Bugün dertliyim, dokunsalar ağlayacağım. Derdimi anlatamıyorum birilerine, yedim kafayı. İnsanlar çözüm ararken, neden başkalarını örnek verir, zayıf halkaları yıkmaya çalışır anlamam. Yapılan bir kötü örnek, başka kötülüğe nasıl örnek olur ki… Üstelik verilen örnekte, geçmişin intikamını, şimdi güçlenmiş haliyle, fazlasıyla almış biri tarafından veriliyorsa!
Çözüm üretmek gerekiyor, çözüme bahane bulmak değil. Eğer sorunun çözümü, başına felaket gelmiş birisinden bekleniyorsa, tavsiye etmenin, dinleyip ben en iyisini, uzun süre çalışarak ancak bu hale getirdim, ancak bu şekilde yapabildim, bu şekliyle kabul etmelisin demenin ne manası olabilir ki?
Yıllar önce üniversitede okurken, son sınıfın ikinci döneminde, tek Telekomünikasyon 2 dersinden vize alamamıştım. Eğer vizeyi koparabilmek için hoca iyi niyet gösterirse, sınava çalışır, finalde vererek, en azından ikinci dönemi uzatmam diyerek, bir ümitle hocanın yanına vardım. Durumu bir güzel anlattım. Dediğine göre, vize alamayan benim gibi beş altı arkadaş varmış. Nerdeyse ağlayacak hale geldi benim teklifime, dedi ki, “Sana vize verirsem başkalarıda vize hakkı ister, herkese vize verirsem, benim hocalığımı kim kaale alır ki…Herkese niye vize verdin!” Yahu, benim hayatım mevzu bahis, bir an önce hayata atılmak istiyorum. Anlattım sabırla… Gözü buğulandı. Çözümsüzce konuşmanın devam edeceğini gördüğümden midir nedir, sinirli bir şekilde, Rabbim benim için hayırlısını versin, vize vermezsen verme… dedim ve kapıyı çarparak çıktım odasından. Bu örnekte ki gibi, nerdeyse bu mantıkla karşı kaşıya kaldım bugün. Eğer ben isteğimde diretirsem, başkaları da diretirlermiş… Kardeşim, sen de bende kalıcı değiliz bu dünyada, dert çözücüler de şu anki yerinde! Kimler geldi kimler geçti, neler yapıyorum diyenler hüsran gemisine bindiler! Benim biraz canım yanacak ama bu acıdan fazlasını sen yaşayacaksın emin ol… İnsaf ya… Bana acımıyorsan, kendine acı!
Yazıyorum ama hala canım yanıyor işte! Bir çözüm bulmalıyım. Rabbim bana yar ve yardımcı ol… Bak, Afrin’de ne şartlarda Mehmetçik savaşıyor. Vatanı milleti korumak için nelere katlanıyor. İçten içe, sen onların kaçta kaçını yaşıyorsun ki… Diyorum ama bu da pek teselli vermiyor. Çok örnekleri dolanıp duruyorum, bir çıkış var mı diye. Yazdığım kadar derdimi anlatmayı mı beceremiyorum yoksa. Sanırım aynı frekanstan konuşmuyoruz, bu frekansı yakalayamadım! İmdatttt…
Gece çok geç oldu. Yatsam uyuyabilir miyim acaba, yoksa kabuslar içinde sağa sola döner, inim inim inler miyim ki…. kendime sesleniyorum hala, “Bak, sen Allah’a teslim olmuş aciz bir kulsun, bu sana verilmiş bir sınav, sabır et… Yarın ola hayır ola inşallah! Çık bu vesvese dolu durumdan, abdest al, gece namazı kıl… içinden ne geliyorsa dua et…. Seni anlamayanı Allah’a havale et… Sanmasın ki, ben böyle sıkıntıyla debelenirken, o rahat rahat uyuyor, uyuyamaz! Ama, haydi bencil de olma.. O da uyusun, sağılığını kaybetmesin, aklı selim düşünsün, yanlışından dönsün ve seni anlasın! O an ki dediklerinin ne kadar yanlış olduğunu kabul etsin! De hadi, de… Dua et….”
Yanımda kimse yok ki, konuşsam da biraz rahatlasam. Teselli edecek, içimi boşaltacak da kimse yok! Haydi kalk tembel, kalk. namaz kıl, içinde ne varsa dertleş Rabbinle… O her zaman seni görür ve işitir… Seni motive eder güzel şeylere yeniden. İçine ferahlık katar! Bu arada mute modunda, sessiz sinama gibi televizyon da çalışıyor. O da ne, filmde bir adam suçsuz birini öldürdü aniden… Adamı ordakiler hemen yakaladılar, neden yaptın diyorlar herhalde, benim bugün dediğim gibi… Adam sessizce dinliyor… Polisler geldi ve aldılar adamı arabanın içine. Orada ki öfkeli kalabalık sorunun cevabını alamadı. Çözüm bulamadı benim gibi… Ellerine ne geçtiyse fırlatıyorlar, küfür ediyorlar, sessiz de olsa bunu anlayabiliyorum. Etrafına zarar verdiler ama çözüm bulamadılar. Birileri zarar gördü…Öldürende çoktan gitti… O da ne, katili yakalayanlar bir eğlence merkezindeler, nasıl da eğleniyorlar. Bunu ben neden yapamadım ki…. Bu yaşamdan bir kesit değil mi? Sonuçta kurgulayana göre en kolay yolu seçiyorlar. Filmin 5 dakikalık süresi içinde kahramanlar evleniyor, bakmışsın eşi çocuk doğuruyor. Zaman kavramı benimkiyle uyuşmuyor işte… Ben ise hala o gerçeğin içindeyim. Bağırsam, gecenin bir yarısı… Bir şey oldu sanacaklar boş yere… En iyisi gözümü kapayayım ve hayalen Yedinci boyutta bağırayım. Sessizce! Çözüm bulmayan ve anlamayan o kişiyle de derdimi anlatmaya devam edeyim. Çözüm bul ya, yoksa öleceğim… Dır, dır edip bu tekerleyi tekrar, tekrar diyeceğim! Bu işin hayali bile o kişiye nasıl acı verir kim bilir… Bu acı körleşmiş kalbine tekrar rahmet versin diye!
Saffet Kuramaz