığı sıradan bir Anadolu şehrindeki yaşadıklarına şahit olmuştum…


Sessizliğin içinde dirildim, tefekkür ettim. Tenim yüzmedi ama düşüncelerim ve onların izleri yüzdüler, sahilde kumlara bastığım her anımda! Benim bu izlerimi de yazlıkçılar silecekler yakında…


Eğer vaktiniz varsa ve gerçekten dinlemek isterseniz, Kuşadası gibi yerlere gidip, dinlenebilirisiniz. Gerçi kayak yapma zamanı, karda yüzmek daha hoş geliyor insanın kulağına! İlla ki, yüzmek gerekirse, çok şükür ki her yerde ve yılın her zamanda yüzülecek mekan ve ortam var. Çok güzelsin Kuşadası, çok güzelsin vatanım Türkiye…


Saffet Kuramaz

( Çok Güzelsin Vatanım Türkiye başlıklı yazı safdeha tarafından 30.12.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu