Kusur aramakta ülke olarak bir numarayız. Bir yazı veya şiir yazıyorum beğenilmiyor. Neymiş devrikmiş, neymiş konu şöyle böyleymiş… Neymiş kelime yanlış yazılmış, mış, mış… Kardeşim şu memlekette kaç kişi yazıyor, hani bunu derken devamlılıktan bahsediyorum. Hani yazmaya biraz ara vereyim, turşu olduktan sonra paylaşayım desem buna da nasıl yapmışsın bu turşuyu der, yemezsin de! Hani malzeme ve emek, ayrılan vakit… Bir de demez misin yerken dişim kamaştı. Yuh yani!
Kardeşim, sen eğer yapıcıysan, yazılanı kıskanmıyorsan, bu ne ilham deyip, neden bende ilham olmuyor diyorsan, ne yapayım bu Allah vergisi… Sana da dua ederim… Sen benden daha fazla yaz diye!
Bir yazıya ara versem, ilhamıma da, kalemime de, soğukluk düşüyor. İnsan tembelleşiyor. Hani kalem masada duruyor, almayım diyorum, sonra da bakıyorum ki, elime almaz, küser olmuşum. Şimdi yazmamamı istiyorsan, tembelleşeyim mi?
Birde, adam okuyor, ya diyor, yazdığın Necil Fazıl Kısakürek yahut Nazım Hikmet gibi değil, yazan o olmayınca okumam ki… Falanca gruptayım, yalnızca hocamınkini okurum, başkası yazarsa gözümde değersizdir. Yani kimden korkuyoruz ki… Doğru birse, yol birse, her an Allah’a gitmek istiyorsak, bu aşkla yanıp tutuşuyorsak… Bırak gönlünü özgür, kime giderse gitsin, Allah’ın ilmini isteyen herhangi bir kimse, yanlış ilmin içinde olamaz zaten. Allah onu korur. Okuyan grubun 3 kişi olmuş yahut 3 milyon, mesele sayı değil, mesele Allah’a hizmet olmalı değil mi?
Yazayım derken, bu heves içindeyken, işte birileri frenlemeye çalışıyor. bahaneler hazır. Zaten bahane içerik olarak neyle beslersen besle aynı negatifi yansıtıyor. Sahneye bir koltuk, arka fona doğadan bir resim koy, sonrada otur sanki piknik yapar gibi, seyirciler ne konuştuğunu dinlesin… Yüzlerce koltuk olsa, arka fonda birden fazla tablo veya resim olsa ne farkeder ki… Yok ya illaki ben haklıyım diye ağzın laf yapmaz da, sahneyi eşyayla doldurursan, hiç olur mu? Millet baksın bu eşyalara, sahnede olanlara niye ben kullanmıyorum ki, gidelim hemen Siteler’e varıp satın alalım deyip, esnafı zengin etmenin, israf etmenin manası var mı… Üstelik paran yok belki, sıkışacaksın, almaman gereken faizi alıp günaha girecekin. Sen en iyisi konuş, güzel şeyler anlat, hayal kurayım… Güleyim, kulaklarımda su sesi, gözümde yeşil nasılsa olur!
Hani bu yazıyı da yayınlasam, yazım, gökyüzünde ki yıldızı göremeden uykusu gelecek, sonrada yazımla bana uykucu damgasını vuracaklar… Sırf sen eleştirdin diye yazılara mı küseyim. Beni yıldız görmemeye mahkum ederken yıldıza küserek mi gezeyim. Bak herkese bağırır oldum senin yüzünden, yazmayınca gevşeyemiyorumda… Herkese diyorum, anlatıyorum. Bakın bana kızmayın, başıma kusur arayıcı tarafından şunlar, bunlar geldi. Artık kızmama alışın bundan sonra diyorum.
İşte bir sürü şey yazdım. Şimdilik psikoloğa gitmeme gerek kalmadı. Döktüm içimi, iyi oldu da… Dışarıda yağan kar gibi apak yere düşüyorum. Kayağını alan üzerimde neşeyle kayıyor, gülüp şakalaşan bağrışmaları duyuyorum. Bu sevgi ve paylaşıma rağmen hala yazma diyorsan, yazmayacağım dostum. Küseceğim şu dünyaya! Nasılsa yağan kar eriyecek de! Herkes beni unutur eğer yaşarsam, gelecek kışa kadar! Kar bile yağmaz oldu, havaya kusur buldular diye mi acaba?
Yağan kar arasından başını gösteren çiğdemimdeki kökünü-özümü yemenize sunuyorum. Afiyetle yiyin lütfen! Yeter bu kadar, gecenin derinliğinde uykusuz daha fazla yazmaya vakit ayırıp, hasta olmayayım. İyi geceler, tatlı uykular dilerim! Sevgili dostum sana da… İyi ki varsın, her ne kadar yıldızları saklasan da, senin yüzünden daha fazla yazar oldum. Bu hayali dostumu çok seviyorum…
Saffet Kuramaz