Ey Diyarbekir Diyarbekir
Sen, geceleri asumanımı süsleyen
yıldızlar, zemherilerde beni ısıtan güneşimsin,
Sen, tam kıvamında pişmiş, tadına
lezzetine doyulmayan, ekmeğim aşımsın,
Sen, en sıkıntılı günlerimde, beni
teselli eden, sırlarımı paylaştığım arkadaşımsın,
Ve sen, Güneydoğunun, parmakla
gösterilen, en güzide en nadide şehrimsin.
Ey Diyarbekir Diyarbekir!
Sen, su gibi, hava gibi, toprak gibi
aziz, fikri güzel gönlü güzelsin.
Sen, hamravat suyundan içmişlere, aşını
ekmeğini yemişlere, çok özelsin.
Sen, kop koyu mürekkeplerle, günlüklere
yazılan, en manidar visalsin,
Ve sen, firakında ekmeği elinden
alınmış çocuklar misali gözyaşı dökensin.
Ey Diyarbekir Diyarbekir!
Sen, zifiri karanlıklarından sonraki, en
aydınlık anlarsın.
Sen, seveni sevdiğine kavuşturan, dörtnala
giden, rahvan atlarsın.
Sen, sevgi ve muhabbet sancağını,
özgürce dalgalandıran dağlarsın,
Ve sen, bire bin veren, bereket simgesi, nadasa bırakılan tarlalarsın.
Ey Diyarbekir Diyarbekir
Sen, upuzun firaklardan sonra, visallerdeki, sevinç gözyaşlarısın.
Sen, yazın Ağustosunda, hararetleri
dindiren, kalaylı su taslarısın.
Sen, insan gibi insan olanların,
günlerce süren yaslarısın.
Ve sen, uzakları yakın eden, dümdüz güllü
çemenli yollarısın.
Ey Diyarbekir Diyarbekir!
Sen, helal aş ve ekmeğime, lezzet
üzerine lezzet katan, tuzumsun.
Sen, bu emanet can, bu tende olduğu
müddetçe, bana çok lüzumsun.
Sen, beni ayakta tutan, hayata dört elle
sardıran, en güzel umudumsun.
Ve sen, bismillah diyerek içtiğim, susuzluğumu
giderdiğim, suyumsun.
Ey Diyarbekir Diyarbekir!
Sen, en rahat soluk alış verişim, ve en
düzenli nabız atışlarımlarımsın.
Sen, zalimlere, vicdansız ve namussuzlara, celalli ve haşin bakışlarımsın.
Sen, asabileştiğimde, içten pazarlıklı
olanlara şimşek gibi çakışlarımsın.
Ve sen, gönüllerin kin ve husumet, adavet
duygularını kökünden yakışlarımsın.
Ey Diyarbekir Diyarbekir!
Sen, gönül tarlalarını sulayan, çok
berrak ve coşkun akan pınarlarımsın.
Sen, neşe ve sevinç dolu en mutlu
yarınlarımsın.
Sen, taşımaktan asla ve asla
yorulmadığım kamburlaşmış belimdeki barlarımsın.
Ve sen, başı dumanlı ulu dağların
doruğunda kirlenmemiş karlarımsın.
Ey Diyarbekir Diyarbekir!
Sen, beni cennete götüren, rahmani
yollarda, en mahir kılavuzumsun.
Sen, dört mevsimin yaşandığı, eşi
benzeri olmayan yalancı cennet yurdumsun.
Sen, ben yaşadıkça, iki cihanda da beni
mahcup etmeyen, güzel ve yumuşak huyumsun.
Ve sen, yedi düvelde konuşulan şan ve şöhretiyle dillerden düşmeyen ünümsün.
Sen, benim tutan ellerim, görülmesi
gerekenleri gören, gözlerimsin,
Sen, ben yaşadıkça, asla ve asla
bozulmayacak olan, özlerimsin.
Sen, mert ve yiğitlerin meclisinde
verdiğim, namus ve şeref sözlerimsin,
Ve sen, yerin göğün sahibi şanı yüce Yaradan'a
ve habibine olan aşk ve sevdamsın.
Ey Diyarbekir Diyarbekir!
Sen, benin anam, sen benim babam, sen benim bacım ve sen benim kardeşimsin.
Sen, gördüğüm rahmani rüyalardan sonra ki, tarifsiz sevinç ve neşemsin.
Sen, şifasız gibi görünen yaralarımı, tertemiz havanla hemen iyileştirensin.
Ve sen, yorgunluklarımı giderdiğim, duygu ve düşüncelerimin, sevgi ve muhabbetisin.
Ey Diyarbekir Diyarbekir!
Sen, henüz yazılmamış, haddinden fazla duygu yüklü, en uzun şiirlerimsin,
Sen, en yanık uzun havaları, tam makamında söylediğim, şarkı ve türkülerimsin.
Sen, asırlar önce inşa edilen, medarı iftiharımız ve sanat abidesi olan, on gözlü köprümüzsün.
Ve sen, şarkı ve türkülere konu olan, Dicle nehrinin bazen boz bulanık bazen de sessiz ve coşkun akışısın.
04/ Eylül/ 2018