Ülküsel olanı, her tür düşünce ve bilginin dışavurumu tam özgür tutulmalıdır. Tabi ki burada söz konusu olan bilimsel bilgi ve düşüncenin dışavurumudur. Duyguları edep eleğinden geçirmeden olduğu gibi topluma açık biçimde özgürce sunmak bir hak sayılamaz. Aslında sorun duyguların, düşüncenin ve bilginin kendisinden çok dışavurum biçiminde ortaya çıkıyor. "Düşünme özgürlüğünün de bir sınırı olmalı mı?" sorusu benim için anlamsızdır. Çünkü, ben sınırlanmış bir düşünme biçimiyle asla sağlıklı düşünebileceğim kanısında değilim. Düşünmede değil de düşüncenin dışavurumunda bazı özgürlük sınırları çekilebilir. Dışavurumu edep ve doğruluk kaygısına çeken sınırlamalar belirlenmelidir. Öyle ishal olmuş bebek gibi düşünce ve duyguları dışarı çıkartmak bir özgürlük hakkı değildir.
"Düşünce eskidir, yeni olan düşünmedir." diyor Jiddu Krishnamurti. Bana göre de düşünce bir olgu, düşünmeyse süreçtir; düşünmeye gem vurulmamalı, özgür kılınmalı... Düşünme sürecinde değil de, düşünmenin olgusu olan düşünce eyleme dönüştüğünde sorunlar yaşanmaktadır..
Düşünmeye gem vurmaksa ancak düşünmenin malzemesini saklamak veya yok etmekle olasıdır. Bu da günümüz dünyasında hemen hemen yapılamaz bir şey olmuştur. Bu nedenle düşünmenin dışarıdan engellenebileceği kanısında değilim. Sadece, bilgiyle düşündürmeyip de bilgiyi sunulduğu biçimiyle kabul ettirici eğitim düşünmenin ufkunu daraltabilir. Öte yanda düşündürücü eğitim almış olsa bile, insanın kendi zihnini bağladığı önyargılı ve mutlak doğru sanılı bilgiler düşünmeyi yanıltılabilir. Yani, insanın sağlıksız bilinçsel ve duygusal varlığıdır sağduyulu düşünmesine engel olan şey. Sağlıklı bilinç kendini özgürce ve sürekli sorgulayabilendir. Sağlıklı duygusal varlık da insanın iç dünyasını vicdan ve utanma edebiyle dışa açma samimiyetiyle oluşur.
İnsan olan özgürlük hakkını insanca yaşamaktan başka seçeneğe zaten meyletmez. Bu bakımdan ele alınca "özgürlükleri insanca yaşamak" pek anlamsız duruyor. Bence, "özgürlükleri insanca yaşatmak" özgür insan emeline daha yapıcı bir deyiş olur.
Schopenhauer, yalın özgürlük algısının dışa vurumu olan “canımın çektiğini yapabilirim” algısıyla davranmayı sertlikle eleştirir. Bu çıkarım ona göre özgürlük tanımına yanıt içermeyen bir sonuç yorumudur. Kişi, sağa veya sola gidebilir, ancak neden sağa veya sola gitmek istediğini bilip de yolun sorumluluğunu üstlenmediği sürece özgür olmuş sayılmaz...
Doğrudur. İnsan neyi ne için yaptığını bilmiyorsa gerçekten özgür sayılmaz. Yani, kendini bilmeyen insan özgür değildir. İnsanın kendini bilmişlik dışında kalan özgürlüğü, salt doğal ve toplumsal varoluşu nedeniyle insan uygarlığının ona tanımış olduğu insan haklarından gelir. Bu yüzden dedim, "özgürlükleri insanca yaşatmalı" diye. Her bir kişinin bireysel ve toplumsal varlığını, yani kendisini bilmiş olduğu varsayılamaz. Yani, özgür davranış hakkı doğuştan gelmez; toplumsal yaşam uzlaşısı bu hakkı verir ve yaşatır. Uzlaşı da herkese tam eşitlikte özgürlük tanımaz; yetki ve ehliyete bağlı olarak kişinin özgürlük sınırları farklı belirlenebilir.
Söz konusu dışavurum özgürlüğü olunca doğası gereği salt bireysel varoluşla ilişkili tutulamıyor. İnsanın bir başına neyi ve nasıl dışavurduğunun özgürlük adına bir değeri yoktur. Çünkü insanın bir başınalığında özgürlüğe gerek duymayan yalnızlık vardır. Toplumsal uzlaşı çerçevesinde özgürlükleri yaşamak herkese hak olurken insanca yaşatmak da kendini bilmiş gerçek özgürlerin görevi olmaktadır.