Anneannem

Hiç unutmam Anneannemli geçen günlerimi. 

İki katlı kerpiç bir evde otururdu iki oğlu ile beraber. Ev eski yapı. İki kanatlı büyük kapıdan içeriye girdin mi büyük bir avluda bulursun kendini, sağ tarafta hayvan ahırı, bitişiğinde büyük dayımın kaldığı iki odalı bir yapı mevcuttur. Tahta merdivenlerden hanaya çıktın mı, ilk odada oturur anneannem, bitişiğindeki sıra sıra iki odada ise küçük dayım. 

Tuvaleti avlusundadır. Büyük bir yalak üzerindedir çeşme. Mutfak da avludadır, müşterek kullanılır. 

Ne zaman yanına gitsem, Anneannemde manzara aynıdır, tahta gıcırtıları içinde odasına girdiğimde; O, arkası taş yastıklı uzun bir divanın üzerinde bağdaş kurup oturmuş, elinde maşa mangalını karıştırır, mangal ki; Ne mangal... İki kulplu, işlemeli çift kapaklı, ayakları tekerlekli, altı raflı, muhteşem bir mangal. 

Altında hiç eksik olmaz cezvesi, fincan takımı, yanındadır hep kahve hokkası. 

Hemen yapıştırır; 

“ Oğlum geldin mi, sana bir şekerli kahve yapayım!” der, sürer kahve cezvesini mangala, karıştırır, karıştırır, sonra ikram eder değirmende kendi dövüp öğüttüğü kahveyi dumanları tüterek. Çocuğum, pek sevmem kahveyi ama, onun ki bir başkadır işte. Farklı bir lezzet vardır o kahvede... 

Ben kahvemi yudumlarken o uzun uzun sohbete başlar. Genelde annemi anlatır bana, onun talihsizliğinden, bahtsızlığından bahseder. Çok beğenir kızını, çok güzel bulur. Kendi güzeldir ama bahtı güzel değildir dünyalar güzeli Vesile’sinin... 

Ben bir yandan onu dinler, bir yandan odasını incelerdim. Kapının tam karşısında büyük bir yataklık, yastık yorgan dolu. Bir köşede kakma ile özenle işlenmiş bir sandık. Onun yanında yerini değiştirmekten hep korktuğum, iki kişi ile zor kaldırdığımız görkemli bir Kuzine. 

Nedense o hiç kullanmaz Kuzineyi, hep ısınma ihtiyacını mangalı ile sağlar, zaten evi de kerpiç olduğundan bir ısındı mı, bir daha soğumaz. 

Kuzineyi masa gibi kullanır, Ivır-zıvırla doldurur üstünü, kahve değirmeninin yeri de orasıdır, yanında çiğ kahve kavanozu ile birlikte. 

Bir gün yine sohbet ediyoruz, merak ettim,

“Anneanne senin yaşın kaç?” 

Hemen cevapladı o kendi lisanı ile, 

“Bilmenki oğlum, anan gadar varımdır heralde!” 

Çok sevimliydi Anneannem. Tombul, sevimli bir ihtiyar işte. Ben onu çok severdim, o da beni. Askerden geldiğimde vefat etti. 

Annemin dediğine göre; hep beni sorarmış, beni görmeden ölmek istemezmiş, son kez oğlumu göreyim de ondan sonra alsın canımı yaradanım dermiş. 

Kaç geceler sabahlara kadar başında bekledim, ölmesin diye bildiğim duaları okudum yanında. 

Elimde bana ikramda kullandığı kahve fincanı, içinde bu kez su... Pamuğu suya bandırarak ağzına damlatırdım o can suyu dediklerini.

Çaresi olmadı, Anneannemi o yıl kaybettik.

Ama hatıralarını değil...
( Anneannem... başlıklı yazı OlgunOnur tarafından 14.01.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu