TABİİYET
YAŞAYAN BİRİSİNE OLMASI GEREKİR.
Hiç bir Peygamber veya evliya asla ‘‘Ben
öldükten sonra da beni severek ve sözlerimi okuyarak bana tabi olmuş olursunuz’’ dememiş.
Bakın Hz İbrahim aleyhisselam (Meryem 43 ayetinde) kendisi gibi aynı dönemde
yaşayan babasına diyor ki ‘‘BANA TABİ OL’’.
19/MERYEM-43: Yâ ebeti innî kad
câenî minel ilmi mâ lem ye’tike fettebi’nî ehdike sırâtan seviyyâ(seviyyen).
Ey
babacığım, muhakkak ki bana, sana gelmeyen bir ilim gelmiştir! Öyleyse bana
tâbî ol. Seni, Sıratı Seviye'ye (düzgün, seviyeli, Allah'a ulaştıran yola) hidayet
edeyim (ulaştırayım).
Allahütealâ, Hz. İbrahim'i irşad makamının
sahibi kılmıştır. Nebî olduğu için de huzur namazının imamıdır. Ve kendisine
ilim verilen, insanları hidayete erdiren kişidir. Onun için "Seni ben,
Allah'a ulaştıran seviyeli bir yola hidayet edeyim, ulaştırayım." demektedir.
Kim mürşidine tâbî olursa, ruhu vücudundan
ayrılarak birinci yatay Sıratı Mustakîm üzerinde olur. İşte bu Sıratı
Seviyye'dir. Kişinin ruhunu Devrin İmamı'nın dergâhı'na ulaştırır.
Bir putperest olan babası Hz. İbrahim'e
tâbî olsaydı, mutlaka o hedefe ulaşacaktı. Peygamber Efendimiz (S.A.V) de
amcasını Allah'ın yoluna almak için çok uğraştı ama amcası kabul etmedi.
Kendinden küçük, oğlu yerindeki birisine tâbî olmak, ona ağır geliyordu. Ve
neticede de Allah'ın yoluna giremeden, hidayete eremeden öldü. Allahütealâ o
yüzden buyuruyor ki:
28/KASAS-56: İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men
yeşâ’(yeşâu), ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).
Muhakkak ki sen, sevdiğin
kişiyi hidayete erdiremezsin (onun ruhunu Allah'a ulaştıramazsın). Fakat Allah,
dilediğini hidayete erdirir. Ve O, muhtedileri (hidayete erenleri) daha iyi
bilir.
Peygamberlerin sonuncusu ve sultanı olan
Hazreti Muhammed Mustafa s.a.v Efendimiz için de aynı kanun geçerlidir. Onunla
gelen Şeriat tüm kâinat için gerekli olmasına rağmen hidayete erdirme açısından,
sadece kendi döneminde yaşayan ve kendisine; Hidayet ermek için tabi olan
sahabeyi hidayete erdirdi ve bu fiziki tabiyyet ile oldu.
11/HÛD-112: Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu
bi mâ ta’melûne basîr(basîrun).
Artık sen, sana
tövbe ederek, tâbî olanlarla birlikte emrolunduğun gibi istikamet üzere ol. Ve
azgınlık yapmayın (aşırı gitmeyin). Muhakkak ki O, yaptıklarınızı görendir.
Peygamber Efendimiz bu ayet için beni
kocattı demiştir.
Peki Peygamberimizin vefatından sonra
herkes kime biat etti ve tabi oldu? El cevap : Hz Ebubekkir’e, sonra Hz. Ömer’e
sonra Hz. Osman ve sonra da Hz. Ali’ye ve Velayet noktasında olanlarda bu
tabiyet devam etti. Peygamberimiz de hadislerinde derki; “Her asrın başında Allah
bir müceddid gönderir.” Gönderen Allah, dikkatinizi çekerim!
9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne
minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve
radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ
ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında
iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir
kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan
(Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne)
ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara
tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır.
Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen
kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.
Tevbe suresinin 100’ncü ayetindeki ilahi
kanuna baktığımızda, Sahabeden sonra gelen nesilden Hidayete ermek isteyip de
Sahabeye tabi olan bir gurup vardır. İslam tarihinde bu guruba “TABİİN” denir.
Onlardan sonra gelenler TABİİNE tabi olduklarından onlara da “TEBEÜTTABİİN”
denilmiştir. Sahabenin hepsi Peygamberimizin işradı ile son noktaya
ulaşmışlardı. Tüm sahabe mürşid olmuştu. Hidayete vesile olan Veli Mürşidlerdi.
Ve Tabiinden olanlar ‘‘BİZ ZATEN PEYGAMBERİMİZE TABİYİZ, SİZE NE GEREK VAR’’
demediler. Hidayete ermek için bir Veli mürşide tabi olmak farzdır ve Hidayete
ermeyi Allah’tan istemek de îmâni bir konudur.
Peygamber (s.a.v) buyurdu : “Allah
her yüz sene başında bu dini yenileyecek bir müceddid (Allah’ın emri ile dinde
ictihad etme yetkisinde olan bir elçi) gönderir.” (Ebu Davud, C.4, S.480.)
Allah her asırda Hidayete erdiren Zamanın
İmamını da gönderir ve her millete Hidayete vesile olan Veli Mürşidleri de
gönderir. Allah bu kanununu hiç değiştirmez. Bediüzzaman Said-i Nursi
hazretlerinin vefatından sonra da yerine devrin imamı görevlendirmiştir ve bu
kanun değişmez ve kıyamete kadar devam edecek olan ilahi bir kanundur. Vefat
eden Müceddid yerine Allah velilerden başka bir müceddid gönderir.
Fetih suresinin 10’uncu ayetine bakarsak “tabiyetin
olmazsa olmaz şartının el üstünde el olmasıdır.”
48/FETİH-10: İnnellezîne
yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe
men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede
aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen). Muhakkak ki onlar, sana
tâbî oldukları zaman Allah'a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah
senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş
olduğundan) Allah'ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde
sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah'a verdiği yeminleri, ahdleri yerine
getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah'a olan ahdlerine
vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en
büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine
erdirilecektir).
“Peygamber Efendimiz bize direkt
olarak şahit değildir. Bize şahit olacak olan devrimizin imamıdır. Peygamber
efendimiz ise şahitler üstünde şahittir…”
22/HACC-78: Ve câhidû fillâhi hakka cihâdih(cihâdihî), huvectebâkum ve
mâ ceale aleykum fid dîni min harac(haracin), millete ebîkum ibrâhîm(ibrâhîme),
huve semmakumul muslimîne min kablu ve fî hâzâ li yekûner resûlu şehîden
aleykum ve tekûnû şuhedâe alen nâs(nâsi), fe ekîmûs salâte ve âtuz zekâte
va’tesımû billâh(billâhi), huve mevlâkum, fe ni’mel mevlâ ve ni’men
nasîr(nasîru).
Ve Allah'ta hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti. Dinde sizin için bir zorluk
kılmadı ki; o, babanız İbrahim (A.S)'ın dînidir. O, sizi daha önce de
“müslümanlar” (Allah'a teslim olanlar) olarak isimlendirdi. Bunda da (Kur'an’ı
Kerim'de de), Resul size şahit olsun ve siz de insanlara şahitler olasınız
diye. Öyleyse namazı ikame edin (kılın), zekâtı verin, Allah'a sarılın
(Allah'ın Zat'ında yok olun). O, sizin Mevlâ'nız. (O), ne güzel Mevlâ (dost) ve
ne güzel yardımcı.
16/NAHL-89: Ve yevme neb’asu fî kulli ummetin şehîden aleyhim min
enfusihim ve ci’nâbike şehîden alâ hâulâ(hâulâi), ve nezzelnâ aleykel kitâbe
tibyânen likulli şey’in ve huden ve rahmeten ve buşrâ lil muslimîn(muslimîne). Ve
o gün, bütün ümmetlerin içinde, onların üzerine, onların kendilerinden bir
şahit beas ederiz (vazifeli kılarız). Ve seni de onların üzerine şahit olarak
getirdik. Ve sana, her şeyi beyan eden (açıklayan), hidayete erdiren ve rahmet
olan Kitab'ı, Müslümanlara (Allah'a teslim olanlara) müjde olarak indirdik.
Kıyâmet günü, bütün ümmetlerin içinde her
devir için ayrı bir Resul olacaktır. Şu anda da dünya üzerindeki bütün
milletlerde Allah'ın bir veli Resulü vardır.
Kıyâmet günü her devirdeki veli Resuller,
kendi devirlerinde yaşayan Allah'ın mürşidlerinin şahidi olarak orada bulunacaklardır.
Bunlar Allah'ın irşad makamına tayin ettiği mürşidler olup bu mürşidler de daha
alt kademedeki mürşidlerin şahidi olacaklardır. Bu şahitler, neticede kiramen
kâtibin meleklerinin şahitliği ile 7 tane olurlar.
Kıyâmet günü, Allahütealâ'nın üzerinde
durduğu nokta olan şahadet müessesesi; Allah'a ulaşmayı dilemeye ve tâbiiyete
şahadettir. Allah'a göre önemli olan bunlardır. Bunun dışındaki olayların
şahadeti zaten kiramen kâtibin meleklerinin ortaya koyduğu 3 boyutlu hayat
filminde mevcuttur. Bu, şahidi gerektirmeyen bir muhteşem dizayndır, Mahkeme-i
Kübra'dır.
Allahütealâ'nın dizaynı içerisinde
şahadet müessesesi yukardan aşağıya, alt alta yürümektedir. Her devirdeki
devrin imamı, o kavmin şahidi, aynı zamanda bütün diğer kavimlerdeki Resullerin
de şahididir. Allahütealâ, Devrin İmamı Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in diğer
bütün kavimlerdeki Resullerin de şahidi olduğunu söylemektedir. O Resuller de
Allah'ın hidayete vesile kıldığı, dalâletteki insanların hidayete adım
atmalarına sebep olan, Allah'ın tayin ettiği mürşidlerdir. Daha aşağıda
kendilerine tâbî olunan mürşidler vardır. Daha alt kademeye doğru inen bir
istikamette 7 şahit oluşmaktadır. 7. ve en alttaki şahit, kiramen kâtibin
meleklerinin önündeki şahittir. 3 boyutlu olarak hayat filmini çeken kameraman
(sürücü) bir de şahit vardır.
Kıyâmet günü her devirdeki bütün
devrin imamları, bütün kavimlerdeki Resullerin şahidi olacaktır ve aşağıya
doğru, 7 kademede şahadet müessesesi tamamlanacaktır.
Allah razı
olsun
Burhan AKSU
Yazarın
Önceki Yazısı