PEYGAMBER
EFENDİMİZ VE SAHABE TASAVVUFU YAŞADILAR.
Peygamber Efendimiz ve sahabe tasavvufu
yaşadılar. Tasavvuf Kur’an’ın tamamının yaşanmasıdır. İslam teslim demektir.
Hepsi 7 kademede 4 teslimi yaşamışlardır.
3/ÂLİ İMRÂN-119: Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve
tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev
addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe
alîmun bi zâtis sudûr(sudûri). İşte siz
(mü'minler) böylesiniz, siz onları seversiniz ve onlar sizi sevmezler ve siz
kitabın tamamına îmân edersiniz. Ve sizinle karşılaşınca “Biz îmân ettik.”
dediler, yalnız kaldıkları zaman, size karşı öfkelerinden parmak uçlarını
ısırdılar. De ki: “Öfkenizden ölün.” Muhakkak ki Allah, sinelerde olanı en iyi
bilendir.
Hepsi 14 asır evvel Allah’a ulaşmayı dilemişler.
Böylece şeytan ve taguta kul olmaktan kurtulup Allah’a kul olmayı başarmışlar.
39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi
lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi). Ve
onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler
(kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a
ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Hepsi Peygamber Efendimiz s.a.v.’e hem
erkekler hem de kadınlar elini öperek tabi olmuşlar.
48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ
yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ
yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi
ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah'a tâbî olurlar.
Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için
ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah'ın eli vardır. Bundan sonra kim
(ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah'a verdiği
yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim
de Allah'a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine
getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine
ve dünya saadetine erdirilecektir).
60/MUMTEHİNE-12: Yâ eyyuhen nebiyyu izâ câekel mu'minâtu yubâyi'neke
alâ en lâ yuşrikne billâhi şey'en ve lâ yesrikne ve lâ yeznîne ve lâ yaktulne
evlâdehunne ve lâ ye'tîne bi buhtânin yefterînehu beyne eydîhinne ve
erculihinne ve lâ ya'sîneke fî ma'rûfin fe bâyı'hunne
vestagfirlehunnallâh(vestagfirlehunnallâhe) innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun). Ey nebî (peygamber)!
Mü'min kadınlar; Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinada
bulunmamak, evlâtlarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira
uydurmamak, maruf bir iş konusunda sana asi olmamak üzere, sana tâbî olmak için
geldikleri zaman, artık onların biatlerini kabul et ve onlar için Allah'tan
mağfiret dile. Muhakkak ki Allah; Gafur'dur (mağfiret edendir, günahları sevaba
çevirendir), Rahîm'dir (Rahîm esması ile tecelli edendir).
Hepsi ruhlarını Allah’a ulaştırıp ermiş
evliyası oldular.
6/EN'ÂM-71: Kul e ned’û min dûnillâhi mâ lâ yenfeunâ ve lâ yadurrunâ ve
nureddu alâ a’kâbinâ ba’de iz hedânâllâhu kellezîstehvethuş şeyâtînu fîl ardı
hayrâne lehû ashâbun yed’ûnehû ilel hude’tinâ, kul inne hudallâhi huvel hudâ,
ve umirnâ li nuslime li rabbil âlemîn(âlemîne).
De ki: “Bize fayda ve zarar vermeyen Allah'tan başka şeylere mi dua
edelim? Bizi Allah'ın hidayete erdirmesinden sonra, yeryüzünde şeytanların
kandırıp, şaşkın bıraktığı, arkadaşlarının da “bize hidayete gel” diye
çağırdığı kimse gibi topuklarımızın üzerinde geriye mi döndürülelim?” De ki:
“Muhakkak ki, Allah'a ulaşmak, o, hidayettir ve biz âlemlerin Rabbine teslim
olmakla emrolunduk.”
Hepsi fizik bedenlerini yani veçhlerini
Allah’a teslim ettiler
3/ÂLİ İMRÂN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve
menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e
eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel
belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi). Bundan sonra eğer seninle
tartışırlarsa o zaman onlara de ki: “Ben ve bana tâbi olanlar vechimizi (fizik
vücudumuzu) Allah'a teslim ettik.” O kitab verilenlere ve ümmîlere: “Siz de
vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim ettiniz mi?” de. Eğer teslim
ettilerse, o taktirde, hidayete ermişlerdir. Ve eğer yüz çevirirlerse, o zaman
sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir.
Hepsi nefslerini tezkiye ve tasfiye ederek
Allah’a teslim ettiler. Ve ulul elbab oldular. Kalp gözleri ve kalp kulakları
açıldı. Birinci gök katına kadar olan yıldızlar âlemini ve cehennem katlarını
kalp gözleri ile gördüler.
39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne
ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl
elbâb(elbâbi). Onlar,
sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın
hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).
İhlasa ulaşarak muhlis kullar oldular.
2/BAKARA-139: Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve
lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum ve nahnu lehu muhlisûn(muhlisûne).
De ki: “Allah hakkında bizimle mücâdele mi ediyorsunuz? Ve O, bizim de
Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Ve, bizim amellerimiz bize, sizin
amelleriniz de size aittir. Ve biz, O'na muhlis olanlarız (dîni O'na hâlis
kılanlarız).”
Ve hepsi iradelerini de Allah’a teslim
ederek irşada ulaştılar. Allah onları irşada memur ve mezun kıldı. Hepsi
Allah’ın mürşidleri oldular. Bu nedenle tabiin sahabeye tabi oldular. Hepsi hem
sahabe hem de daha belki çoğu daha hayatta bile olmayan tabiin dünya hayatını
yaşarken adn cennetleri ile müjdelendiler sadece on kişi değil. Bu nedenle
cennetle müjdelenen on kişi olayı Allah’ın ayetine aykırıdır, uydurma bir
hikaye ve bidattır, ayetleri inkar etmektir.
9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri
vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum
cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul
azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında
iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir
kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan
(Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne)
ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara
tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır.
Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen
kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.
Allah razı
olsun.
Burhan AKSU