HERKESİN KURTULUŞU KENDİ
ELİNDE VE İRADESİNDEDİR
Firavunun karısı Asiye Allah’a ulaşmayı
diyerek kurtulmuştur;
66/TAHRÎM-11: Ve dareballâhu meselen lillezîne âmenûmreete
fir’avn(fir’avne), iz kâlet rabbibni lî indeke beyten fîl cenneti ve neccinî min
fir’avne ve amelihî ve neccinî minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).
Ve Allah, âmenû olanlara firavunun eşini örnek verdi: “Rabbim, Senin
katında cennette benim için bir ev inşa et ve beni firavundan ve onun
yaptıklarından kurtar. Ve zalimler kavminden beni kurtar.” demişti.
İki peygamberin eşlerinin ihanetine karşılık, azılı bir kâfir olan firavunun
mü'min hanımı îmân edenlere örnek olarak veriliyor. Bu hanım diyor ki:
"Rabbim bana Kendi katında, cennette bir ev yap. Beni hem firavundan hem
de o zalimler kavminden kurtar."
66/TAHRÎM-10: Dareballâhu meselen
lillezîne keferûmreete nûhın vemreete lût(lûtın), kânetâ tahte abdeyni min
ibâdinâ sâlihayni fe hânetâhumâ fe lem yugniyâ anhumâ minallâhi şey’en ve
kîledhulen nâre mead dâhılîn(dâhilîne).
Allah, kâfirlere, Hz. Nuh'un ve Hz.
Lut'un hanımını örnek verdi. İkisi de, salih kullarımızdan iki kulumuzun
(nikâhı) altındaydı. Fakat ikisi de ihanet etti. Bu yüzden ikisine de,
Allah'tan bir şeye (azaba) karşı, onlardan (eşlerinden) bir fayda olmadı
(onları kurtaramadılar). Ve onlara: “İkiniz de ateşe girenlerle beraber (ateşe)
girin.” denildi.
Hz. Nuh ve Hz. Lut'un hanımları onlara
ihanet ettiler. Onların eşlerinin cehennemden kurtulması konusundaki talepleri
hanımlarını cehennemden kurtaramadı. Ve onlara "cehenneme girin"
denildiği ifade ediliyor. Yani Allah, zamanı sıfırlayan sonsuz hızı sebebiyle
kıyâmet koptuktan sonraki zaman parçasından sesleniyor.
Yine Hz. Nuh’un oğlu da Allah’a
ulaşmayı dilemediği için babasına tabi olmadığından tufandan kurtulamamış ver
helak olup gitmiştir. Babasının Peygamber olması oğlunu kurtarmamıştır.
11/HÛD-42: Ve hiye tecrî bihim fî
mevcin kel cibâli ve nâdâ nûhunibnehu ve kâne fî ma'zilin yâ buneyyerkeb meanâ
ve lâ tekun meal kâfirîn(kâfirîne).
Ve o (gemi) onlarla, dağ gibi dalgalar içinde
yüzüyordu. Ve Nuh(a.s), ayrı bir yerde duran oğluna seslendi: “Ey oğulcuğum,
bizimle beraber bin ve kâfirlerle beraber olma!”
Hz. Nuh,
oğlunun kâfirlerle beraber olmasını istememiş ve kenarda duran oğluna,
kendisiyle beraber gemiye binmesini ve kâfirlerle olmamasını söylemiştir. Ama
oğlu gemiye binmemiştir.
11/HÛD-43: Kâle seâvî ilâ cebelin
ya'sımunî minel mâ'(mâi) kâle lâ âsımel yevme min emrillâhi illâ men
rahim(rahime), ve hâle beynehumal mevcu fe kâne minel mugrakîn(mugrakîne).
(Nuh (a.s)'ın oğlu şöyle) dedi:
“Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.” Nuh (a.s): “Bugün Allah'ın
emrinden koruyan bir koruyucu yoktur. (Allah'ın) rahmet ettiği kimseler hariç.”
dedi. Ve ikisinin arasına dalga(lar) girdi ve böylece boğulanlardan oldu.
Nuh (A.S)'ın oğlu, Allahütealâ tarafından boğulanların arasına yazılmış
(Hud-37) ve kendi bu sebeple gemiye binmeyi istememiştir. Kendi iradesiyle
kendisini mahkûm etmiş ve boğulmuştur. Allahütealâ zulmedenler için 37. ayet-i
kerimede diyor ki:
11/HÛD-37:
Vasnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum
mugrekûn(mugrekûne). Vahyimizle
ve Bizim gözetimimizde gemiyi inşa et (yap)! Zulmedenler hakkında Bana hitap
etme. Onlar, muhakkak ki; boğulacak olanlardır.
Peygamber Efendimiz s.a.v. kendisini büyütüp koruyan amcası Ebu Talip
Allah’a ulaşmayı dilemediği için kendisine tabi olmadığından dolayı çok
üzülmüştür. Bunu gören Allahütealâ onun üzülmemesi için kasas-56 ayetini
indirmiştir. Ayette hidayete ermek
isteyen kişinin kim olursa olsun, hangi iyiliği yaparsa yapsın ancak kendisinin
serbest iradesi ile dilemesi halinde ancak hidayete erebileceğini, onu
kendisine ulaştıracağını söyleyerek Peygamberimizin üzülmemesini bildirmiştir.
28/KASAS-56:
İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huve
a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).
Muhakkak ki sen, sevdiğin kişiyi
hidayete erdiremezsin (onun ruhunu Allah'a ulaştıramazsın). Fakat Allah,
dilediğini hidayete erdirir. Ve O, muhtedileri (hidayete erenleri) daha iyi
bilir.
NEFSİNİZİ ALLAH'TAN SATIN
ALMAYA BAKIN
"Ey kızım Fatıma!, Babam
Peygamber diye güvenme Rabbine karşı kulluk vazifeni yap, Eğer Allah'tan
nefsini satın alamazsan vallahi ben bile senin namına hiçbir şey
yapamam..."
Hz. Muhammed S.A.V. (Müslim, İman,89, Hadis no:351)
26/ŞUARÂ-214: Ve enzir aşîretekel akrebîn(akrebîne).
Ve en yakının olan aşiretini uyar.
Cenabı Hak, en büyük vazife olan tebliğ hususunda, " Ve en yakının
olan aşiretini uyar. “ buyurarak, Allah Resul’ünün, işe akrabalarından
başlamasını emretmiştir.
Bu ayet
indirildiğinde Peygamber Efendimiz ailesinin bütün fertlerini, akraba ve yakın
komşularını bir yemekte toplamış ve onlara hitaben; Ben şimdi şu tepenin öbür
tarafında düşman süvarilerinin bulunduğunu ve size saldırmak üzere olduklarını
söylesem bana inanır mısınız?" diye sormuştu. Onlar, "evet
inanırız" çünkü sen el eminsin deyince Efendimiz sözlerine şöyle devam
etmişti: ve "Ben şiddetli bir azaptan
önce size gönderilmiş bir uyarıcıyım." Bana tabi olun diyerek Allaha
teslim olmaya davet etmişti. Bunun üzerine, Ebû Leheb öfkeden yerinde duramaz
hâle gelmiş, hâşâ "Ellerin kurusun. Bunun için mi bizi buraya
çağırdın?" diyerek hakaret etmişti.
Bundan
sonra herkes dağılmış ve Peygamberimiz çok üzülmüşlerdi. Bunun üzerine
Allahütealâ Peygamberimizi teselli etmek için Tebbet suresini inzal etti.
111/TEBBET (MESED)-1:
Tebbet yedâ ebî lehebin ve tebb(tebbe).
Ebu Leheb'in
iki eli kurudu ve helâk oldu.
111/TEBBET (MESED)-2: Mâ
agnâ anhu mâluhu ve mâ keseb(kesebe).
Ona malı ve
kazandıkları bir fayda vermedi.
111/TEBBET (MESED)-3: Se
yaslâ nâren zâte leheb(lehebin).
Alevli ateşe
atılacak.
111/TEBBET (MESED)-4:
Vemreetuh(vemreetuhu), hammâletel hatab(hatabi).
Ve onun,
odun taşıyan kadını da.
111/TEBBET (MESED)-5: Fî
cîdihâ hablun min mesed(mesedin).
Onun boynunda mesedden (bükülmüş liften) bir ip
vardır.
"Ebû
Leheb'in iki eli kurusun. Kurudu da." mealindeki ayet-i kerimeyi ihtiva
eden "Tebbet" Sûresi'nin indirilmesiyle tesellî olan Efendimiz, Ebû
Leheb gibi kimselerin mani olmaya çalışmalarına rağmen Allah'ın emrini yerine
getirmiş, her fırsatta aile ve akrabasına da tebliğ ve irşatta bulunmuştu. Bir
defasında, kavim ve kabilesine seslenerek şöyle buyurmuştu:
"Ey
Kâ'b b. Mürre oğulları! Nefsinizi Allah'tan satın almaya bakın; zira ben,
âhirette sizin adınıza bir şey yapamam!
Ey
Abdimenâf oğulları! Nefsinizi Allah'tan satın almaya bakın; zira âhirette sizin
adınıza bir şey yapmak elimden gelmez!
Ey
Abdülmuttalip oğulları! Nefsinizi Allah'tan satın almaya bakın; zira âhirette
sizin adınıza da bir şey yapamam!"
Efendimiz
kendisine en uzak kabile ve oymaktan başlayıp en yakınlarına gelmiş ve "Ey
Allah Resulünün halası Safiyye, sen de nefsini Allah'tan satın almaya bak, zira
âhirette senin adına da bir şey yapamam!" buyurmuştu.
O Safiyye
(radıyallahu anhâ) ki, Hazreti Hamza'nın kız kardeşiydi. O Safiyye ki, Allah
Resulünün "Havarim" dediği Zübeyr'in anasıydı. O Safiyye ki, Allah
Resulünün öz halasıydı. Buna rağmen İki Cihan Serveri, ona da "Sen de
nefsini Allah'tan satın almaya bak, zira âhirette senin adına da bir şey
yapamam!" demişti.
Efendimiz,
sözlerini o kadarla da bitirmemişti, son olarak kendi kızı Zührem dediği ciğerpâresi Hazreti Fatıma'ya (radıyallahu
anhâ), "Ey Muhammedin kızı Fatıma! Sen de nefsini Allah'tan satın almaya
bak; zira âhirette senin adına da bir şey yapamam." demişti.
Efendimiz,
emri çok iyi anlıyor ve yerine getiriyor; yakınlarından başlayarak hem inzar
ediyor, hem de müjdeliyordu. İnzar ederken, ev halkına ve can parçası kızına da
söyleyeceğini söylüyordu.
Evet, Allah
Resulünün saadet hanesinde sürekli bir haşyet tüter dururdu. Allah Resulünün
bakışlarda her zaman cennetlerin güzelliğini veya cehennemlerin korkutuculuğunu
görüp hissederlerdi. Namaz kılarken huşu içerisinde O'nun titreyip ürpermeleri,
kâh ileriye kâh geriye gidip gelmeleri; O'na bakan herkese Allah'ı
hatırlatırdı. İmam Nesaî naklediyor: "Allah Resulü namaz kılarken içinde
bir güveç kaynıyor gibi ses duyulurdu." Daima ağlamaklı bir hal ve cezbe
ile Allah'a yönelerek namazını öyle kılardı. Peygamber hanesinin sakinleri O'nu
hep Rabb'inin huzurunda, başı yerde, titreyerek ve irkilerek secde eder
vaziyette görürlerdi. Tabii ki, O'nun bu hali bile tek başına bir uyarıydı. Allah'tan
çok korkan ve onu sonsuz seven Nebiler Sultanı'nın, hanım ve evlatlarında da
aynı huşu vardı. Çünkü Allah Resulü, hep yaşadığını söylüyor ve söylediklerini
de davranış biçimleriyle gösteriyordu.
"Kişi
sevdiğiyle beraberdir." diyen Hazreti Muhammed'i seviyorsanız, yolunda
olacaksınız; çünkü ancak yolunda olanlar ötede onun sancağı altında ve
şahitliğinde olacaklardır.
Allah razı olsun.
Burhan AKSU