HİÇ KİMSE ALLAH’IN KOYMADIĞI CEZALARI KOYMA
YETKİSİNİN SAHİBİ DEĞİLDİR…!
KURAN AYETLERİNDEKİ HÜKÜM HER KES İÇİN AYNIDIR, BU GÜNE KADAR HİÇ BİR
HARFİ DAHİ DEĞİŞMEMİŞ VE KIYAMETE KADAR DA DEĞİŞMİYECEKTİR. ÇÜNKÜ KURAN’A ALLAH
KEFİLDİR.
BU NEDENLE KURANDA ALLAHIN GÜNAHLARA VERDİĞİ
CEZA MİSLİ KADARDIR. SEVAPLARA VERDİĞİ CEZA DA NORMAL ŞARTLARDA ON MİSLİDİR. BU
NEDENLE ORUCU BOZMANIN CEZASI 61 GÜN DEĞİL, SADECE MİSLİ KADARDIR. KİMSE
YAPTIĞINDAN FAZLA BİR CEZA İLE CEZALANDIRILAMAZ.BUNUN AKSİNİ SÖYLEMEK ALLAH’IN
AYETLERİNE KARŞI GELMEK VE ALLAH’IN YERİNE HÜKÜM VERMEKTİR….!
40/MU'MİN-40: Men amile seyyieten fe lâ yuczâ illâ mislehâ, ve men
amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu'minun fe ulâike yedhulûnel cennete
yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb(hisâbin). Kim
seyyiat (şerr, derecat düşürücü ameller) işlerse mislinden daha fazla
cezalandırılmaz. Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat (nefsi ıslâh
edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar, (îmânı artan) mü'minlerdir.
Onlar, cennete konulacak ve hesapsız rızıklandırılacaktır.
28/KASAS-84: Men câe bil haseneti fe lehu hayrun minhâ ve men câe bis
seyyieti fe lâ yuczellezîne amilûs seyyiâti illâ mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Kim hasenat ile (pozitif dereceler ile) gelirse o taktirde ona, ondan
daha hayırlısı vardır. Ve kim seyyiat ile (negatif dereceler ile) gelirse, işte
o zaman kötü amel yapanlar "yaptıklarından başkası (fazlası) ile
cezalandırılmazlar. (Derecat kaybedenlerin cezası kazandıkları dereceler
kaybettikleri derecelerden çıkarıldıktan sonra kalan dereceler kadardır.)
6/EN'ÂM-160: Men câe bil haseneti fe lehu aşru emsâlihâ, ve men câe bis
seyyieti fe lâ yuczâ illâ mislehâ ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne). Kim
(Allah'ın huzuruna) bir hasene ile gelirse, artık onun on misli, onundur.Ve kim
bir seyyie ile gelirse, o zaman onun mislinden başkası ile cezalandırılmaz. Ve
onlar zulmolunmazlar.
AMA
SIRATI MÜSTAKİM ÜZERİNDE ALLAH’A DOĞRU RUHU SEYRİ SÜLȖKA ÇIKMIŞ DOSTLARINA GÖK
KATLARINDA RUHU ALLAHA ULAŞANA KADAR BİRE YÜZDEN BİRE YEDİYÜZE KADARDIR.
2/BAKARA-261: Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke
meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu
habbeh(habbetin), vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Mallarını
Allah yolunda harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane
(tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir.
Allah, dilediği kimse için (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah
Vâsi'dir, Alîm'dir.
KURANDA ALLAHÜTEALA 61GÜNLÜK CEZANIN KİMLER
İÇİN UYGALANACAĞINI AYETLERLE BELİRTMİŞTİR. VE ALLAH BİZ DİYOR BU KİTAPTA
HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK. HEPSİNİ MİSALLERİYLE SİZE AÇIKLADIK;
6/EN'AM – 38: Ve mâ min dâbbetin fîl ardı ve lâ tâirin yatîru bi
cenâhayhi illâ umemun emsâlukum, mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in summe ilâ
rabbihim yuhşerûn (yuhşerûne). Ve yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan ne
varsa (4 ayaklı) hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki;
sizin gibi ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra
Rab'lerine haşrolunacaklar (olunurlar).
18/KEHF – 54: Ve lekad sarrafnâ fî hâzel kur'âni lin nâsi min kulli
mesel (meselin), ve kânel insânu eksere şey'in cedelâ (cedelen). Ve andolsun ki; bu Kur'ân-ı Kerim'de, insanlara bütün meseleleri
(misalleri) açıkladık. Ve insan, konuların çoğunda cidalleşen (kavga eden) dir.
2/BAKARA – 26: İnnallâhe lâ yestahyî en yadribe meselen mâ beûdaten fe
mâ fevkahâ fe emmellezîne âmenû fe ya’lemûne ennehul hakku min rabbihim, ve
emmellezîne keferû fe yekûlûne mâzâ erâdallâhu bi hâzâ meselâ (meselen),
yudıllu bihî kesîran ve yehdî bihî kesîrâ (kesîran) ve mâ yudıllu bihî illel
fâsıkîn (fâsıkîne). Hiç şüphesiz Allah, bir sivrisineği, hatta onun üstünde olanı da misal
vermekten çekinmez. Fakat âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler), onun
Rab'lerinden bir hak olduğunu muhakkak ki bilirler. Kâfirler (Allah'a ulaşmayı
dilemeyenler) ise: “Allah, bu misalle ne demek istedi?” derler. (Allah) onunla
birçoğunu dalâlette bırakır, birçoğunu da onunla hidayete erdirir. Ve
fasıklardan başkasını dalâlette bırakmaz.
22/HACC-73: Yâ eyyuhen nâsu duribe meselun festemiû leh(lehu),
innellezîne ted’ûne min dûnillâhi len yahlukû zubâben ve levictemeû leh(lehu),
ve in yeslubhumuz zubâbu şey’en lâ yestenkızûhu minh(minhu), daufat tâlibu vel
matlûb(matlûbu).
Ey insanlar! (Size), bir örnek verildi. Öyleyse onu dinleyin. Muhakkak
ki Allah'tan başka taptıklarınız, bir sinek dahi yaratamazlar, onun için (onu
yaratmak için) biraraya gelip toplansalar bile. Ve eğer sinek, onlardan bir şey
kapıp kaçsa, onu ondan (sinekten) alamazlar. Talip (isteyen) de talep edilen
(istenen) de aciz.
Ayetlerde gördüğümüz gibi herkes için geçerli
olan ceza; Bir kötülüğe karşılık yalnızca bir günah olmakta ve misli kadar
kısas uygulanmaktadır. Bu nedenle Ramazan ayında oruç bozmanın cezası ile
ilgili 61 gün hiç geçmemektedir. Halbuki aşağıdaki ayetlerde farklı suçlar için
60 günlük keffaret oruçları açık olarak bildirilmiştir.
58/MUCADELE – 1: Kad semiallâhu kavlelletî tucâdiluke fî zevcihâ ve
teştekî ilallâhi vallâhu yesmeu tehâvurekumâ, innellâhe semî’un basîr
(basîrun). Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyet edenin
(kadının) sözünü işitmişti. Ve Allah, sizin konuşmalarınızı işitir. Muhakkak ki
Allah; en iyi işitendir, en iyi görendir.
58/MUCADELE – 2: Ellezîne yuzâhirûne minkum min nisâihim mâ hunne
ummehâtihim, in ummehâtuhum illellâî velednehum, ve innehum le yekûlûne
munkeren minel kavli ve zûrâ (zûren), ve innellâhe le afuvvun gafûr (gafûrun). İçinizden (sizden) kadınlarına sırt çevirenler (arkalarını dönenler)
ki, onlar (eşleri) kendilerinin anneleri değildir. Onların anneleri, sadece
onları doğuranlardır. Ve muhakkak ki onlar, gerçekten inkâr edici (çirkin) ve
günaha sokan (ağır) bir söz söylüyorlar. Muhakkak ki Allah; mutlaka affeden ve
mağfiret edendir.
58/MUCADELE – 3: Vellezîne yuzâhirûne min nisâihim summe yeûdûne li mâ
kâlû fe tahrîru rekabetin min kabli en yetemâssâ, zâlikum tûazûne bih (bihî),
vallâhu bi mâ ta’melûne habîr (habîrun). Onlar ki, kadınlarına sırt çevirip, sonra söyledikleri şeyden geri
dönerler. O taktirde temas etmeden önce bir köleyi azad etsin (serbest
bıraksın). İşte size bu vaazediliyor (yapmanız gerekenler öğüt veriliyor). Ve
Allah, yaptıklarınızdan haberdar olandır.
58/MUCADELE – 4: Fe men lem yecid fe siyâmu şehreyni mutetâbiayni min
kabli en yetemâssâ, fe men lem yestetı’ fe ıt’amu sittîne miskînâ (miskînen),
zâlike li tû’minû billâhi ve resûlih (resûlihî), ve tilke hudûdullâh
(hudûdullâhi), ve lil kâfirîne azâbun elîm (elîmun). Artık kim (azad edecek köle veya cariye) bulamazsa, o taktirde
(eşlerine) temas etmeden önce iki ay devamlı (ardarda) oruç tutsun. Fakat kimin
(oruca) gücü yetmezse, o zaman altmış miskini (çalışmaktan aciz, yaşlı kimseyi)
doyursun. İşte bu, Allah'a ve O'nun Resûl'üne îmân ettiğiniz içindir. Ve bu,
Allah'ın hudududur ve kâfirler için elîm azap vardır.
4/NİSA – 92: Ve mâ kâne li mu’minin en yaktule mu’minen illâ hataâ
(hataen), ve men katele mu’minen hataen fe tahrîru rakabetin mu’minetin ve
diyetun musellemetun ilâ ehlihî illâ en yessaddakû, fe in kâne min kavmin
aduvvin lekum ve huve mu’minun fe tahrîru rakabetin mu’mineh (mu’minetin), ve
in kâne min kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun fe diyetun musellemetun ilâ
ehlihî ve tahrîru rakabetin mu’mineh (mu’minetin), fe men lem yecid fe sıyâmu
şehreyni mutetâbiayni tevbeten minallâh (minallâhi), ve kânallâhu alîmen hakîmâ
(hakîmen). Bir mü'minin, bir mü'mini öldürmesi, hata ile öldürmesi hariç olamaz
(caiz değildir) ve kim bir mü'mini bir hata sonucu öldürürse, mü'min bir köle
azad etmesi ve ölenin ailesine bir diyet teslim edilmiş olması gerekir. Ancak
onların (o diyeti) sadaka olarak (bağışlamaları) hariç. Ve eğer o (hata ile
öldüren) mü'min, size düşman olan bir kavimden ise mü'min bir köle azad etmesi
gerekir. Ve eğer sizinle arasında anlaşma bulunan bir kavimden ise o zaman
ölenin ailesine teslim edilmiş bir diyet ve bir de mü'min bir köle azad etmesi
gerekir. (Bunları yapmaya imkân) bulamayan kimse de Allah tarafından tövbesinin
kabulü için ardarda iki ay oruç tutsun ve Allah, hakkıyla bilen (Alîm), hüküm
sahibi (Hakîm) 'dir.
2/BAKARA – 184: Eyyâmen ma’dûdât (ma’dûdâtin), fe men kâne minkum
marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar (uhara) ve alellezîne
yutîkûnehu fidyetun taâmu miskîn (miskînin), fe men tatavvaa hayran fe huve
hayrun leh (lehu), ve en tesûmû hayrun lekum in kuntum ta’lemûn (ta’lemûne). (Farz kılınan oruç) sayılı günlerdir. Fakat sizden kim hasta veya
yolculukta olursa, o taktirde (tutamadığı günlerin sayısı), diğer (başka)
günlerden (oruç tutarak) tamamlanır. (İhtiyarlıktan veya iyileşmesi umulmayan
bir hastalıktan dolayı) ona (oruç tutmaya) güç yetiremeyenlerin, bir yoksulu
(sabah, akşam) doyuracak (kadar) bir fidye vermesi (gerekir). Artık kim isteyerek
(gönülden) bir hayır yaparsa (orucunu veya fidyeyi artırırsa), işte o, kendisi
için bir hayırdır. Oruç tutmak sizi için daha hayırlıdır, keşke bilseydiniz.
Normal olarak ayette belirtilen yolculukta
tutulamayan orucun karşılığı bir gün oruç tutmak olup, hasta iken tutulamayan
oruçların karşılığı da yine yoksulları doyurma fidyesidir
Öyleyse ayetlerde de görüldüğü gibi orucu
bozmanın cezası 61 gün olarak belirtilmediğine göre bir güne karşılık 61 gün
değil, ALLAH’ın ceza kanunlarına uygun olarak ancak bir güne bir gün olması
gerekmez mi?. ALLAH’ın vermediği bir cezayı insanların vazetmesi caiz olabilir
mi?
Allah razı olsun.
Burhan AKSU