Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 5.05.2018
Okunma Sayısı : 1075
Yorum Sayısı : 0

HERKESİN KURTULUŞU KENDİ ELİNDE VE İRADESİNDEDİR

 

     Firavunun karısı Asiye Allah’a ulaşmayı diyerek kurtulmuştur;

66/TAHRÎM-11: Ve dareballâhu meselen lillezîne âmenûmreete fir’avn(fir’avne), iz kâlet rabbibni lî indeke beyten fîl cenneti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).                                                                                                                                                                    Ve Allah, âmenû olanlara firavunun eşini örnek verdi: “Rabbim, Senin katında cennette benim için bir ev inşa et ve beni firavundan ve onun yaptıklarından kurtar. Ve zalimler kavminden beni kurtar.” demişti.

     İki peygamberin eşlerinin ihanetine karşılık, azılı bir kâfir olan firavunun mü'min hanımı îmân edenlere örnek olarak veriliyor. Bu hanım diyor ki: "Rabbim bana Kendi katında, cennette bir ev yap. Beni hem firavundan hem de o zalimler kavminden kurtar."

66/TAHRÎM-10: Dareballâhu meselen lillezîne keferûmreete nûhın vemreete lût(lûtın), kânetâ tahte abdeyni min ibâdinâ sâlihayni fe hânetâhumâ fe lem yugniyâ anhumâ minallâhi şey’en ve kîledhulen nâre mead dâhılîn(dâhilîne).

Allah, kâfirlere, Hz. Nuh'un ve Hz. Lut'un hanımını örnek verdi. İkisi de, salih kullarımızdan iki kulumuzun (nikâhı) altındaydı. Fakat ikisi de ihanet etti. Bu yüzden ikisine de, Allah'tan bir şeye (azaba) karşı, onlardan (eşlerinden) bir fayda olmadı (onları kurtaramadılar). Ve onlara: “İkiniz de ateşe girenlerle beraber (ateşe) girin.” denildi.

     Hz. Nuh ve Hz. Lut'un hanımları onlara ihanet ettiler. Onların eşlerinin cehennemden kurtulması konusundaki talepleri hanımlarını cehennemden kurtaramadı. Ve onlara "cehenneme girin" denildiği ifade ediliyor. Yani Allah, zamanı sıfırlayan sonsuz hızı sebebiyle kıyâmet koptuktan sonraki zaman parçasından sesleniyor.

         Yine Hz. Nuh’un oğlu da Allah’a ulaşmayı dilemediği için babasına tabi olmadığından tufandan kurtulamamış ver helak olup gitmiştir. Babasının Peygamber olması oğlunu kurtarmamıştır.

11/HÛD-42: Ve hiye tecrî bihim fî mevcin kel cibâli ve nâdâ nûhunibnehu ve kâne fî ma'zilin yâ buneyyerkeb meanâ ve lâ tekun meal kâfirîn(kâfirîne).

Ve o (gemi) onlarla, dağ gibi dalgalar içinde yüzüyordu. Ve Nuh(a.s), ayrı bir yerde duran oğluna seslendi: “Ey oğulcuğum, bizimle beraber bin ve kâfirlerle beraber olma!”

     Hz. Nuh, oğlunun kâfirlerle beraber olmasını istememiş ve kenarda duran oğluna, kendisiyle beraber gemiye binmesini ve kâfirlerle olmamasını söylemiştir. Ama oğlu gemiye binmemiştir.

11/HÛD-43: Kâle seâvî ilâ cebelin ya'sımunî minel mâ'(mâi) kâle lâ âsımel yevme min emrillâhi illâ men rahim(rahime), ve hâle beynehumal mevcu fe kâne minel mugrakîn(mugrakîne).

(Nuh (a.s)'ın oğlu şöyle) dedi: “Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.” Nuh (a.s): “Bugün Allah'ın emrinden koruyan bir koruyucu yoktur. (Allah'ın) rahmet ettiği kimseler hariç.” dedi. Ve ikisinin arasına dalga(lar) girdi ve böylece boğulanlardan oldu.

     Nuh (A.S)'ın oğlu, Allahütealâ tarafından boğulanların arasına yazılmış (Hud-37) ve kendi bu sebeple gemiye binmeyi istememiştir. Kendi iradesiyle kendisini mahkûm etmiş ve boğulmuştur. Allahütealâ zulmedenler için 37. ayet-i kerimede diyor ki:

11/HÛD-37: Vasnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrekûn(mugrekûne).                                                                                                Vahyimizle ve Bizim gözetimimizde gemiyi inşa et (yap)! Zulmedenler hakkında Bana hitap etme. Onlar, muhakkak ki; boğulacak olanlardır.

     Peygamber Efendimiz s.a.v. kendisini büyütüp koruyan amcası Ebu Talip Allah’a ulaşmayı dilemediği için kendisine tabi olmadığından dolayı çok üzülmüştür. Bunu gören Allahütealâ onun üzülmemesi için kasas-56 ayetini indirmiştir.  Ayette hidayete ermek isteyen kişinin kim olursa olsun, hangi iyiliği yaparsa yapsın ancak kendisinin serbest iradesi ile dilemesi halinde ancak hidayete erebileceğini, onu kendisine ulaştıracağını söyleyerek Peygamberimizin üzülmemesini bildirmiştir.

28/KASAS-56: İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).

Muhakkak ki sen, sevdiğin kişiyi hidayete erdiremezsin (onun ruhunu Allah'a ulaştıramazsın). Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Ve O, muhtedileri (hidayete erenleri) daha iyi bilir.

NEFSİNİZİ ALLAH'TAN SATIN ALMAYA BAKIN 

     "Ey kızım Fatıma!, Babam Peygamber diye güvenme Rabbine karşı kulluk vazifeni yap, Eğer Allah'tan nefsini satın alamazsan vallahi ben bile senin namına hiçbir şey yapamam..."

Hz. Muhammed S.A.V. (Müslim, İman,89, Hadis no:351)

 26/ŞUARÂ-214: Ve enzir aşîretekel akrebîn(akrebîne).                                                                                 Ve en yakının olan aşiretini uyar.

     Cenabı Hak, en büyük vazife olan tebliğ hususunda, " Ve en yakının olan aşiretini uyar. “ buyurarak, Allah Resul’ünün, işe akrabalarından başlamasını emretmiştir.

     Bu ayet indirildiğinde Peygamber Efendimiz ailesinin bütün fertlerini, akraba ve yakın komşularını bir yemekte toplamış ve onlara hitaben; Ben şimdi şu tepenin öbür tarafında düşman süvarilerinin bulunduğunu ve size saldırmak üzere olduklarını söylesem bana inanır mısınız?" diye sormuştu. Onlar, "evet inanırız" çünkü sen el eminsin deyince Efendimiz sözlerine şöyle devam etmişti: ve  "Ben şiddetli bir azaptan önce size gönderilmiş bir uyarıcıyım." Bana tabi olun diyerek Allaha teslim olmaya davet etmişti. Bunun üzerine, Ebû Leheb öfkeden yerinde duramaz hâle gelmiş, hâşâ "Ellerin kurusun. Bunun için mi bizi buraya çağırdın?" diyerek hakaret etmişti.

     Bundan sonra herkes dağılmış ve Peygamberimiz çok üzülmüşlerdi. Bunun üzerine Allahütealâ Peygamberimizi teselli etmek için Tebbet suresini inzal etti.

111/TEBBET (MESED)-1: Tebbet yedâ ebî lehebin ve tebb(tebbe).

Ebu Leheb'in iki eli kurudu ve helâk oldu.

111/TEBBET (MESED)-2: Mâ agnâ anhu mâluhu ve mâ keseb(kesebe).

Ona malı ve kazandıkları bir fayda vermedi.

111/TEBBET (MESED)-3: Se yaslâ nâren zâte leheb(lehebin).

Alevli ateşe atılacak.

111/TEBBET (MESED)-4: Vemreetuh(vemreetuhu), hammâletel hatab(hatabi).

Ve onun, odun taşıyan kadını da.

111/TEBBET (MESED)-5: Fî cîdihâ hablun min mesed(mesedin).

Onun boynunda mesedden (bükülmüş liften) bir ip vardır.

     "Ebû Leheb'in iki eli kurusun. Kurudu da." mealindeki ayet-i kerimeyi ihtiva eden "Tebbet" Sûresi'nin indirilmesiyle tesellî olan Efendimiz, Ebû Leheb gibi kimselerin mani olmaya çalışmalarına rağmen Allah'ın emrini yerine getirmiş, her fırsatta aile ve akrabasına da tebliğ ve irşatta bulunmuştu. Bir defasında, kavim ve kabilesine seslenerek şöyle buyurmuştu:

     "Ey Kâ'b b. Mürre oğulları! Nefsinizi Allah'tan satın almaya bakın; zira ben, âhirette sizin adınıza bir şey yapamam!

     Ey Abdimenâf oğulları! Nefsinizi Allah'tan satın almaya bakın; zira âhirette sizin adınıza bir şey yapmak elimden gelmez! 

     Ey Abdülmuttalip oğulları! Nefsinizi Allah'tan satın almaya bakın; zira âhirette sizin adınıza da bir şey yapamam!"

     Efendimiz kendisine en uzak kabile ve oymaktan başlayıp en yakınlarına gelmiş ve "Ey Allah Resulünün halası Safiyye, sen de nefsini Allah'tan satın almaya bak, zira âhirette senin adına da bir şey yapamam!" buyurmuştu.

     O Safiyye (radıyallahu anhâ) ki, Hazreti Hamza'nın kız kardeşiydi. O Safiyye ki, Allah Resulünün "Havarim" dediği Zübeyr'in anasıydı. O Safiyye ki, Allah Resulünün öz halasıydı. Buna rağmen İki Cihan Serveri, ona da "Sen de nefsini Allah'tan satın almaya bak, zira âhirette senin adına da bir şey yapamam!" demişti.  

     Efendimiz, sözlerini o kadarla da bitirmemişti, son olarak kendi kızı Zührem dediği  ciğerpâresi Hazreti Fatıma'ya (radıyallahu anhâ), "Ey Muhammedin kızı Fatıma! Sen de nefsini Allah'tan satın almaya bak; zira âhirette senin adına da bir şey yapamam." demişti. 

     Efendimiz, emri çok iyi anlıyor ve yerine getiriyor; yakınlarından başlayarak hem inzar ediyor, hem de müjdeliyordu. İnzar ederken, ev halkına ve can parçası kızına da söyleyeceğini söylüyordu.

     Evet, Allah Resulünün saadet hanesinde sürekli bir haşyet tüter dururdu. Allah Resulünün bakışlarda her zaman cennetlerin güzelliğini veya cehennemlerin korkutuculuğunu görüp hissederlerdi. Namaz kılarken huşu içerisinde O'nun titreyip ürpermeleri, kâh ileriye kâh geriye gidip gelmeleri; O'na bakan herkese Allah'ı hatırlatırdı. İmam Nesaî naklediyor: "Allah Resulü namaz kılarken içinde bir güveç kaynıyor gibi ses duyulurdu." Daima ağlamaklı bir hal ve cezbe ile Allah'a yönelerek namazını öyle kılardı. Peygamber hanesinin sakinleri O'nu hep Rabb'inin huzurunda, başı yerde, titreyerek ve irkilerek secde eder vaziyette görürlerdi. Tabii ki, O'nun bu hali bile tek başına bir uyarıydı. Allah'tan çok korkan ve onu sonsuz seven Nebiler Sultanı'nın, hanım ve evlatlarında da aynı huşu vardı. Çünkü Allah Resulü, hep yaşadığını söylüyor ve söylediklerini de davranış biçimleriyle gösteriyordu.  

      "Kişi sevdiğiyle beraberdir." diyen Hazreti Muhammed'i seviyorsanız, yolunda olacaksınız; çünkü ancak yolunda olanlar ötede onun sancağı altında ve şahitliğinde olacaklardır.

 

Allah razı olsun.

Burhan AKSU

( Herkesin Kurtuluşu Kendi Elinde Ve İradesindedir başlıklı yazı mihrimah tarafından 5.05.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu