U S / T A

-------------------- hasretin deniz'ine


k/adının yazgısı
doğumla başlar


hangi insan gözyaşlarının içinden ıslanmadan geçebilir ki usta
hangi insan mahşere kadar tabutunda Azrail’le sevişebilir
doyumsuzca



gecede kuş sektiren bir ağacın dalıydın sen
denizlerde öyküsünü unutmuş bir vapurun sıyrıklarını sıvazlıyordu ellerin
gün batımlarına şapkanı çıkarır akşamı beklerdin
sancılı sabahlara uykulardan uyanırdı gözlerin
bir sigara külünü düşürürdü dantelli yataklarına
içine işlerdi yokluğumun duman altları
avuçlarımın içinden sıyrılıp çıkardı göğüslerin
bir mum ışığına teslim olurdu bedenin
sonra
seni seviyorum’ların katiliydi düşlerin
yürek sessiz kalırdı bu gidişlere
ardından ağıtlar yakardı
yakardı kundağını bir çocuk ısınmak isterken
kendini unutur o çocuğa ağlardı gözlerin



ne kadar örterse örtsün gece yıldızların üstünü
çıplaklıklarını kapatamaz hiçbir perde
sen de çekil
durma ayrılıkların önünde



Nesimi’yle aynı bıçağın ışıltısı
kazıyacaksa derimi bedenimden
çoktan hazırım ben cellat
korkmuyorum ölümden dedi bir adam
adam senden arda kalan kızıl bir akşam



hayatı yeni iklimlerin kucağına attı zaman
bir düş burkulmasıydı soluğu kesen sevişmelerin
yarım kalmış bir gülüş gibi ardından
ağıt yakarak geçerdi yağmurların altından ezgilerin



şimdi bütün palyaçolar bir bir yaksınlar kostümlerini
sahte zamanlara giydirilmiş birer oyuncak gibi
ağlattılar bizi



üzerine konan kuşun sevincini
daldan iyi kim bilebilir ki
seninle aynı güneşe gözyaşlarımı sermekten
öyle mutluyum / öyle mutluyum ki



gözlerin tetikliyorsa
içimde upuzun bir merminin sıcaklığını
korkmam
ölüme sen diye açarım bağrımı



ay ışığı gölgeler biriktiriyormuş diyor birileri
yalanlara yazıyor kendilerini kargalar
bir çığlığa yükleyip sevinçlerini
geceye sadaka olarak veriyor
birileri tabut yapıyorlar kestiğin ağaçlardan
birleri sürdüğün toprağa mezarını kazıyor
k/azıyorlar usta



siyahın en koyu hali saklarken saçlarında seher yelini
kırılan kadehlerin sarhoşluğundan yorgun dönerdi ayakların
kendini gün doğumlarına hapsetmiş beklerdi bir kadın
dudakların bir gülü hangi renge boyadığını ben görürdüm
görürdüm kırılan bir aynanın karşısında
kaç bin eşit parçaya bölünürdün
ben böylesi zamanlarda en az bin kez ölürdüm



göçebe günlerin izini sürüyordu hayat
çarık ve postalların izlerini çoktan silmişti porsuklar
kurtlar kuzuların içindeki sessizliği doyurmuştu
kağnıların yerini at arabalarına bırakmıştı adamlar
gurbet yüzlü acı anılar biriktirirdi eteklerinde analar


Pir’dir
Sultan
Abdal’dır
bu unutulmaz bir devrandır
vurun benim de boynumu
bu can ustaya kurbandır



Cehennemi daha ne kadar koynunda saklarsın
s/aklarsın usta ?



şafaklar sökerken sök yüreğinin demirlerini
bir yaralı dile tövbesini unuttur dudaklarında
biraz da sen delir
delir usta…


İsa İnan

gecenin yorgunluğunda yoktunuz
yirmi iki aralık iki bin dokuz
( Usta başlıklı yazı isa-inan tarafından 30.01.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu