Ey Diyarbekir, Diyarbekir!
Seninle, yorgun ve bitkin gönüller olurdu
mamur.
Bereket abidesidiydi üzerine yağan her
yağmur.
Kim, işin kolayına kaçmadan, kadir
kıymetin bilseydi,
Dümdüz olurdu hayat yolları, olmazdı asla ve asla çamur.
Ey Diyarbekir, Diyarbekir!
Seninle, en mutlu, en neşeli, en
sürurlu günler yaşanırdı.
Sana sevdalı olanlar, aşını ekmeğini, komşularıyla
paylaşırdı.
Senden uzakta, gurbet ellerinde
yaşandığında ise,
Fellik fellik, buram buram, sen kokan,
bir Diyarbekir’li aranırdı.
Ey Diyarbekir, Diyarbekir!
Seninle, en meşakkatli yollar bile, daha
bir güzel ve manidar olurdu.
Sana sevdalıların gönül vazosuna,
Muhammedi güller konulurdu.
Kokusuna doyulmayan reyhanlar, pencere
kenarına konulduğunda,
Sende doğmuş, sende yaşamış, sende
ölmüşlere, Fatihalar Yasinler okunurdu.
Ey Diyarbekir, Diyarbekir!
Seninle, Kırklar dağının düzünde, on
gözlü köprünün gölgesinde, haspihal edilirdi.
Sende ayrı yaşamak zorunda kalanlar,
hayırlı ve güzel cümlelerle yâd edilirdi.
Senin şivenle, fıkralar, tekerlemeler,türküler,
öyküler söylenirken,
Çalı çırpı ateşiyle, tavşan kanı çaylar
demlenip, büyük bir iştahla içilirdi.
Ey Diyarbekir, Diyarbekir!
Seninle, peygamberlerinle, sahabelerinle, nebilerinle övünülürdü.
İnce uzun sokaklarında, namus ve şeref
abidesi kızlar, çok alımlı görünürdü.
En haylaz, en cahil, en zübbe gençler bile,
Kendi sokaklarında yürürken, sanki parmakla
görünen bir beyefendiliğe bürünürdü.
Ey Diyarbekir, Diyarbekir!
Seninle, uzaklar yakın, yakınlar uzaklaşırdı,
çirkinlikler de güzelleşirdi.
Gerçek Diyarbekir’li, zaman bulduğunda,
hemen sohbet eder, dertleşirdi.
Bir Diyarbekir’li başka bir Diyarbekir’liyle
kucaklaştığında ise,
Bedeninde kalmazdı yorgunluk, vurduğunu
deviren delikanlılar gibi, gençleşirdi.
Ey
Diyarbekir, Diyarbekir!
Seninle,
yemyeşil hevsel bahçelerinde, geleceğimizin umutları, konuşulurdu.
Boz bulanık, coşkun akan sular, aşk ve
sevdanla durulurdu.
Sadece ve sadece, sen kokan çiçeklerin,
deste deste toplandığında,
Sana sevdalıların gönül vazolarına, özene bezene konulurdu.
Ey Diyarbekir, Diyarbekir!
Seninle, asırlık çınar ağaçlarının
altında, beştaş oynamak, ne kadar güzeldi.
Kavurucu sıcaklarda, paslı tellerden
araba yapmak, büyük bir maharetti.
Bereket simgesi bağların, patika yollarında,
telden yapılan arabaları sürmek ise,
Eşi
benzeri bulunmayan en güzel mutluluk ve neşeydi.
Ey Diyarbekir, Diyarbekir!
Seninle, toprak damlarda, yıldızları
sayarak uyumak, apayrı bir mutluluktu.
Sana yakılan şarkı ve türküleri, meclislerde
söylemek, sanki en manidar nutuktu.
Kurumuş ekmeklerimizi, tokmakla dövüp, çorbaya
doğrayıp, karnımızı doyurmak,
Tadı lezzeti anlatılmakla bitmeyen en
helal katıktı.
Seninle, kesik uçlu kalemlerle yazdığım, onlarca, yüzlerce anılarım var.
Eski günler, şimdi yaşanmadığı için,
sana sevdalı gönlüm, doluyor ahı zar.
Fakirlik, yoksulluk, yokluklar vardı
ama,
Herkeste vardı, vicdan ile merhamet, şeref
ile namus haya ve ar.
29Temmuz/ 06/Ağustos 2018